ABD seçimleri henüz tam olarak kesinleşmiş değil, fakat Biden rüzgarı şimdiden sert esmeye başladı. Ortadoğu’daki ülkelerin her biri bu duruma göre pozisyon almaya başladı. Ülkemizde buna dair ilk emareler ekonomi yönetiminin değişmesi ve yargıda reform söylemleri olarak ortaya çıkmış durumda. Özellikle batıya dair olumlu mesajlar en üst seviyeden dile getiriliyor. Fakat tamda bunların akabinde Akdeniz’deinsani yardım malzemesi taşıyan gemimize Avrupa Birliği İrini Harekatı'nda görevli bir Alman fırkateyni tarafından yapılan hukuksuz müdahale kafalarda ciddi anlamda soru işaretlerine yol açmış bulunmakta. Türkiye’nin sert tepkisine sebep olan bu gerilimin dozu şimdilik düşmüş gözüküyor. Biden’in izleyeceği politikalarla ilgili belirsizlik bizim için hala devam ediyor.

Yine geçtiğimiz hafta Biden kabinesindeki bazı üst düzey atamalar gerçekleşti. Daha önce Obama döneminde yer alan birçok isim yeni kabine listesinde kendine yer buldu. Hatta bu dönem şimdiden 3. Obama dönemi olarak anılmaya başlandı bile. 2009'da, başkanlık koltuğundaki ilk yılında Nobel Barış Ödülü'nü kazanan Obama'nınOrtadoğu karnesi oldukça kötü. Kısaca hatırlamak gerekirse Obama 11 Eylül'den sonra Bush’un "terörle mücadele" önlemleri kapsamında izlediği politikaları hemen hemen aynı biçimde devam ettirdi diyebiliriz. Bu dönemde gerçekleşen operasyonlar çok fazla sivilin hayatına mal oldu. Yine Işid’in ortaya çıkarması Irak’ta ve Suriye’de oluşturduğu yıkımda bu dönemde yaşandı. Arap baharı sonrası Mısır’da yaşanan Darbe, Libya’da Kaddafi sonrası baş gösteren iç savaş da Obama döneminde ortaya çıkan diğer krizler arasında yerini almaktadır. Tüm bu savaşlar yüzbinlerce insanın ölmesine, milyonlarca insanın mülteci konumuna düşmesine yol açtı. Tüm yaşanan bu krizler başta Türkiye olmak üzere birçok ülkeye ağır bir fatura ödetti ve hala ödetmeye de devam ediyor. 

Şimdi bu ekip tekrar dümenin başına geçiyor. Trump döneminde bu krizler devam etse de hem ABD’nin asker sayısında bir düşüş gerçekleşti hem de yeni çatışma alanları oluşmadı. Ortadoğu da iki dönem arasındaki en belirgin fark İran’la uzun müzakereler sonucunda imzalanan nükleer anlaşmanın iptali ve İsrail’le yapılan yeni anlaşmalardı. Yeni dönemde bir takım beklentiler olsa bile, bölgede ki ülkeler ortaya koydukları politikalarla durumu kendi lehlerinde olacak biçimde şekillendirmeye çalışıyorlar.

Tam da bu dönemde Pompeo, giderayak, bir Ortadoğu turu gerçekleşti. Ülkemizdeki muhataplarını es geçerek Türkiye’den başlayan turuna, Sudan, Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar, Arap Emirlikleri, Umman ve Israil de temaslarda bulundu.

Özellikle bu tur esnasında Benyamin Netanyahu’nun Pazar günü Suudi Arabistan’a gizli bir ziyaret yaptığı, Suudi Arabistan’ın Neom şehrinde Veliaht Prens Muhammed Bin Selman ve ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile bir araya geldiğiİsrail Basını tarafından ortaya atıldı. Suudi Dışişleri Bakanı iddiaları reddederken Netanyahu ise konuyla ilgili yorum yapmadı. Özellikle bu görüşme esnasında İran’a karşı alınacak önlemler ve Yemen’deki iç savaş konusunun görüşüldüğü belirtildi.

Tam bu seyahatin üzerinden 1 hafta geçtikten sonra İran’ın nükleer programının önemli isimlerinden fizik profesörü Muhsin Fahrizade-Mahabadi’ye Tahran’da suikast düzenlendi. ABD medyasına konuşan ve adı açıklanmayan İsrailli bir yetkili, söz konusu suikastla ilgili olarak "dünyanın İsrail'e teşekkür etmesi" gerektiğini söyledi. İsrail suikasti resmi olarak üslenmese de, bir şekilde bunun Tel Aviv yönetimi tarafından gerçekleştirildiği kabul edilmiş oldu. Özellikle Biden’in İran’la nükleer anlaşmayı imzalayacağı beklentisine karşılık olarak, bu suikastin gerçekleştirilmesi, ABD yönetimine İsrail tarafından verilen güçlü bir mesaj olarak yorumlandı. İsrail yönetimi, Trump başkanlık döneminde birçok imtiyaz elde etti. Özellikle Körfez ülkeleri ile yapılan anlaşmalar ile bölgedeki konumunu sağlama alan Israil, ABD yaptırımları ile sıkıntılı günler geçiren İran’ın pozisyonunun güçlenmesini istemeyecektir. İsrail, İran karşıtlığı konusunda fikir birliğine sahip olduğu körfez ülkelerinin de bu konuda desteğini almış durumda. İsrail’in İran’la ilgili mevcut statüko’nun devamı konusunda Biden yönetimine baskı yapması kaçınılmaz gözüküyor.

Yine geçtiğimiz hafta önemli gelişmelerden biri de Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında gerçekleşen telefon görüşmesiydi.Bu görüşmeden bir gün sonra da Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan, Türkiye ile iyi ve mükemmel ilişkilere sahip olduklarını söyledi ve bir süreden beri dile getirilen Türk ürünlerine boykot iddiasını da yalanladı. Özellikle Veliaht prens Salman’ın göreve gelmesinden sonra Türkiye-Suudi Arabistan ilişkileri tarihinin en kötü dönemlerinden birini yaşadı. Suudi muhalif gazeteci Kaşıkçı’nın İstanbul’da konsolosluk binasında öldürülmesi ilişkileri çok daha kötü bir yere getirdi.

Bu katliamın bir numaralı faili Velihat Prens içinde zor günler kapıda olabilir. Önceki dönemde El Kaide’nin etkisizleştirilmesi sürecinde etkili bir figür olan  ve batı dünyası ile iyi ilişkiler içinde olan Prens Muhammed bin Nayef 2017 de görevden alınmıştı. Daha sonra göreve gelen MSB ise birçok prensi  RitzCarlton otelinde göz altına almış ve bir çoğunun mal varlığının önemli bir kısmına el koymuştu. Bu prensler arasında batılı şirketlerde yatırımları olan isimler de mevcuttu. MSB görev yaptığı süre içerisinde birçok prensin tutuklama emrini verdi. Yine selefi olan Nayef’i ve Amacı Prens Ahmed’i de 2 ay önce tutuklatmıştı. Trump yönetimi ile oldukça yakın ilişkiler içinde olan MSB’de aynı kaderi paylaşabilir.

Özellikle dikkatlerden kaçmaması gereken bir hususta Suudi gazeteci Kaşıkçı’nın katledilmesidir. Kaşıkçı, Dünyanın en zengin insanı olan Jeff  Bezos’un sahibi olduğu Washington Post gazetesinin yazarıydı. Bezos, Kaşıkçı’nın cenazesi ve ölüm yıl dönümü için Türkiye’ye gelmişti. Jeff Bezos’un da içinde bulunduğu teknoloji devlerinin sahipleri sahip oldukları medya kuruluşlarıyla seçim sırasında Biden’i açık bir şekilde desteklemiş, hatta Trump bu teknoloji şirketlerini seçimlere müdahale etmekle suçlamıştı.  Bezos ve MSB arasındaki bir diğer sorun ise Bezos’un boşanma sürecindeki yaşananlardı. 2018 yılında, Prens Muhammed bin Selman'ın Bezos'a  gönderdiği ve bir videonun yer aldığı mesajda şifrelenmiş özel bir yazılımın bulunduğu ve bununla Bezos'un telefonunun hacklendiği öne sürüldü. Bu hacklenme sonrasında ünlü iş adamının sevgilisiyle özel görüntülerinin ortaya çıkması tarihin en pahalı boşanma davalarından birine yol açmıştı. Bezos eski eşine 35 milyar usd tazminat ödemek zorunda kalmıştı.

Tüm bu faktörler başta MSB olmak üzere bölgedeki aktörler için yeni stratejiler geliştirmeyi kaçınılmaz kılıyor. Yeni ABD yönetiminin ortaya koyacağı politikalarla ilgili önceki söylemlere dayanan tahminler olsa da, izlenecek yol haritası ile kesin söylemler henüz dile getirilmiyor. Öncelikle ABD deki seçim sürecinin resmi olarak sonuçlanmasını bekleyeceğiz. Sonrasındaki gelişmelerin bölgeye etkilerini hep beraber izleyip göreceğiz.

Körfez savaşı ile başlayan süreçte bölgede kan ve göz yaşı hiç eksik olmadı. Batılı güçler özellikle petrol sahalarını kontrol edebilmek için bölgeyi çözümü oldukça zor bir kördüğüm haline getirdiler. Obama döneminin yeni isimleri bu hatalarından ders almışmıdır, bu çok mu iyimser bir beklentidir, bilemeyiz. Ama tek dileğimiz bölgenin istikrara kavuşması, halklar ve iktidarlar arasındaki iyi ilişkilerin tesis edilmesidir? Tabiki 100 yıl önce Osmanlı coğrafyasına çizdikleri sınırlarla nifak tohumunu atanlar bunun olmaması için her türlü yola başvuracaklar. Bunu engellemek bu coğrafya insanının ayağa kalkıp ümmet bilinciyle birlik olmasıyla gerçekleşecektir.