Siyasiler, bayram vesile ile yine kapı kapı gidip kendilerini anlatacaklarmış. Gelin bu bayram böyle yapmayın, gidin ama onları dinleyin. Meşveret edin. Deyin ki mesela, “Sizi dinlemeye geldik. En çok şikayetçi olduğunuz, bize söylemek istediğiniz ne var. Sizin için ne yapabiliriz. Ve daha iyi olmasını istediğiniz şeyler, kafanıza takılan, size sorulan, cevab vermekte zorlandığınız sorular var mı?” 

Dinleyin bir!

İstişare dikey haberleşmedir. Sizden önce o işi yapan ya da sizin yaptığınız bazı işler konusunda uzman, alim, zahid, arif, hikmet sahibi insanlar ziyaret edilip bilgi danışılır. Onların duası alınır. Halkla buluşulur, derdi dinlenir, gönlü alınır.

Geçen bayramı siyasete kurban ettik. Bu bayram da inşallah siyasi polemiklere kurban edilmez.

Yüksek sesle değil alçak sesle, tehdit eden değil, teklif eden, öfkeli değil, müşfik ve merhametli, asık suratlı değil, tebessüm eden yeni yüzlere ihtiyacımız var.. Özellikle de bayram bu anlamda bir fırsattır.

Bayramlar bizi Allah’a yaklaştıran müstesna günlerdir.

Bayram ziyaretine giderken fısk ve fücur içinde yüzenleri yanınıza almayın. Lüks arabalarla, kalabalık korumalar ve gazetecilerin kameraları altında ne istişare olur ne de şûra! Ne de muhabbet olur. Amigolar slogan atarlar, alkış tutarlar ve bol bol fotoğraf çekilir..

Nefsimizi Allah’a kurban etmeden Kurban Bayramının manevi ikliminden istifade mümkün değildir..

Geçen gün bir siyasinin geçmiş zamana ait mütedeyyin hanımlarla bir resmini gösterdiler, herkes ne kadar edeb ve tevazu içinde. Bir de şimdi bizden bir politikacının etrafındaki kadınlarla çekilmiş resmini gösterdiler. Ne kadar çok değişmişiz. Kıyafetlerimiz, duruşumuz, yüzümüz, gözümüz.. Toplumu dönüştürmek için çıktığımız yolda biz dönüştürülmüşüz sanki.

O edep sahibi insanların kızları, oğulları nasıl bir anda göğsünü geren, insanlara tepeden bakan, tehdit eden “kadın”lara , “erkek”lere dönüştüler.

Dün dünde kaldı tamam da, bugünkü manzara doğru yönde ileri doğru mu? Yakında Tatto ve Piercingleri ile saç stilleri ve kıyafetleri ile “men teşebbehe” kuralının dışında tiplerle karşılaşırsak şaşmayalım.

Şortu ile İstanbul’da, üstünde kocaman “Cold Bear” yazan kırmızı t-shirt’ü ile cuma namazına gelen insanlar var. Plajda değil İstanbul’da şehrin merkezinde.

Batılıları dert edinmeyin! Onlar belasını bulmuş. Biz saflarımızı sık ve doğru tutarsak, dürüst, bilgili ve cesur olursak Allah bizi korur. Kafirler topluluğuna karşı bize zafer ihsan eder. Onların “inandık“ dedikleri kitap olan Luka İncili’nin 14-11. Ayetinde şöyle der: “Kendini yücelten herkes alçaltılacak, kendini alçaltan, tevazu sahibleri ve ezilenler yükseltilecektir.” Kur’an-ı Kerim’de de yaklaşık olarak bu anlama gelen ayetler var.

Bakın başımıza bir felaket geldiğinde, o felaketten kurtulmak istiyorsak, bu durumda ilk değişmesi gereken biziz biz! Biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek.

Hakk’a karşı ve halkla inatlaşılmaz. Zor oyunu bozar. Siyaset vekalet müessesesidir. Masiyette itaat olmadığı gibi, “Sizden olan”a yani, “yetkisini sizden alan ve size hesap veren yöneticiler”e itaat şarttır. Yoksa zalim yöneticiler karşısında hakkı söylemek gerekir. “Din büyüklerinizi İlah ve Rab edinmeyin” ayetindeki gibi yetkisini sizden almayan ve size hesap vermeyen, sizin inancınıza ve hayat tarzınıza, mal, can, namus, akıl-inanç ve nesil emniyeti dışında müdahele eden yönetici İlahlık ve Rablik taslamış olur. Keyfilik, “ben yaptım oldu” olmaz. İşin ehline verilmesi, hükmedildiği zaman da adaletle hükmedilmesi gerekir.

Topluma bu anlamda güven verilmesi, emanet sahibinin “emin”liğine ilişkin şüphelerin zail edilmesi gerekir. Bayramlar bu anlamda barışma, bağışlanma ve kucaklaşma için bir fırsat olabilir..

Bayram ziyaretine gidenler, gittikleri yere kendilerini anlatmak için değil, ziyaret ettiklerini dinlemek için gitmeli. Halk şikayet makamındadır, yöneten tahammül makamında, icabet makamındadır. Olmayacak bir şey talep ediliyorsa, açıkça “olmaz” demelidir. “Rüşveti kelam” olmaz. Bu işler “dostlar alışverişte görsün kabilinden, Media’yı peşine takıp, PR maksatlı olmamalıdır. İşin ruhaniyeti sulandırılmamalıdır. Bu işler magazinleştirilmemelidir. Tartışmadan, azarlamadan, sesimizi yükseltmeden, çok farklı düşünsek, birbirimizin söylediğinin tam tersini de söyleyecek olsak, inatlaşmadan konuşamaz mıyız!

Keşke sadece siyasiler değil, Müslüman kanaat önderleri de birbirini ziyaret etseler. Protokol gözetmeseler, bunu başarabilmemiz gerek ama olmuyor işte. Şeytanın nefsimize yerleştirdiği bariyerleri aşamıyoruz. Taife giden Peygamber gibi de olamıyoruz. Kendi “dar cemaatimiz” içinde “cemaatçilik” oynuyoruz. İstişare ve şûrayı bırakın, birbirimizin kitaplarını bile okumuyoruz. Aşk ve öfke sarmalı içinde yuvarlanıp gidiyoruz.

Benim düşüncem, bu bayrama yeni bir bakanlar kurulu hediyesi ile girmekti ama olmadı. Hayırlısını diliyorum. Her değişiklik her zaman iyi de olmayabiliyor, bazan gelen gideni aratabiliyor. Ben hayırlısını diliyorum ve daha iyi bir gelecek için sadece başımızdakilerin değişmesini beklemek yerine, hemen şimdi kendimizi değiştirmekten işe başlamamız gerektiğini düşünüyorum.

Biliyorsunuz iki günü bir birine eş olan aldanmıştır ve her topluluk layık olduğu gibi idare olunacaktır. Görünen o ki, bol bol şikayet ediyoruz ama, yönetenlerin değişmesini geciktiren asıl engel, kendimizi değiştirmekteki tembelliğimiz olsa gerek. O zaman da “içimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden” yaşanacak felaketlere hazır olmamız gerek. Sonuçta herkes için yaptığının bir karşılığı olacaktır. Şikayet ettiğimiz sonuç, aslında kendi içtimai müktesebatımızla ilgilidir.

Bayram günleri bu konuları düşünmek için bir fırsat ve vesile olsun diye, selâm ve dua ile.