Her gün o kadar çok imge, söz ve simge alıyoruz ki zihinlerimiz, dikkatlerimiz sığlaşıyor ve bu da daha gür bir seda ile iletişimi zorunlu kılıyor. Zira aksi takdirde hafıza dışarıya devredilecek, dini ve kültürel tüm değerlerimiz yok olacak.

Kapitalizme karşı çıkabilecek onun ilerleyişine dur diyebilecek tek güç bizim elimizdeydi. Kimliğimiz, kültürümüz ve inancımız bizim en büyük gücümüzdü. Zamanla bu gücü kaybetmeye başladık. Kendi inşa ettiğimiz medeniyetin yıkılmaya başladığını aciz gözlerle izliyoruz.

Tüm değerler ve imgeler sıfırlanıyor. Hepsine yeni adlar konuluyor: dindarlığa “muhafazakarlık”, tüketim açlığına “trend” vs. vs. Tanımlanan kavramların içi boşaltılıyor. Yeni kültürler, yeni inanışlar, yeni imajlar ortaya çıkıyor.

Eskinin dindarlığıyla şimdinin muhafazakarlığı kıyaslandığında aradaki makasın çok açıldığına şahit olmaktayız. Çevresel etkilere karşı direnç gösterecek bir sistemin İslam dininin içinde mevcut olmasına rağmen neden Müslümanlar yeteri kadar bundan istifade edemiyor?

Konforizm ve modernizmle karşılaşan Müslüman kendine doğru yol çizemedi. Bunun da ötesinde olanı da pek koruyabildiği söylenemez. Önceden herkesin emin olduğu dindar model artık; çağdaş sömürünün her türlüsünü mubah sayar oldu. Eski solculuğun en meşhur söylemi olan kalbim temizcilik gibi durumlara muhafazakar çevrelerde çok sık rastlanır oldu.

Kültürel ve sosyal hayattaki en büyük değişimi yaşayan muhafazakarlar, modern dünyanın ışıklı ve albenili yaşamına ayak uyduramayıp kendi içinde muhafazakar lümpenler üretti. Jean Baudillard’ın dediği gibi; “Anlam kültürümüz, anlamın aşırılığı altında çöker, gerçekliğin kültürü gerçekliğin aşırılığı altında çöker, bilgi kültürü, bilginin aşırılığı altında çöker.” Dindarlıkta yaşanılan bu çöküntünün sebeplerinden biri de sosyal hayattaki aşırılık.

Müslüman toplumları en çok yoran mesele, muhafazakarlık oldu. Dindarlığın özünde bulunmayan ve asla samimiyetle bağdaşmayan yeni tip karakterler inşa edildi. Samimi dindarlığın yerini robotik ve fabrikasyon imgelerle kurulmuş yeni muhafazakarlık aldı. Müslüman dünyası kendinden ödün vererek, modernitenin vaat ettiği ufka aldanarak sahip olduğu bir çok özelliğini kaybetti.

Bugün bizim en önemli vazifemiz; Müslüman dünyadaki siyasal, kültürel, sosyal, ekonomik ve düşünsel değerleri bütünlüklü bir şekilde ele alıp değerlendirmektir. Ancak bu şekilde parçalanmış kimliklerimize tekrardan bir değer yükleyebiliriz.