2008 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim üyesi bir Profesör O. T. bir sabaha doğru evinde bıçakla kendi öz kızı tarafından öldürülmüştü. Gözaltına alınan kızın verdiği savunmada şu ifadeler enteresandı:

Cezaevinde, geçmişini gözden geçirme imkânı bulduğunu kaydeden kız, annesiyle arasında ne geçerse geçsin, onu sevdiğini ifade etti. 

"Annesini kendisi kadar özleyecek bir insan daha olamayacağını bildiğini" dile getiren kız: "Böyle bir olayı nasıl yapabildiğimi bilmiyorum. Ömür boyu pişman olacağım" dedi. 

Olaydan kendisinin sorumlu olduğunu söyleyen kız: "Temeli sağlam bir ev olmak istiyordum. Beni gökdelen olmaya zorladılar. Görünürde üç evin tek kızıydım ama bir tane bile 'Yuvam* diyebileceğim evim olamadı. Böylece iki arada bir derede kıvrandım durdum. Şimdi, bütün hayatım boyunca vicdanlı davranamamış olmanın cezasını çekiyorum. Çok pişmanım" diye konuşmuştu.

O bakımdan kimsenin bireysel anlamda huzur ve mutluluğu yoktur. İnsan "insanî" olarak tadamadığı huzur ve mutluluğu başka görsel ve işitsel veya hayvansal veya teknolojik sanal mutluluklarda aramaktadır.

O sebeple ki yolda gördüğü ilgiye muhtaç birine kimse dönüp bakmamaktadır. Kendi anasına babasına bakmayan başka birine mi bakacaktır? Kimsenin kimseye acıması, merhameti kalmamıştır. Kendi anne babasından merhamet göremeyen insan veya kendi ana babasına merhamet etmeyen insan başkasına mı merhamet edecektir?

Bu bireyin metropol hayatına göre durumu ve nesillerin birbirine devamı anlamındaki sorgulama ana arter ve bir şablon olarak yapılmıştır. Yoksa ara yollara girildiğinde sayısız faktörler elbette bulunacaktır.

Sonuçta insanın gerçek anlamda ve doğal süreç olarak insanlığını yaşayabilmesi, her bir neslin bir sonraki nesille kopuk olmaması gerekmektedir. Bir cümlede formüle edilecekse "insan nasıl ki annesinin elinde doğuyorsa, anne de evlâdın elinde ölmelidir."

Bugünkü gibi, annenin doğurduğu çocuğu anne (işte, seyahatte, toplantıda falan iken) başkasının büyütmesi, evlâdının başka yerlerde (işte, seyahatte, toplantıda falan iken) annesinin başkasının kollarında can vermesi gibi bir nesiller arası kopukluk yaşanmamalıdır.

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan, Başkanlık gibi bir imkânlar silsilesine sahip iken bile bu acımasız hayat sistemi sebebiyle annesinin ölümüne yetişememiştir. Ama anacığına olan o anlattığımız duygu sebebiyle ve yetkisiyle ki normal insanlarda bazen bu izin alma, toplantıyı iptal etme gibi yetki şansı da yoktur bütün işlerini bırakıp annesini kendi elleriyle kabre koymuştur.

Konumuz dönecek olursak, insanın nesiller arası birbiriyle irtibatlı olmasının boyutu sadece anne evlât sevgisi olarak anlatılmıştır.

İşin vahametini ortaya koymada en fark edilecek örnek olduğu için bu örnek verilmiştir. Ama nesillerin birbirinden irtibatsızlığının "insana kaybettirdiği maddi manevî o kadar çok kayıp vardır ki saymakla bitirilemez...

Nesiller birbirine hayatı devretmediği veya devredemediği zaman yeni evliler hayat tecrübesi olmadığı için her karşılaştığı konuyu "uzmanına" sorarak ve tabi ki bedelini ödeyerek öğrenmek zorundadır. Oysa aynı konuda çoğu bilgi anne babada tecrübe olarak vardır ve ücretsizdir.

Bu aynı zamanda kültürel bir mirasın da kesilmesidir.

Bu aynı zamanda insanların birbirine güvensizliğinin de sebebidir.

Bu aynı zamanda hayata bir sıfır yenik başlamanın da sebebidir.

Bu aynı zamanda yalnızlığın verdiği psikolojik iç güvensizliğinin de sebebidir

Bu aynı zamanda toplumdaki hangi insanın kim olduğunun belirlenememesinin de sebebidir.

Bu aynı zamanda bir milletin soy ağacının unutulmasının da bir sebebidir.

Bu aynı zamanda toplumsal kaynaşmanın, barış ve kardeşliğin bugün edebiyatı var sadece bir türlü sağlanamamasının da bir sebebidir.

O yüzden insanlar değil ev yemeği yapmak, ayranı bile marketten alacak derecede kendi mutfak kültüründen kopartılmıştır. Ayran yapmaktan habersiz bir nesil çıkmıştır ortaya.

O yüzden en ufak bir öksürükte bile çocuğun hemen doktora götürülmektedir.

O yüzden anneanne veya babaanne başka mekânlarda  hem de torunum diye onu sevip öpüp koklamaya  hasretten yanıp tutuşurken ki zaten annesini babasını yetiştiren insandır o hem maaşın yarısı bakıcıya verilmekte hem de gizli kameralarla "acaba çocuğuma bir zarar verir mi?" endişesi ile sinir savaşı verilmektedir.

O yüzden insanı tanımakta anne baba tecrübesi almayan evlât, annesi babası öpmeye bile kıyamazken toplumdaki nice yüzüne gülenlerce en alçak ihanetlere maruz kalabilmektedir.

O yüzden psikoloji merkezleri psikolojik sorunlarla boğuşan bir toplumu bu sorundan kurtarmanın beyhude uğraşısını vermektedir.

Konumuz insan olduğu için, çünkü insan, doğasının gerektirdiği birbirine bağlı, birbirinden sonraya kalması gereken doğal uygulamayı sekteye uğratarak insanı insanlığından çıkartmıştır. Bugün insanlığın yaşadığı terör dâhil, işsizlik dâhil, sağlık dâhil, eğitim dâhil bütün sorunların temelinde yatan yegâne unsur iyi tahlil edildiğinde görülecektir ki, insanın doğal sürecine etki edip insanı insanlığından çıkartmaktır. 

"Aile terbiyesi almamış" tanımı bunun en önemli kodudur...