Bugünlerde gündeme olan Diyanetin eşcinsellik ile ilgili beyanıdır. Evet, bütün cinsel sapkınlıklar lanetlenmiştir. Ancak cinsel sapkın konumunda olan bütün insanlar tövbe istiğfar ederek, bu kötülükten kurtulabilir. Mücadele, bu yönde yapılmalıdır. Bu bağlamda HABERVAKTİ Yazarlarımızdan Psikolog Hüseyin Kaçın’ın, “İslâm Filozoflarının Eşcinselliğin Tedavisine Yönelik Yaklaşımları” başlığını taşıyan köşe yazısını dikkatle okudum. Başlıktan da anlaşılacağı gibi eşcinsellik, bir cinsel sapkınlık olması hasebiyle aslında tedavi edilmesi gereken hem tıbbî/genetik, hem de psiko sosyal bir sorundur.

Bizim toplumumuzda eşcinsellik, belki de tabu olarak görülmesine bağlı olarak üzerinde fazla durulmayan bir sorundur. Ama bu sorunun üzerine tıbbî/manevî tedavi maksatlı olarak gidilmediği müddetçe, eşcinsellik sorunu gittikçe yaygınlaşabilir. Biz bu yazımızda, eşcinsellerin manevî ve sosyal yönden rehabilitasyona muhtaç insanlar olduğu gerçeğinden yola çıkarak, geçmişte maneviyat büyüklerimizin bu sosyal kesime nasıl yaklaştığını ele alacağız. Bu manevî sosyal hizmet odaklı yaklaşımlar, bize bugün eşcinsellerin rehabilitasyonunda hangi temel ilkelerin tâkip edilmesi gerektiğine dair bir ipucu verebilir.

Hz. Hasan Basri’den Örnek Bir Yaklaşım

Bir gün Hasan Basri, bir muhannes (eşcinsel) ile ibret verici bir olay yaşar. Şöyle ki bir eşcinsel yanından geçerken, elbisesi değmesin diye Hasan Basri, temkinli davranma gereği duyar. Bunun üzerine eşcinsel, ona şu sözleri sarf eder: “Üstat; henüz bizim hâlimiz açıklık kazanmamıştır. Elbiseni benden sakındırma, zira ikinci haldeki işlerin (ve biraz sonra olacak şeylerin) ne olacağını ancak Allah bilir!” Hasan Basri, bu çok düşündürücü muazzam sözden etkilenir ve özür dileyerek, eşcinsele hak verir.

Ne Öğrendik?: Eşcinselin sarf ettiği sözünden kendinin de bu durumundan pek memnun olmadığı ve her an rehabilite (ıslah) olabileceği yönünde bir mana çıkartmak mümkündür. Dolayısıyla eşcinsellere yeniden normal cinsel hayata dönmeleri için fırsat verilmeli ve küçük düşürücü yaklaşımlardan ziyade irşat ve uyarıların yanında sabırla onların ıslahı için dua edilmelidir.

Hz. Seri-i Sakatî’den Örnek Bir Olay

Hz. Seri-i Sakatî, Hz. Cüneyd-i Bağdadî’nin dayısı idi. Bir gün yeğeni Cüneyd ile birlikte eşcinsellerin bulunduğu mahalleden geçmek mecburiyetinde kalmışlardı. Bu yaşanmış olayı Cüneyd-i Bağdadî’nin ağzından öğrenelim: “Dayım ile birlikte bir eşcinseller cemaatinin yanından geçerken, kalbime, ‘Acaba bunların hâli nasıl olacak?’ diye bir fikir geldi içime. Dayım bana dönüp, (sanki içimdekileri okumuşçasına) şöyle dedi: ‘Bütün bu âlemde kendisinden daha üstün olduğum bir yaratık vardır diye bir fikir asla kalbime gelmemiştir.’ Ya şeyhim! Şu eşcinsellerden mi üstün değilsin?’ dedim. ‘Evet, durum budur,’ dedi.”

Ne Öğrendik? Sûfîler, eşcinsellerin cinsel tercihlerini elbette ki tasvip etmemiştir. Bununla birlikte, günahkâr dahî olsa insanların akıbetinin ne olacağı konusunu kimsenin bilmesi mümkün olmadığı için, eşcinseller hakkında peşin hüküm bulunmaktan kaçınmışlardır. Kaldı ki tövbe istiğfar etmeleri de her an mümkündür. Bunun için sûfîler, eşcinseller dâhil sapkınlık içinde olan bütün sosyal kesimlerle ıslah etmek gayesiyle diyaloga geçebilmiş ve onların manevî rehabilitasyonlarına yönelik gayret göstermiştir.

Hz. Ebu Bekir Şibli’den Örnek Bir Yaklaşım

Otuz yıl fıkıh ve hadis okumuş olan Şeyh Ebu Bekir Şibli, bir keresinde bir süre kaybolmuş ve hiçbir yerde görülmemişti. En sonunda onu bir eşcinselin evinde bulmuşlar ve kendisine bu tuhaf durumu sormuşlar ve “Senin yerin burası mıdır?” demişler. O da onlara şöyle cevap vermiş: “Evet, benim yerim burasıdır. Zira eşcinseller dünya (hükümleri) itibariyle ne erkek, ne de kadın sayılırlar. Ben de din itibariyle ne erkek, ne de kadın sayılırım! O halde yerim burasıdır!”

Ne Öğrendik? Şeyh Ebu Bekir Şibli, cinsel isteklerden tamamen arınmış dolayısıyla psiko-sosyal boyutuyla kendini herhangi bir cinsiyete bağlı hissetmeyen bir sûfî olarak cinsel tercihlerini fıtrata aykırı olarak değiştiren bir eşcinsele ne bir erkek, ne de bir kadın gözüyle bakmıştır. Zahiren anlaşılması belki de biraz zor olan bir sosyal temas kurarak, Şeyh Ebu Bekir Şibli, eşcinselin dünyasını öğrenmek istemiş ve manevî rehabilitasyonun ilk adımını atmış olabilir. Manevî ve sosyal sapma içinde olan insanlarla her şeye rağmen yine de arkadaşlık kurmak, onların manevî ve sosyal rehabilitasyonu için önemli bir araçtır.

Arkadaşlık çerçevesinde yapılacak nasihatler sayesinde er veya geç sorunlu kişilerin rehabilite edilmeleri daha koladır. Arkadaşlık çerçevesinde yapılacak samimî nasihatler sayesinde kişinin zihnî ve kalbî dünyası, Allah’ın izniyle olumlu yönde değişebilir. Dolayısıyla günahkârlarla bu niyet ve amaçlar doğrultusunda yapılacak bilinçli bir arkadaşlık, caiz olsa gerek. Ahlâkî ve sosyal yönden uygunluk arz etmeyen ilişki zemininde yürütülen arkadaşlık ise, günahkâr kişide birçok yeni psiko-sosyal sorunlar ortaya çıkarabilecektir. Bunun için bu sosyal münasebet, mutlak anlamda ehil, ve manevî yönden olgun sosyal hizmet elemanları tarafından yürütülmelidir.

Velhâsıl-ı Kelâm

İslâm, eşcinsellik dâhil bütün cinsel sapkınlık türlerine hiçbir surette onay vermemektedir. Nitekim sahabilerden Hz. İbn Abbas, Peygamberimizin (sav) “(konuşma ve hareketlerinde) kadın gibi davranan erkeklere ve erkeklere özenen (onlara benzemeye çalışan) kadınlara lanet okuduğunu rivayet etmiştir. Diğer taraftan İslâm, eşcinselliği tasvip etmemekle birlikte bu yola girmiş olanlardan, yaptıklarından ötürü pişmanlık duymalarını, tövbe-istiğfar edip cinsel fıtrata ters düşen bu sapkın yolu terk etmelerini beklemektedir. Kuran-ı Kerim, eşcinseller dâhil günahlarından nedamet duyan herkesin, bu manevî dönüşüm sonucunda Allah’ın rahmetine kavuşacağını müjdelemektedir. Nitekim Peygamberimiz (sav), bir hadis-i kutside şöyle buyurmaktadır:

“Allah-ü Teâlâ der ki: Ey âdemoğlu; Şayet senin günahların bulutlara ulaşacak olsa sonra Bana istiğfar etsen, seni yarlığarım (isyanlarının çokluğuna aldırış etmem). Ey âdemoğlu; Sen Bana yer dolusu hatalar getirip sonra Bana bir şeyi eş tutmadan kavuşacak olursan Ben de sana yer dolusu mağfiret ederim.”

Eşcinsellerin ahiretteki akıbeti, son nefeslerinden önce sergileyecekleri pişmanlıklarına bağlı tövbe ve istiğfarlarıyla yakından ilgilidir. Hiç kimse, kimin dünya hayatının sonu nasıl olacağını bilemeyeceği için, maneviyat büyüklerimiz de eşcinsellerin akıbeti hakkında hüsnü zan beslemiş, onları cezalandırmak yerine sabırla ve tatlı dille onların manevî rehabilitasyonu için gayret göstermiş ve bunun için de kavli ve fiilî dualarda bulunmuştur. Cinsel sapkınlık içinde olan günümüzün insanların manevî kurtuluşu da bizim sözlü ve fiilî dualarımıza bağlıdır.