Ecdadımızı ve topyekün Müslümanları Orta Çağ'da bilimde zirve yapan, onları bilimin öncüleri ve bilimin kurucuları haline getiren sır ne? Müslümanların bilimde motivasyon ve şevk kaynakları neydi? Daha sonra bu şevk ve motivasyon nasıl ve hangi sebeplerde ortadan kalktı? İçe kapanma dönemi nasıl başladı?  

'MÜSLÜMANLAR, ORTA ÇAĞ'DA BİLİMDE ZİRVEDEYDİ'

VI. Uluslararası Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi'nin ardından değerlendirmede bulunan Çakmak, “Müslümanlar Orta Çağ'da bilimde zirve idi. Özellikle bilimin en zor kısmı olan yeni bilimsel alanın ilk teorisini ve o bilimin varlığını tespit etme noktasında bilimin kurucu liderleri oldular. Daha sonr  bilimi Müslümanlardan alan Avrupalılar Ortaçağdaki Müslüman biliminin kaynağını inkar ettiler. Bilimin kaynağını Müslümanlar yerine, eski Yunan’a bağladılar.  Bundan daha saçma olanı ise bizim kendi tarih kitaplarımızın da Batı'nın yanlışlarını sürdürmesi, onlara körü körüne bağlı kalmasıdır. Hâlbuki Batıda 18. yüzyıla kadar İslam ve peygamberler merkezli bir tarih anlayışı vardı. 18. yüzyılın başlarında İngiltere’de siyer ilmi bilmeyen aydın sayılmıyordu. Sömürgeciliğin başladığı 18. yüzyıl başında tarihin merkezine kendilerini yerleştirme kararı aldılar. Bilimi sömürgeye alet ve dine karşı silah olarak kullanmaya başladılar” ifadelerini kullandı.

'BATI'DAN İTHAL BİLİM ATEİZM ÜZERİNE TEMELLENDİRİLDİ'

Çakmak, İslam dünyasında 12. yüzyılda baş gösteren bilimdeki kırılma hakkında, “Yunan felsefesinin materyalizm anlayışı yerleşme tehlikesine karşı Kelam âlimlerince yanlış bir tedbir ortaya çıktı. Bilimler dini ve dünyevi diye ikiye ayrıldı. Yani başka bir ifade ile din ve bilim laikliği  11. ve 12. yüzyıllarda başlamış oldu. Batıdan ithal seküler bilim dini dışlamakta ve öğretilerini ateizm üzerine temellendirmektedir.  Bu yanlış seküler bilimsel anlayış Müslümanları motive etmiyor. Acilen bu probleme çözüm bulmak zorundayız. Din alimleri Erzurumlu İbrahim Hakkı gibi, dini bilimlerde olduğu kadar yeterli ölçüde fen ve matematik bilimlerinde de uzman hale getirilmelidir. İmam-ı Gazali gibi, Bediüzzaman Said Nursi gibi ilahiyatçı hocalara ihtiyacımız var. İmam-ı Gazali  astronomi, insan anatomisi ve kimya  üzerine  dini bakışla kitaplar yazmıştı. Çağımızda dini hakikatler, fen ve diğer bilimlerin dili ile anlatılmadıkça, ispat metodu kullanılmadıkça etkili olmamaktadır.'' ifadelerini kullandı.

'KUR'AN AYETLERİNİ YERYÜZÜ AYETLERİYLE BİRLİKTE ÖĞRETECEK METODA İHTİYAÇ VAR'

Çakmak, ''Din dersleri tek başında niçin etkili olamıyor?'' sorusuna, ''Bu yaz din öğretimi Genel Müdürlüğünce düzenlenen bir çalıştaya katıldım. Çalıştayda din eğitimi, ders kitapları, muhteva ve öğretim metotları ile masaya yatırılmıştı. Kapsamlı bir anket araştırma  çalışma sonuçları sunuldu. Binlerce ortaöğretim üzerinde yapılan ankete dayalı araştırma çalışmasına göre öğrenciler ve öğretmenler din dersi kitaplarını muhtevası ve sunum/anlatım şekli ile yetersiz  buluyorlar. İhtiyaca  cevap vermediği kanaatını sunmuşlar. Çalıştaya katılan bilim adamları acilen kitapların bilimsel muhteva kazandırılması, anlatımda ispat dilinin kullanılması;  dini hakikatlerin başta felsefe (hikmet) bilimleri  olmak üzere mantık ve pozitif bilimler ile birlikte sunulması yönünde karar aldılar. Bu önemli bir adım. Sonuçlarını merakla bekliyoruz. Günümüzde materyalist akımların gelişmesiyle teslim kırılmış, akıl işletilerek sorgulama yapılmaktadır.  İnanmak için ispat dili  istenmektedir.  Zamanımızda inançsızlık fen ve felsefeden gelmektedir. Bu yüzden zihinler hayli  karışık bulunuyor. Bu  karışıklığı izale edecek ilmî izahlar yerine, parlak dinî hikâyeler anlatmak  ve bilinen dini gerçekleri  ikna edici ve inandırıcı olmamaktadır. Mevcut dini anlatımda insanları adeta eski zamanın köşelerine çekiyoruz ve öyle konuşuyoruz. Kalp hastası olan birine bağırsak ilâcı vermek ne derece etkili olabilir? Günümüzde insanların kalp hastalığı iman zayıflığıdır. Kuran-ı Kerim ayetlerini  ‘yeryüzü ayetleri’ ile birlikte öğretecek metoda ihtiyacımız var. Tabiatın ikinci bir Kuran-ı Kerim olduğu gerçeğini unutmuş görünüyoruz. Halbuki tüm bilimler gerçekliklerini  Hak tealanın isimlerinden alıyorlar. Yeryüzünde  ve kainatta varlık ve özellik adına ne varsa ilahi esmanın  tecelli ve yansımalarından başka bir şey değildir.” cevabını verdi.

'BİLİMİ İNANÇSIZLIĞA ALET EDEN DERS KİTAPLARININ DİLİNİ DEĞİŞTİRMEK ZORUNDAYIZ'

''Müslümanların  bilim ve araştırmada tekrar şevk ve heyecana kavuşturulabilmesi için ne tür çalışmalar yapılmalıdır?'' sorusuna cevap veren Çakmak, ''Sonuç olarak bu söyleşi ile Müslümanları geçmişte bilim ve teknolojide ileri götüren gerçek sebepleri tahlil edildi.. Bilim ve araştırmada yeniden şahlanışın formülünü ele aldık. Bu vesile ile  bilim ve din ayrılığını giderecek bir çözüm yolu üzerinde durduk. Kongre sunumumuz esasen  “nasıl araştırmacı  bir toplum haline gelebiliriz?” sorusuna cevap sunmaktadır. Bunun yolu ortaçağda olduğu gibi bilimde motivasyon kaynaklarına tekrar dönmemiz gerekiyor. Bilimi inançsızlığa alet eden ders kitaplarının dilini değiştirmek zorundayız. Ders kitaplarının dilini hakikat eksenli ve Hak ismine bağlı anlatıma  (Manayı Harfi) kavuşturmalıyız. Böylece bilimler; sanatta sanatkarı, eserde ustayı, nimette o nimeti vereni gösterecek ve “şirk” vasıtası olmaktan kurtulacaktır. Dinle bilimin beraber  sunulması halinde  kendi kadim kültür değerlerimizi ihya edebiliriz;  bilimde Orta Çağ'da olduğu gibi bilim ve araştırmada tekrar motivasyonu yakalayabiliriz. Cabir bin Hayyanları, İbni Sinaları, Biruni ve Heysemleri, Farabi ve Razileri tekrar yetiştirebileceğimiz ortamı ancak bu şekilde  teşkil edebiliriz.'' açıklamalarında bulundu.