İslam sanat aklının oluşumu esasında, Kubbetü’s-Sahra örneğinin, onun inşa edilişinden yedi asır sonra Hacı Bayram Velî’nin,

“Çalabım bir şâr yaratmış iki cihân âresinde

Bakıcak dîdâr görinür ol şârın kenâresinde

Nâgehân ol şâra vardım ol şârı yapılır gördüm

Ben dahi bile yapıldım taş u toprak arasında”

şeklindeki beyanında yer tutacak olan düşünüş, oluş ve kuruluş kodlarını ihmal ettiğimizde, Fars-Arap, Hind ve Türk-İslam damaları üzerinden dünyayı kat eden İslam sanatının tamamını genel bir ihmale uğrattığımız kadar nebevi bilgi, duyuş, düşünüş ve hafızamızı da ihmale uğratmış oluruz.

Bu nedenle Kubbetü’s-Sahra, onun yapıldığı mekan, yapılma nedeni ve yapılma tarzı/formu ve tezyinatı bakımından -başta kendi zihniyetimizin inşasını temsilen- kendisinden çok çok daha fazlasını ifade eder.

Orada kullanılan hakim renlerden yeşil ile Hz. Hızır ilişkisini konuşurken, ilgili bilgiler ve yorumlardaki söz konusu fazlalığın gerçekte nebevi, tarihsel ve mekansal bir aşkınlığı açığa çıkardığını gözden uzak tutmamamız gerekir.

Bu açıklamadan sonra, Sezai Karakoç’un Hızırla Kırk Saat adlı şiirindeki Hz. Hızır’a dair onlarca imgeden, sadece mezkur bağlama denk düşenleri vererek, konumuzu tamamlayabiliriz. Buna göre:

 Hz. Hızır, kimi olaylara müdahalede geç kalırsa kendisini belirli bir süre insanoğluna görünmemeye mahkum eder, bütün oğullarını da buna şahit tutar.

 Vücut çizgileri derindir. Gözleri karanlıkta su ışıltısıdır. Sağ kolunun çizgisi parlasa tanda bir palmiye gibi görünür, sol kolu karanlık kış gecesidir. Yaşı hep altmış üçtür. Yüzü yeni gelmiş bir vahiy gibidir. Gözlerinin önünde Rahman Suresi canlanır. Kalbi hep Yasin okur. Kulağında ilk ayetin depremi vardır.

 Ölmeden önce dirilmiştir. Eleğimsağmaların altından geçmiştir. Çocukken samanyollarını gözlemiştir. Doğu sabahlarının çatlattığı narları yemiştir. Perşembe akşamları gelinler götürülürken atları durdurmuştur. Cebrail tarafından bir bozkır gibi kuşatılmıştır. O bin Hızır’dan bir Hızır’dır. Işıldayan meşalelerle yürür namazda. Oruçta aydınlığı İsa ile Meryem’dir. Kulağında Zebur düğünleri çalınır. Ufkunda Tevrat ülkeleri bulunur. Sina dağının yapraklarına ve Kur’an ordusuna, en soy Arap atının üstünde dimdik duran bir başkan gibi kumandanlık eder. Dirilişi gözler.

 Şuayb’ın görünmeyenidir. Şarapsız ve tütünsüz metafiziği Musa’ya o öğretmiştir. Köpeği, yoksulu duvarlarını yıkarak korur, balıkçıyı kayığını delerek... Çocukları gece yarıları ayakları ters dönmüş olarak sonsuz kar çöllerine alıp götürür. Kösedağı’yla konuşur. Çok penguenli ve bir koca katırlı kabileyle iğde, nar, kavun tarlalarından çıkar gider ve onlara uzun bir serüvene atılır. Hepsinin adı Meryem olan kadınlarla evlenmiştir.

 Meryem’e İsa’nın doğumunu müjdeleyendir.

 İlyas’ın yoldaşıdır.

 Nuh’un bir işçisidir. İbrahim’in sır katibidir. Yakub’un dedektifidir. Yusuf’un hapishane arkadaşıdır, düş yorumu öğretmenidir. Aydın kılıçların şelalesi gibi olan Musa’dan daha yavuz öğrencisi olmamıştır. Musa’ya duvarını devirerek bir yoksulu kurtarmayı öğretmekle İsrail’i Mısır’dan çıkarmayı, bir yoksulun övüncü olan kayığını delmekle Kızıldeniz’den İsrail’i geçirmeyi, çakmak kayalarına bir vuruşta on pınar çıkarmayı, bir çocuğu öldürerek suçsuz çocukların katili Firavun’un nasıl boğulacağını öğretmiştir. Sürüyü, köpeği Şuayb’tan öğrenen Musa yolu, dağı, yaylayı, kurdu kendisinden öğrenmiştir. Musa “Kırklar yediler geldiler / Beni alıp götürdüler / Bir çok yeri gezdirdiler / Sonra geri getirdiler” demiş olsaydı yalnızca onu anlatmış olacaktı.

 Ne cennet ne cehennem ne dünyadır, bir Araf’tır o, yani bir berzah! Ondan biraz ileri gidersek cennettir. Arkada bıraktığı ateş kayaları dünyadır, cehennemdir. Dünyaya uzanmış bir diş gibi duran Araf’a dünyayı dolaştırır.

 Şam’da Mevlânâ, Mesnevî, Muhyiddin, Yasin, Şems ve Füsûs ile birliktedir.

 Bağdat’ta Hallâc-ı Mansur’ladır.

 Mürsiye’de, Tunus’ta, Mısır’da, Kudüs’te, Mekke’de, Konya’da, Malatya’da ve Şam’da “yolları bir urgan gibi ayağına sarmış”, Mansur olup asılmış Muhyiddin’dir.

 Ehramlar ülkesinde sihirle imtihan edilen Musa’dır.

 Bütün peygamberlerin ve İnsan-ı kâmil’i özetleyen mehdinin müjdecisi, belki de mehdinin kendisidir.

Bizler Hz. Hızır’dan emsal olarak adları zikredildiklerinde bizlere Allah Teâlâ’yı hatırlatanların ilk hatırlatıcıları olarak Mekke’yi, Medine’yi ve Kudüs’ü hatırlamakla Müslüman olmanın sevincini tadarak, buna dair inşa edebildiğimiz her şeyde, sanat ve sanatkarlık planında da salt kendimizi inşa ederiz.