Mahlas nedir?

Takma ad, lakap. Divan ve saz şairlerinin söyledikleri, yazdırılan eserlerde kullandıkları sonradan uydurulmuş takma adlar. Nadiren, mahlas yerine gerçek adlarını kullananlar da olmuştur, Kadim şairler, seçtikleri mahlasın iki ve ya üç heceden oluşan âhenkli ve anlamlı, mizacına uygun bir kelime olmasına dikkat ederlerdi. Divan şairleri, gerçek isimleriyle değil, mahlaslarıyla bilinir, tanınırlar. Genç şair, mahlası kendisi seçebileceği gibi; tanınmış, usta şairler tarafından da mahlas verilirdi.

Şairler neden mahlas kullanırlar?

Araştırmacı Mehmet Kalpaklı, mahlas kullanmanın sebebini, divan şairinin eserini sunacağı padişaha/sultana ya da ona yakın bir kişiye duyduğu büyük saygının ifadesi olarak gerçek adlarını zikretmekten kaçınmasına bağlar. Kalpaklı, konuyla ilgili olarak kaleme aldığı dikkate değer makalesinde mahlasa dair şu tespitlerini de aktarır: “Şairliğin ilk şartı kendisine uygun bir mahlas seçmekti. Şiir söylemeye başlayan kişi genellikle iki, bazen de üç heceli kelimelerden kendi kişiliğine uygun bir mahlas seçerdi. Bu, çoğu kez Arapça veya Farsça bir kelimenin nisbet i'si denilen ve aitlik ifade eden 'î' ekinin eklenmesiyle oluşurdu.

Mahlas neye göre belirlenir?

"Mahlas hemen hemen her zaman şairin kişiliğini dünya görüşünü, psikolojik ya da bedensel özelliklerini, eğitimini veya mesleğini aksettirirdi.”

 "Böylece Divan şiirinde mahlas, bir takma ad olarak değil gerçek ismin yerine geçen, şairin topum içinde tanındığı bir isim olarak kullanılmıştır,

Mahlasların değişmesi

"Osmanlı'da şairlerin çeşitli sebeplerle mahlaslarını değiştirdiklerine de rastlarız. Âşık Çelebi, Hasbi’nin mahlasını İbrahim Paşa tarafından hapse atılması üzerine Habsî'ye değiştirdiğini de yazar. Bahârî'nin de önceleri Kemalî olan mahlasını, arkadaşları tarafından ”Kem Ali” diye alaya alınması üzerine Bahârî'ye değiştirdiğini yazıyor.

"18. yüzyıl Divan şairlerinden Surûrî (sevinçli, mutlu) bu mahlasından önce Hüznî (hüzünlü) mahlasını kullanmaktaydı. Şairin şiirlerinin içeriğine uygun olanı sonradan aldığı Surûrî mahlasıdır.

Şairin mahlasının işlevi

Şair gerçek adı ile yaşadığı Osmanlı toplumunda bir kişiydi. Ancak, yalnızca onun şiiriyle var olan dünyanın yani şiirin dünyasındaki kişinin ismi, gerçek hayattakinden farklı olmalıydı. Böylece mahlas kurgusal bir âlemin kurgusal öznesini yansıttı. Böylelikle sair şiirindeki şahıs kadrosuna, kendi istediği gibi davranacak, kendi istediği özelliklere sahip olacak, hepsinden önemlisi “fahriye” denen şairinin kendisini övme işlevini yükleyebileceği kurmaca bir kişi eklemiş olur.

Mahlas kullanımı

Kadîm şairler, bir kaç istisna dışında, her manzumenin sonuna mahlaslarını koyarlardı. Mahlasın geçtiği bu beyte de mahlas beyti denirdi. (Kadı Burhaneddin, gazellerine mahlas koymamıştır.) Aksi takdirde, söylenen ve yazılan başkasına mâl edilme tehlikesi vardır. Nedîm, söyleyiş tarzının herkesçe malum olduğunu, şiirlerine mahlas koymasa da tanınacağını, biraz da övünerek söyle dile getirir:

Malûmdur benim sühanım mahlas istemez

Fark eyler anı şehrimizin nüktedanları  (Nedim)

Klasik şiirde mahlasın geçtiği beyte mahlas beyti, taç beyit, mahlashâne denir.

 19. asırdan bugüne kimi şair ve yazarlar tarafından kullanılan takma adlar; mahlastan fark arz eder. Bu takma isimlere müstear isimler denir.