Savaşlar ve işgaller, askeri operasyonlardan önce psikolojik savaş ve propaganda ile başlar. Bu süreç, savaşın meşruiyetini sağlamak ve halkları savaşa hazırlamak için kullanılan en etkili yöntemdir. Modern savaşlar, sadece askeri cephede değil, psikolojik ve propaganda cephelerinde de yürütülmektedir. Özellikle 20. yüzyıldan itibaren iletişim araçlarının gelişmesiyle, algı operasyonları ve propaganda savaşlarının gücü katlanarak artmıştır. Soğuk Savaş dönemi ile iyice şekillenen bu strateji, modern dönemde de Afganistan ve Irak işgallerinde somut bir şekilde görülmüştür.

Afganistan ve Irak İşgali: Algı Operasyonu Üzerine Kurulan Savaşlar

ABD, 11 Eylül 2001 saldırılarının ardından Afganistan’ı işgal etmek için dünya kamuoyunu yoğun bir algı operasyonuyla savaşa hazırladı. Taliban yönetimini terörizmle ilişkilendirip, 11 Eylül saldırılarının arkasında olduğu iddiasını yaygınlaştırarak Afganistan’ı işgal etmenin zeminini oluşturdu. Bu operasyon sadece askeri bir eylemi değil, aynı zamanda dünya çapında bir psikolojik savaşı da beraberinde getirdi. Yürütülen psikokojik savaşla korkutulan ve manipüle edilen halklar, terörizme karşı bir savaşın gerekliliğine inandırıldı.
Aynı süreç, 2003'te Irak işgali öncesinde de yaşandı. Saddam Hüseyin’in kimyasal ve nükleer silahlara sahip olduğu, küresel terörizmi desteklediği iddiaları, medya üzerinden uluslararası kamuoyuna sürekli işlendi. Sonunda Irak işgali, dünya çapında büyük bir tepki ile karşılanmadı, çünkü algı operasyonu başarılı olmuş, Saddam Hüseyin rejimi terörle ilişkilendirilmişti.
Bu süreçte, dünya halklarının büyük bir kısmı, Afganistan ve Irak’ın işgalinde koalisyon güçlerinin yanında yer aldı. Propaganda savaşının başarısı, askeri operasyonlara meşruiyet sağladı. ABD Başkanı George W. Bush'un meşhur "Ya bizimlesiniz ya da karşımızda" sözü, bu algı operasyonunun ne kadar derin ve geniş kapsamlı yürütüldüğünün bir kanıtıydı. Afganistan ve Irak işgallerine karşı Avrupa başkentlerinde Afganistan ve Irak halklarıyla dayanışma gösterileri düzenlen(e)medi; çünkü kamuoyu manipüle edilmiş, korkutulmuş ve bu işgallerin haklı olduğuna inandırılmıştı. İşgaller ve savaşlar "Terörü bitirmek, dünyaya huzur ve güven ortamı sunmak için teröristlerle savaşıyoruz" zırhına bürünmüştü.

Gazze Savaşında Algı Operasyonları

7 Ekim 2023'te başlayan Aksa Tufanı operasyonu, Filistin direnişi tarihinde kritik bir dönüm noktasıdır. Siyonist İsrail için "sonun başlangıcı" olarak görülen bu operasyon, İsrail'in yanı sıra ABD ve diğer Batı ülkelerinde büyük bir şok etkisi oluşturdu. ABD öncülüğünde kurulan haçlı ittifakı İsrail'i kurtarmak için düğmeye bastı. ABD Başkanı Joe Biden'ın Tel Aviv’e gitmesi ve İsrail'e açık destek vermesi, Gazze'ye yönelik yeni bir askeri operasyonun başlama sinyalini verdi.
Bu noktada ABD ve müttefiklerinin desteği ile  İsrail'in Gazze'ye yönelik başlatacağı operasyonun meşruiyetini sağlamak için geniş çaplı bir propaganda savaşı başlatıldı. Hamas’ın DAEŞ ile eş tutulması, 7 Ekim saldırılarının 11 Eylül’e benzetilmesi, Gazze Direnişi tarafından, İsrail'li sivillerin, kadınların, çocukların hedef alındığı iddiaları, Hamas Mücahidlerinin israilli genç kızlara tacizde bulunduğu iftiraları bu algı operasyonunun ana söylemleri oldu. Gerçekler göz ardı edilerek, dünya halkları bir kez daha kandırılmaya ve  yönlendirilmeye çalışıldı. Özellikle Batı medyasında, Hamas'ın terör örgütü olduğu ve Gazze'nin meşru bir hedef olduğu vurgusu sürekli yinelendi. Afganistan ve Irak işgalinde olduğu gibi dünya halkları aynı mihraklar tarafından yine korkutularak, yine kandırılarak yine manipüle edilerek Gazze işgali için meşru bir zemin hazırlanmıştı.

Ancak bu kez, Filistin direnişi ve Gazze halkının haklı ve onurlu mücadelesi, bu algı operasyonunun başarıya ulaşmasını engelledi.
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hamas’ı "mücahitler topluluğu" olarak nitelendirmesi ve Kurtuluş Savaşı'ndaki Kuvâ-yi Milliye'ye benzetmesi akabinde Cezayir, Malezya, G.Afrika, Venezüella, İspanya, Belçika, Norveç vb. bir çok ülke liderinin Gazze halkıyla dayanışma eksenli söylemleri propaganda savaşını çökerten en önemli etkenler oldu. Gazze direnişi ve Gazze halkının sebatkar ve vefakar duruşu Batı'daki birçok ülkenin halkları arasında büyük bir dayanışma dalgası oluşturdu. İsrail'in gerçekleştirdiği saldırılar artık sadece bir savaş olarak değil, bir soykırım girişimi olarak değerlendirildi.

Gazze Direnişi: Bir Kurtuluş Mücadelesi

Gazze’de süren direniş, modern tarihin en önemli kurtuluş savaşlarından biri olarak kabul edilmelidir. Vatanı işgal edilmiş bir halkın, son derece kısıtlı kaynaklarla işgalciye karşı gösterdiği bu direnç, tarihsel bir öneme sahiptir. Gazze, sadece askeri bir cephe değil, aynı zamanda psikolojik savaşın ve propaganda savaşının en şiddetli yaşandığı bir yer haline gelmiştir.
Filistin halkı ve özellikle Gazze’deki direniş hareketi, her türlü olumsuz propagandaya rağmen, onurlu bir mücadele sürdürmeye devam etmektedir. Ne yazık ki, İslam dünyası bu konuda yeterli destek vermemekte ve gereken dayanışmayı tam anlamıyla gösterememektedir. Gazze’nin beklediği en büyük destek, İslam ümmetinin bu direnişe sahip çıkması ve bu kurtuluş savaşında yanında yer almasıdır. Gazze halkı, tarihsel bir kurtuluş mücadelesi vermekte ve dünya halklarının desteğini beklemektedir.
Bize düşen ilk görev, medya gücünü elinde bulunduran siyonistlerin ve müttefiklerinin, yalanlarına ve manipülasyon manevralarına karşı uyanık olarak Filistin halkının haklı Kurtuluş savaşı mücadelesini sahiplenmek olmalıdır