19. Genelkurmay Başkanı E. Org. Necdet Üruğ, pazar günü 100 yaşında ruhunu Tanrıya teslim etti. Onun ölümü, Türkiye’de bir döneme tanıklığı açısından önemli olduğu gibi, belki de faili olduğu faaliyetlerinin de dönüm noktası olması açısından önemli sayılabilir.

Cihanşümul Kadim Türk Devleti kabuk değiştiriyor.  Kara Kuvvetleri Komutan Yardımcılığı uhdesinde olmak üzere 27 Ağustos 1981 - 15 Kasım 1982 tarihleri arasında Devlet Başkanlığı ve Millî Güvenlik Konseyi Genel Sekreterliği, 15 Kasım 1982 - 1 Temmuz 1983 tarihleri arasında ise Cumhurbaşkanlığı ve Millî Güvenlik Konseyi Genel Sekreterliği görevini de yürütmüştü.

Kenan Evren'in ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ister “kara kutusu” deyin ister “hard diski” deyin aktif bir rolü vardı.  1 Temmuz 1983 tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanlığına, 6 Aralık 1983 tarihinde de Genelkurmay Başkanlığı’na atandı. 2 Temmuz 1987 tarihinde kendi isteği ile emekli oldu. 

Yerine, yaş haddinden emekli olmasına kesin gözü ile  bakılan Orgeneral Necdet Öztorun'un geçmesini istiyordu, çünkü Öztorun, süresi dolduğu için Şura’da emekli edilecekti.  Ürug, Öztorun'un emekliliğini önlemek için Şura’dan önce genelkurmay başkanı olarak atanmasını istedi. Bu amaçla Şura’yı beklemeden istifa etti. Hatta Org. Necdet Üruğ’un, dönemin başbakanı Turgut Özal'a  kamuoyunda tartışmalara neden olan "emri vaki" mesajı da iletilmişti.

Ancak evdeki pazar, çarşıya uymadı. Turgut Özal, Cumhurbaşkanı Kenan Evren'le anlaşarak buna izin vermedi.  Başbakan Özal, Öztorun'u atamaya yanaşmayınca, Öztorun, Şura’da görev süresi dolduğu için emekli edileceğini anladı ve 2 Ağustos 1985 tarihinde atandığı Kara Kuvvetleri Komutanlığı'ndan 2 Temmuz 1987 tarihinde kendi isteği ile emekli oldu.

"Necdetler Operasyonu"nu duydunuz mu?

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Üruğ ile Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Necdet Öztorun, 30 Ağustos 1987 tarihinde normal şartlarda aynı anda emekli olmak zorundaydılar. Teamüllere göre, Orgeneral Necip Torumtay bu göreve getirilecekti.

-Genelkurmay eski Başkanı Mustafa Necdet Üruğ, son yolculuğuna uğurlandı- Üruğ, bir an önce yerini Öztorun’a bırakmak için Haziran ayının ilk haftası emekli olmak istediğini bildirdi.

Bakanlar Kurulu kararı olmadan ve askerî şûraya götürülmeden yapılan bu girişim üzerine dönemin Başbakanı Turgut Özal, dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in de izniyle iki generali de görevden aldı.

Üruğ, Torumtay’ı neden istemedi?

Necdet Üruğ’dan boşalan Genelkurmay Başkanlığı’na 2 Temmuz 1987 tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na getirilen Necip Torumtay, 24 Temmuz 1987 tarihinde de Genelkurmay Başkanlığına atandı.

Necip Torumtay, SHAPE (Supreme Headquarters Allied Powers Europe-Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Karargahı), Belçika'da Brüksel yakınlarındaki Mons'da bulunan NATO'nun tüm operasyonlarını kontrol ettiği merkezi karargahında görev yapmıştı. SHAPE'nin asıl görevinin, NATO bünyesindeki ülkelerde kontrgerilla faaliyetlerinin koordine edilmesi olduğu ortaya çıktı.

Özal getirdi, Özal gönderdi…

2 Temmuz 1987'de Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na atanan Torumtay, üç hafta sonra da Genelkurmay Başkanı oldu.

Torumtay, kendisinden önceki Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Üruğ ile Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Necdet Öztorun emekliye sevk edilerek bu göreve getirilmişti.  Torumtay, 3 Aralık 1990'da, dönemin cumhurbaşkanı Turgut Özal'la 1. Körfez Savaşı'nda anlaşamaması üzerine istifa etti. Bu konudaki tavrını yıllar sonra şöyle açıklamıştı, "Ülkenin bir savaşın, hem de bataklığa dönen komşu coğrafyada, Türkiye’deki çeşitli etnik ve dinsel kökenden vatandaşların akrabalarının yaşadığı bir coğrafyada süren bir savaşa çekilmesini, ne Türk halkı, ne Türk ordusu ister." 

Görevden ayrılması 1. Körfez Savaşı'nda hükümetin tutumuna tepki gibi yansıtıldı. Torumtay’ın özellikle, Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından Irak'a karşı ABD ile beraber hareket edilerek “Musul ve Kerkük sorununun çözülmesi” kararına uymak istemediği ileri sürüldü.

Görev süresi sona ermeden 3 Aralık 1990 tarihinde kendi isteği ile Genelkurmay Başkanlığı görevinden emekliye ayrıldı. 

Kenan Evren, Necdet Üruğ'a karşı neden askeri birlikleri şortla denetleyen Özal ile birlikte hareket etti?

12 Eylül yönetimi, 1983 yılında siyasi parti kuruluşlarına izin verdi. Başbakan Bülend Ulusu, geri durunca, askerler merkez partiyi kime kurduracaklarını düşünmeye başladı.

O dönemde, Ankara'da iki gücün gizli mücadelesi gözlerden kaçmadı.  Bir tarafta, Kenan Evren ve dört milli güvenlik kurulu üyesi, diğer tarafta Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ ve Kara Kuvvetleri Komutanı Necdet Öztorun.  Üruğ Paşa, bir 'ağabey' gibi sevdiği ve bağlı olduğu Turgut Sunalp'ın parti kurmasını istiyordu.

Evren ve arkadaşları da çevrelerinden birinin siyasi bir parti kurması ve seçime girmesinden yanaydı.  Ordu gücünü arkasına aldığı düşünülen iki Necdet'in bastırması, parti kurma görevinin Boşnak asıllı Turgut Sunalp'e verilmesini sağlar.

Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP)'nin yeni başkanı olarak Sunalp Paşa, Ankara'ya gelir. İlk başta bu tercih Sunalp Paşa için bir ödül gibi görünürken, çok geçmeden aslında ödülden çok bir manevra olduğu ortaya çıkar.   Çünkü Evren - Özal ikilisi, seçimlerde sadece Turgut Sunalp'ı değil, onu siyasi sahaya süren Üruğ ve Öztorun'u sandığa gömdüler.  Orgeneral Kenan Evren'in seçimden bir gece önce yaptığı televizyon konuşmasında, seçmenleri Milliyetçi Demokrasi Partisi’ne oy vermeye çağırması, Turgut Özal liderliğindeki Anavatan Partisi'nin iktidara gelmesini sağladı. 

Üruğ, uzun yıllar Evren ile çalışmasına rağmen Evren'in NATO ile yakın temasını tasvip etmiyordu. Bir diğer sebeb de Genelkurmay Başkanı Evren'den sonra teamüller gereği sıra Orgeneral Necdet Üruğ'da olmasına rağmen NATO isteği doğrultusunda Evren'den sonra Genelkurmay Başkanlığı'na Üruğ'un yerine MGK üyesi Nurettin Ersin getirildi. 1 Temmuz 1983 tarihinde Genelkurmay Başkanlığına atanan Millî Güvenlik Konseyi Üyeliği görevine devam eden Nurettin Ersin'in Genelkurmay Başkanlığı'na getirilmesi, Üruğ Paşa'nın kırgınlığına yol açtı denilebilir. Ancak Nurettin Ersin, 3 Aralık 1983 tarihinde kendi isteği ile emekli oldu.

Evren, Sunalp'e parti kurma izni vermekle, Üruğ ekibini yatıştırmış  olabilir mi?

Kuşkusuz öyleydi. Üruğ, Sunalp'ı diğer birçok silah arkadaşları gibi çok beğenirdi. Onun biraz da siyasi iktidar tarafından hak ettiği yere getirilmediğini düşünenler arasındaydı. Evren'in Sunalp'ı istememesinin en önemli sebebi onun Üruğ ile yakın ilişkiler içinde olmasıydı.

  Sunalp-Üruğ yakınlığı, Sunalp'ın seçimlerle başbakan olma ihtimali ve Genelkurmay Başkanı Üruğ ile işbirliği yapması olasılığı Evren ve arkadaşlarını pek memnun etmemişti.

 Çekişme, NATO Türk Gladio'su ile Cihanşümul Kadim Türk Devleti arasında yaşandı!

Gladio/Kısa Kılıç, II. Dünya Savaşı sonrasında Batı Avrupa'da gelecekte olması beklenen bir Varşova Paktı işgaline cephe gerisinde bir direniş başlatmak amacıyla İtalya'da NATO tarafından gizli olarak örgütlenen kontrgerilla (stay-behind) operasyonunun kod adı. 

Gladyo, özel olarak NATO cephe gerisi direniş organizasyonun İtalyan kolunu belirtse de bazen "Gladyo operasyonu" NATO'nun bütün cephe gerisi (stay-behind) operasyonlarının gayriresmî adı olarak kullanılır ve bazen "Süper NATO" adıyla da anılır. Türkiye, 4 Nisan 1952'de NATO'ya katılınca aynı yıl, Türkiye'deki kolu Seferberlik Taktik Kurulu (STK - Tactical Mobileization Group ), CIA kuruluşu American Yardim Heyeti'nin (American Aid Delegation - JUSMATT) Türkiye'nin başkenti Ankara'nın Bahçelievler semtindeki binasında faaliyetlerine başladı. Türkiye'nin Kore Savaşı’na asker göndermesi NATO’ya kabulünde önemli bir taviz olmuştu.

Sonraki süreçte Türkiye - NATO ilişkileri, daha özelde ABD ile yaşanan sorunlar, siyasi tarihimizde ‘Johnson Mektubu’ olarak bilinen, Amerika Birleşik Devletleri başkanı Lyndon B. Johnson tarafından Türkiye başbakanı İsmet İnönü’ye 5 Haziran 1964 tarihinde gönderilen mektupla başladı.  Türkiye'nin Kıbrıs’a müdahalesini önlemek amacıyla ve kaba bir üslupla yazılmış mektuba bakıldığında ABD’nin Türkiye’ye yönelik tehditleri görülür.

İsmet İnönü bu mektuba tepkisini “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de orda yerini alır” yanıtını ile gösterdi.  Demirel, ABD’ye rağmen Sovyet Rusya ile giriştiği ekonomik kalkınma seferberliğinin bedelini, bizzat CIA ajanlarının kendisi hakkındaki “Amerika’nın adamı” yaftasını sol örgütler arasında propaganda yapması ile ödediği gibi, 12 Mart 1971 muhtırasının neticesinde şapkasını alıp gitmesiyle de ödemiştir.

Tesadüfe bakın 12 Eylül darbesinde de Demirel başbakandır. Belki en trajiği 28 Şubat post modern darbe sırasında Cumhurbaşkanı olmasıdır. Ne hikmetse, askeri darbeler hep onu bulmuş, kışlanın duvarına toslamaktan bir türlü kurtulamamıştır.

1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında ABD ile yaşanan kriz…

1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında Demirel iktidar değildir, lakin ABD’nin, Türkiye aleyhtarlığı hep aynıdır. CHP-MSP Koalisyon hükümeti iktidarda, Bülent Ecevit başbakan, Necmettin Erbakan ise başbakan yardımcısıdır. 5 Şubat 1975 tarihinde başlayan ve üç yıl süren Amerika’nın silah ambargosunun nedenleri şöyle sıralanabilir; Haşhaş ekim yasağının kaldırılması.

Kıbrıs Harekâtı ve bu harekâtta Amerikan silahlarının kullanılmış olması. Türkiye, bu ambargoya karşı şu yaptırımları uygulamıştır; 13 Şubat 1975′te Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kurulduğu açıklandı.  25 Temmuz 1975′te ABD’ye nota verilerek ABD Savunma İşbirliği Anlaşması (3 Temmuz 1969) yürürlükten kaldırıldı. 

Türkiye’deki bütün Amerikan üs ve tesisleri, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “kontrol ve gözetimi” altına alındı.  Amerika, bu karşı yaptırımlara dayanamayarak 26 Mart 1976′da üslerle ilgili yeni bir Savunma İşbirliği Anlaşması imzalamak zorunda kalmıştır. Bu anlaşmanın yürürlüğe girmesi ise ambargonun kaldırılması şartına bağlanmıştır. Türkiye’nin oyun kurucu olarak yeniden tarih sahnesinde yer alması, yapılan çalışmalar, elbet bu çalışmalara yürüten siyasi kadrolara yönelik bir takım atraksiyonları gündeme getiriyor.  ABD’ye ters düşen siyasi iktidarların bir şekilde amiyane tabirle “defterlerinin dürülmesi” için döneme özgü usuller deneniyor.

Bu kâh askeri oluyor, kâh ekonomik kriz oluyor, kâh iç karışıklık olabiliyor. 

“Gladyo”ya takoz döşeyen Paşa; Necdet Üruğ…

Türk Gladio'su için bir başka kırılma anının tarihi 6 Aralık 1983.  Bu tarihte darbe, Milli Güvenlik Konseyi dışından bir isim, Necdet Üruğ Genelkurmay Başkanı olunca dananın kuyruğu kopar.   Neden mi? Çünkü merhum Üruğ, çok uzun yıllardır Türk ordusunda ilk kez "NATO görevi yapmamış" bir komutan olarak Genelkurmay Başkanı olmuştu. 

Necdet Üruğ, NATO etkisinden uzak bir komutandı ve onun döneminde Türk Silahlı Kuvvetleri’nde NATO’nun küresel çıkarları yerine milli menfaat ve duyarlılıklar, farkındalık oluşturacak şekilde belirginleşti.

Üruğ Paşa’nın şanssızlığı Amerikancı Cumhurbaşkanı Evren ve  Başbakan Özal ile birlikte çalışmak zorunda kalması idi.  Nasıl ki 1. Dünya Savaşı’nda Almanlar Osmanlı Ülkesi yerine Enver Paşadan dolayı “Enverland” diyorlardı, Amerikalılar için de Türkiye,  “Turgutland”  görülüyordu çünkü ne yazık ki bu güzel vatan Özal üzerinden "en kolay nüfuz edilebilir" ülke konumundaydı. 

Sebebine gelince, muhafazakar çevrelerin yere göğe sığdıramadıkları  yatacak yeri olmayan bu Özal, küreselleşme dedikleri kapitalist sistemle sadece Türkiye’nin değil, aynı zamanda ehlileştirilmiş İslam ülkeleri entegrasyonunu başarılı şekilde götürüyordu. Ahlâkî ve Millî değerler yerine “köşeyi dönme” anlayışı halkın bilinçaltına yerleştirilmişti.  Tüm bunlara karşın Emperyalistler için Türkiye, dikensiz gül bahçesi sayılmazdı. Türk hakimiyet sahası içinde, sömürü düzenlerini sürdürülebilir kılmak için NATO'nun eli kanlı yeraltı yapılanması GLADİO'nun, ayağına taş değmeyecek şekilde serbest hareket etmesi gerekiyordu. 

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Üruğ döneminde Türk Silahlı Kuvvetleri NATO’nun suç ve ölüm makinesi GLADİO'nun faaliyetlerine takoz koymayı kısmen de olsa başarabilmişti.  Her şeyin bir bedeli var değil mi? Bu küreselci şeytanlar Üruğ Paşa ve ekibini tasfiye etmek için harekete geçtiler. Nasıl ki 2. Dünya Savaşı’nın bitiminde, yeni dünya düzenine geçiş sürecinde Türk Genelkurmayının efsane başkanı Mareşal Fevzi Çakmak ve ekibi tasfiye edildi, şimdi de Üruğ Paşa ve ekibinin tasfiyesi için düğmeye basılmıştı.

  Yaklaşan fırtınayı sezinleyen Üruğ Paşa, erken  kalkan yol alır düşüncesi ile bir hamle yaptığını sandı ve kendi isteği ile emekli olarak göreve  Konyalı Necdet Öztorun'un gelmesinin önünü açtığını düşündü.  Üruğ'un "önünü açtığı" Necdet Öztorun, 1959 yılında Harp Akademisinden mezun olmuş, daha sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde peşinden de Maryland Üniversitesi'nde iktisat eğitimi almıştı.

Ancak NATO bünyesinde hiç bir birimde görev almamıştı. Lakin bu özellik, Necdet Üruğ'dan boşalan Genelkurmay Başkanlığına atanan Necip Torumtay için geçerli değildi.  Rahmetli Necdet Üruğ Paşa, Genelkurmay eski Başkanlarından ve 1973 yılında 6. Cumhurbaşkanlığı'na aday olan ama Demirel'in seçtirmediği  Faruk Gürler'in yeğeniydi. 

Faruk Gürler Cumhurbaşkanı seçilirse 1. Ordu ile Ankara'ya yürüyüp, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni koruyacağını kim söyledi? 

Faruk Gürler, Orgeneral rütbesinde MSB Müsteşarlığı, Genelkurmay II. Başkanlığı ve 2. Ordu Komutanlığı yaptı.

Kıdem sırasında Kore Savaşı'na katılan 1. Ordu Komutanı Faik Türün'den sonra ikinci olmasına rağmen genç subayların gönlünü kazanmış olması ve onlar üzerindeki siyasi etkisi göz önünde tutularak 28 Ağustos 1970 tarihinde Süleyman Demirel başbakanlığındaki hükûmet tarafından Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na atandı.  29 Ağustos 1972 tarihinde atandığı Genelkurmay Başkanlığı görevinden 5 Mart 1973 tarihinde Cumhurbaşkanı adaylığı için kendi isteği ile emekli oldu.

Genelkurmay Başkanlığı'ndan daha bir sene dolmadan ayrılması konusunda yapılan yorumlarda, 12 Mart 1971 Muhtırası ile ordu, Mart 1973'te yapılması gereken cumhurbaşkanlığı seçimiyle Çankaya Köşkü'ne de hakim olmak istiyordu. Bu iş için ise Faruk Gürler uygun görülmüştü. Henüz altı ayını doldurmadığı genelkurmay başkanlığından ayrıldı ve cumhurbaşkanlığına aday oldu.  Ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi, "ya Gürler ya da askerî darbe”  seçeneğiyle karşı karşıyaydı.

Oylamalara bu hava içinde geçildi. Cumhurbaşkanlığı seçimini Genelkurmay Başkanı Semih Sancar ve 52 general izledi. Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur ise meclise gelmedi.

İstanbul 1. Ordu ve darbelere karşı misyonu…

İstanbul’da bulunan 1. Ordu Komutanı Orgeneral Faik Türün ise Faruk Gürler'i 9 Mart 1971 darbe teşebbüsüne adı karışan sol kökenli bir Millî Demokratik Devrimci olarak gördüğü için seçilmesine karşı çıkar. 

Eğer Ankara'daki cunta, “o seçilmedi” diye darbe yapmaya kalkacak olursa 1. Ordu ile Ankara'ya yürüyüp, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni koruyacağını Adalet Partisi Genel Başkanı ve eski Başbakan Süleyman Demirel'e bildirir. Adalet Partisi'nden Sabit Osman Avcı'nın başkanlığında TBMM'de yapılan ilk tur oylamaları tam bir şoktu:

Adalet Partisi adayı Emekli Orgeneral Tekin Arıburun 282, Emekli Orgeneral Faruk Gürler 175, Demokratik Parti adayı, eski Adalet Partisi mensubu ve eski TBMM Başkanı Ferruh Bozbeyli ise 45 oy almışlardı.

Daha sonra Adalet Partisi lideri Süleyman Demirel ile CHP lideri Bülent Ecevit'in aralarında anlaşmaları sonucu 6 Nisan 1973 tarihinde, Emekli Oramiral Fahri Korutürk, Türkiye'nin 6. Cumhurbaşkanı olarak seçildi. 1971 yılında 12 Mart Muhtırası verildiğinde Faik Türün, 1. Ordu Komutanı ve İstanbul Sıkıyönetim Komutanı idi. 12 Mart 1971 muhtırasına giden süreçte Doğan Avcıoğlu'nun çıkardığı Devrim gazetesi etrafında toplanan ve içlerinde 27 Mayıs Darbesini yapan Millî Birlik Komitesi'nin gerçek lideri Emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu'nun da bulunduğu "Millî Demokratik Devrimciler”, o dönemin siyasi partilerinin demokrasi anlayışının bir oyalamaca olduğunu ileri sürerek "ulusçu-devrimci yöntem" olarak ifade edilen ilkeler doğrultusunda parlamento dışı muhalefeti savunuyorlardı. 

Türkiye'de orduyu tahrik ederek sol-sosyalist, bir yönetim kurdurmak için Doğan Avcıoğlu ve İlhan Selçuk'un başını çektiği çok ciddi faaliyetler vardı. Nitekim 9 Mart 1971 tarihinde planlanan darbe, içlerinde Mahir Kaynak ve Mehmet Eymür'ün de bulunduğu Millî İstihbarat Teşkilatı mensuplarının, durumu Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç ve 1. Ordu Komutanı Faik Türün'e haber vermesiyle akamete uğratıldı.  12 Mart Muhtırası'nı veren Memduh Tağmaç, orgeneral rütbesindekiler hariç, bu 9 Mart 1971 darbe teşebbüsüne adı karışan başta Tümgeneral Celil Gürkan olmak üzere tüm subayları re'sen emekliye sevketti. 1. Ordu Komutanı Orgeneral Faik Türün de bu darbe teşebbüsüne adı karışan tüm Devrim yazarlarını Ziverbey Köşkü’nde, Millî İstihbarat Teşkilatı vasıtasıyla sorguya çekti. 

Bu sorgularda Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve kod-adı olarak "Yavuz Bey"i kullanan Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur'un da 9 Mart darbe teşebbüsüne önce destek verdikleri fakat sonra istihbarat bilgileri Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç'a ulaşınca desteklerini geri çektikleri ortaya çıktı.  Faik Türün, 9 Mart 1971 darbe teşebbüsüne karşı çıkarak Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç'ı konuyla ilgili bilgilendirmiş ve 12 Mart 1971 Muhtırası ile Türkiye'deki Millî Demokratik Devrimcilere büyük darbe vurulmuştur.

Memduh Tağmaç'ın yaş haddinden dolayı emekliye ayrılmasından sonra 1972 yılında Genelkurmay Başkanı olan Faruk Gürler'in 1973 yılında Cumhurbaşkanı olmak için tüm diğer komutanların desteğini almasına ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni Ankara'daki tankçı birlikleriyle abluka altında bulundurmasına rağmen, 1. Ordu Komutanı Faik Türün bu duruma karşı çıkmış ve Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel'e icap ederse TBMM'yi İstanbul'da toplayacağını ve alınacak kararla isyanı bastırmak için 1. Ordu birlikleriyle Ankara'ya yürüyeceğini belirterek, sol devrimci olduğuna inandığı Emekli Orgeneral Faruk Gürler'in Cumhurbaşkanı olmasını engellemişti.

Hüseyin Kıvrıkoğlu Paşa'nın 1. Ordu yılları…

Emekli Orgeneral Kıvrıkoğlu, emeklilik günlerinde emekli general, siyasetçi, bürokrat ve diplomatlardan oluşan “Encümen-i Daniş” grubunun toplantılarına katıldığını ifade etmişti. Türkiye'de derin devlet arayışlarında gözlerin çevrildiği bu Encümen-i Daniş, herhalde emekli bürokratların briç partileri düzenlediği sosyal etkinlik değil. Ama ne? 

Kıvrıkoğlu’na göre “Encümen-i Daniş” nasıl çalışıyor?

“Bizim bir Encümen-i Daniş Grubu var. On beş günde bir onlarla bir araya geliyoruz. Encümen-i Daniş, devlette üst düzey görev yapmış generaller, eski milletvekili, bakan, profesör, vali, emniyet müdürü gibi kişilerin bir araya geldiği ve ülkemizde meydana gelen gelişmelerin değerlendirildiği bir platform. Genellikle on beş günde bir, bazen ayda bir toplanıyoruz.

Gelişmeleri değerlendirdikten sonra sonuçları kağıda döküyoruz. Daha önceleri, hükümete mektup şeklinde gönderiyorduk. Ancak dikkate alınmadığını, çöpe atıldığını öğrendik. Şimdi göndermiyoruz.”

Bilecik, Bozüyük ilçesi 1934 doğumlu olan Hüseyin Kıvrıkoğlu, lise tahsilini Işıklar Askeri Lisesi'nde tamamladı ve 1955 yılında Topçu Subayı olarak Kara Harp Okulu'ndan mezun oldu.  1957 yılında Topçu Okulu'nu bitirerek mezuniyetini takip eden sekiz yıl boyunca çeşitli Topçu Birliklerinde Takım ve Batarya Komutanı olarak görev yapan Kıvrıkoğlu, 1965-1967 yıllarında Kara Harp Akademisi'nde Kurmay Subay öğrenimini tamamladı. 

1967-1968 yıllarında 39. Tümen Topçu Komutanlığı'nda (Dörtyol, Hatay) Batarya Komutanı olarak, 1968 ile 1970 yılları arasında ise 9. Piyade Tümen Komutanlığı’nda (Sarıkamış) Karargâh Subayı olarak görev yaptı.

1970 yılında ise Silahlı Kuvvetler Akademisi'nden mezuniyetini  takip eden yıllarda, Napoli'deki NATO'ya bağlı askeri kanat Güney Avrupa Müttefik Kuvvetleri Komutanlığı Karargahı Harekât Başkanlığı'nda plan subayı olarak görev yaptı.  1972-1973 yıllarında İstanbul'da Kara Harp Akademisi Öğretim Üyeliği görevinde bulundu. Daha sonra Genelkurmay Personel Başkanlığı'nda, general amiral şubede Kısım Amiri ve Kara Kuvvetleri Personel Başkanlığı'nda, kurmay şube müdürü olarak görev yaptı.

1975 ile 1978 yıllarında Kara Kuvvetleri Genel Plan ve Prensipler Başkanlığı’nda Savunma Araştırma Şube Müdürlüğü, 1978 ile 1980 yılları arasında ise Kara Harp Okulu Öğrenci Alay Komutanlığı görevlerini yürüttü. 1974 yılında Roma'da NATO Savunma Koleji'ni de bitirdi ve akabinde 1980 yılında tuğgeneral rütbesine terfi etti. Bu rütbesinde 1980-1983 yıllarında Mons'ta NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Karargahı Harekât Merkez Amirliği, 1983 ile 1984 yıllarında ise 3. Tugay Komutanlığı ve 11. Tugay Komutanlığı görevlerinde bulundu. 1984 yılında tümgeneral rütbesine terfi etti. Bu rütbede 1984-1986 yıllarında NATO Güneydoğu Avrupa Müttefik Kara Kuvvetleri (LSE) Kurmay Başkanlığı, 1986-1988 yıllarında ise Sarıkamış'ta 9. Piyade Tümen Komutanlığı görevlerini yürüttü.

1988 yılında korgeneral rütbesine terfi etti. Bu rütbede 1990 yılına kadar Genelkurmay Personel Başkanlığı, 1990 ile 1993 yıllarında ise 5. Kolordu Komutanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı Müsteşarlığı görevlerinde bulundu, 1993 yılında ise orgeneral rütbesine terfi etti.  1996 yılına kadar NATO Güneydoğu Avrupa Müttefik Kara Kuvvetleri (LSE) Komutanlığı görevini sürdürdü. 1996 yılında 1. Ordu Komutanlığı görevine getirildi ve bu görevinden 28.08.1997 tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na atandı. 28 Şubat'ı hazırlayan şartların oluşturulduğu bu süreçte, Genelkurmay II. Başkanı Çevik Bir ekibi ile ters düştü.   Daha önce de 1. ORDU Komutanlığı döneminde Ankara'da yapılması  tasarlanan fiili darbe girişimine destek vermeyeceğini, darbe hazırlığı içindeki Çevik Bir ekibine ilettiği şehir efsanesine dönüşmüştü. 

Kıvrıkoğlu Paşa’ya Kıbrıs’ta suikast!..

Kara Kuvvetleri Komutanlığı  döneminde 5 Kasım 1997'de KKTC'de yapılan Toros-2 tatbikatı sırasında  bir suikast silahından çıkan kurşun kendisini sıyırmış,  hemen arkasında oturan Albay Vural Berkay'ın ölümüne neden olmuştu. 

Albayın hemen önünde ise dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu oturuyordu. Kıvrıkoğlu'nun kurşundan bir tesadüf eseri vücudunu oynattığı için kurtulduğu iddia edilmişti. Hatta sonraki yıllarda bu suikastın  Kıvrıkoğlu'nun yerine geçmeyi planlayan Çevik Bir tarafından  planlanmış olabileceği gündeme geldi. Kıvrıkoğlu'nu hedefleyen mermiyi ateşleyen asker ile ona yardım eden askerin, 16 Mayıs 2001'de Malatya'nın Akçadağ ilçesindeki uçak kazasında öldüğü de öne sürüldü.

O tarihte Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı Hava Grubu'na ait Casa tipi askeri uçak, Malatya Akçadağ Güzyurdu köyü civarında düşmüştü. Göreve geldikten sonra Amerika Birleşik Devletleri'yle askeri ilişkileri askıya alan ve dört yıllık görev süresi boyunca hiç ABD'ye gitmeyen Hüseyin Kıvrıkoğlu'na yönelik başarısız suikast girişiminin Gladyo bağlantılı unsurlar tarafından tertiplendiği iddiası ortaya atılmıştı. 

15 Temmuz Darbe Girişiminde 1. ORDU Komutanı Orgeneral Ümit Dündar…

1.Ordu’nun darbe karşıtı misyonu, görev tanımında var mı yoksa şartların tezahürü mü ya da Komutanlarının durumdan vazife çıkarması mı? 

15 Temmuz Darbe girişimi sırasında 1'inci Ordu Komutanı Org. Dündar, Erdoğan’a, “İstanbul'a gelin sizi korurum” dedi. Erdoğan, “Size niye güveneyim” deyince, “Beni, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye sorun…” yanıtını vermişti. 

Şimdilik bu kadar. Ulu Tanrı, Hüseyin Kıvrıkoğlu Paşaya sağlıklı uzun ömürler versin. O da giderse “Encümen-i Daniş” boynu bükük kalır. Cihanşümul Kadim Türk Devleti'nin bu alperenlere ihtiyacı var. 

Hünkar Hacı Bektaş Veli Koçaklarına selam olsun, selam olsun, selam olsun!..

Eşrefoğlu al haberi Bahçe biziz gül bizdedir

Biz de Mevla'nın kuluyuz Yetmiş iki dil bizdedir

Erlik midir eri yormak Irak yoldan haber sormak

Cennetteki on dört ırmak

Coşkun akan sel bizdedir

Adem vardır ismi semiz

Alır abdest olmaz temiz

Halkı tan eylemek nemiz

Cümle küstahlık bizdedir

Arı vardır uçup gezer

Teni tenden seçip gezer

Canı bizden kaçıp gezer

Arı biziz bal bizdedir

Kimi sofu kimi hacı

Cümlemiz Hakk'a duacı

Resulüekrem'in tacı

Aba hırka şal bizdedir

Biz erenler gerçeyiğiz

Has bahçenin çiçeğiyiz

Hacı Bektaş köçeğiyiz

Edeb erkan yol bizdedir

Kuldur Hasan Dede'm kuldur

Manayı söyleyen dildir

Elif Hakk'a doğru yoldur

Cim ararsan dal bizdedir