“Hocam” Kitabı Okuyucularıyla Buluştu

Hayat Yayınlarından çıkan “Hocam”: Dostları Nevzat Yalçıntaş’ı Anlatıyor” kitabı okuyucularıyla buluştu. Eşi ve çocukları Meliha, Murat ve Mehmet Yalçıntaş’ın kaleme aldığı Önsöz’de şu ifadelere yer verilmiştir: “50 küsur yıllık beraberlikten sonra biz geride kalanlar, hocanın hatıraları ile yaşıyor ve onun özlemini derinden duyuyoruz…Bizlere Hoca’dan kalan en büyük miras, bıraktığı lekesiz isim, insanların onu güzel anmaları kalıyor…”

608 sayfalık kitapta öğrencisi, meslektaşı veya dostu olan 130’un üzerinde kişi, rahmetli Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş hakkında duygu ve düşüncelerini belirtmiştir. Bunların başında T.C. 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, T.C. 26. Başbakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, İçişleri eski Bakanı Abdülkadir Aksu, eski Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun, eski Devlet Adamı Hasan Celal Güzel, eski Bakan Bülent Akarcalı, TBMM eski Başkanı Cemil Çiçek, İslam Konferansı Teşkilatı eski Genel Sekreteri Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, eski Adalet Bakanı İsmail Müftüoğlu, eski TBMM Başkanı Köksal Toptan, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, İşadamı Murat Ülker, eski Devlet Adamı Recai Kutan, Ak Parti Genel Başkan Vekili Prof. Dr. Numan Kurtulmuş, Yargıtay eski Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk ve Mirat Haber yazarlarımızdan olan Prof. Dr. Ali Seyyar yer almaktadır.

Neden Nevzat Hocamı Rahmetle Anıyorum? (I)

Hatıraları önemseyerek ne kadar çok yâd ediyorsak, zamanında birlikte olduğumuz insanlara o kadar değer verdiğimizdendir. İnsanın babasından sonra ikinci manevî babası hocasıdır. Ben Nevzat Hocama hep bu duygularla baktım. Rahmetli Nevzat Yalçıntaş Hocamın öğrencisi olmak niyetiyle Türkiye’ye temelli dönüş yapmıştım ve Allah, gerçekten bu isteğimi yerine getirdi. Hatta onun sevgisini ve güvenini kazanarak, onun uhdesinde doktora tezimi yazma imkânını bile bulmuştum.

Öğrencisi olduğum dönemde öyle bazı ilginç olaylar yaşadım ki bunların derin anlamını ve önemini ancak hocamın vefatından sonra öğrenebilmiş oldum. Özellikle basın üzerinden uğradığım bir iftiranın çürütülmesinde başkalarının da şahitlik yapacağı hocamın hatıraları birinci derecede etkili olmuştur. Nasıl mı? O halde geçmişe kısa bir yolculuk yapalım.

Başarılı Olduğum Halde Nevzat Hocamın İsteği Üzerine İki Kez Doktora Yeterlilik Sınavına Girdim

1994 yılında iyi bir hazırlık yaptıktan sonra yazılı doktora sınavını geçebildim ve mülakat için kendimi jüri heyetinin önünde buldum. Karşımda Nevzat Hocamın dışında ilk kez gördüğüm bölüm başkanı Prof. Dr. Nusret Ekin, Prof. Dr. Nur Serter ve Prof. Dr. Toker Dereli vardı. Nusret Hoca, Almanya’dan gelmiş olduğumdan yola çıkarak, doktora eğitim döneminde zorlanabileceğimi, bunun için çok çalışmam gerektiğini ve bana bir şans tanıyacaklarını söyledi. Ancak doktora öğrenciliğimin kabulü için, bana bir şart koştu. Kütüphanede tasnif işlemlerinin doğru bir şekilde yapılabilmesi için, iyi Almanca bilen birisine ihtiyaç duyuyorlarmış. Dolayısıyla bu hususta benden yardım istediler. Ben de bu seve seve kabul ettim.

Bir yıllık doktora eğitim programını başarı ile tamamladıktan sonra tez aşamasına geçmeden önce beş öğretim üyesinden oluşan bir kurulun yapacağı sözlü yeterlilik sınavına girmem gerekiyordu. Hiç zaman kaybetmeksizin 1995 yılının sonunda yeterlilik sınavına girdim. Ancak bölüm başkanı Prof. Dr. Nusret Ekin, iş hukukundan bana öyle spesifik sorular sordu ki, herhalde tatmin edici cevaplar veremedim ve Nevzat Hocamın talebi üzerine 1996 yılının başlarında ikinci kez yeterlilik sınavına girdim. Bu sefer bütün hocalarımın sorularına onları memnun edecek bir şekilde cevaplar verdim. Jüri üyelerinin tümü doktora tezime başlamam için, beni artık yeterli görmüştü. Jüri üyeleri dağıldıktan sonra Nevzat Hocamla özel bir görüşme yaptım. Bana birinci yeterlilik sınavını da hatırlatarak şöyle bir yorumda bulundu: “Bak gördün mü Alicim? Bu sefer fevkalade iyiydin. Bütün hocalar hakkında tereddütsüz olarak olumlu görüş beyan etti. Gerçi ilk yeterlilik sınavında da iyiydin ve hatta çoğunluk kararıyla geçebilirdin ama ben senin bu şekilde geçmeni istememiştim.”

Bir ifşa niteliğinde olan bu sözler karşısında iyice şaşırdım. Demek ki çoğunluğun kanaatine göre ilk yeterlilik sınavında da aslında başarılı olmuştum. “Hocam, o zaman neden beni geçirmediniz de beni yeniden ikinci bir sınava tâbi tuttunuz? Demek siz isteseydiniz, ilk yeterlilik sınavını da geçebilirdim.” dedim. Hocam, bunun üzerine dikkatli ve anlamlı bir şekilde bana baktı ve davudî sesiyle şöyle dedi: “Ben senin bütün jüri üyelerinin onayını alarak 5-0 olarak geçmeni istedim de onun için! Sana yakışan bu!”Akademik yeterliliğime dair hangi dünya görüşünden olursa olsun bütün hocaların tarafsız bir şekilde sadece objektif bilim kriterleri üzerinden müspet reylerini alabilmek, hem torpil/nepotizm ihtimalini ortadan kaldırır, hem de bilim dünyasına güven telkin eder.

Nevzat Hocam, bu tutum ve davranışlarıyla benim akademik performansım üzerimde herhangi bir spekülasyona mahal vermek istememiş olduğunu bugün daha iyi anlamış oldum. Çünkü bu olayları yaşamamış olsaydım belki de akademik unvanımla ve yeterliliğimle ilgili olarak hakkımda atılan iftiralara o kadar kolayca cevap verememiş olabilirdim. Dolayısıyla Nevzat Hocamın benim üzerime titrercesine gösterdiği bu aşırı ihtimamından dolayı kendisine müteşekkirim. Onun için kendisini her defasında rahmetle anıyorum. Şimdi siz de merak ediyorsunuzdur. Akademik kişiliğime kim, neden ve nasıl bir iftirada bulunduğu ve bu iftiranın hatıralarımla nasıl geçersiz hâle geldiği ile ilgili bilgileri gelecek yazımda sizlerle inşallah paylaşacağım.