Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi, 4 Mart 1193 tarihinde 55 yaşında Dımaşk'ta (Şam) ebedi âleme göçmüştü. Elbiselerinin yanında bulunan 1 Mısır dinarı ile 37 Nasıri dirhemi, onun dünyaya hiç değer vermediğini ve gayesinin sadece Allah'ın rızası olduğunu çok açık şekilde göstermekteydi.

Kadı el-Fazıl, Sultan'ın vefatı üzerine şöyle konuşmuştu:

"Mısır'ın, Yemen'in, Hicaz'ın, Filistin'in, Suriye'nin, Dımaşk'ın, Haleb'in, Musul'un Sultanı Selahaddin Rabbine kavuştu. Allah rahmet eylesin. Emrindeki büyük ordular ondan eceli def edemedi. 17 oğlu onu son yolculuğundan geri döndüremedi. Size tavsiyem şudur. İttifak ederseniz, Sultanın şahsından başka bir kaybınız olmaz. İhtilafa düşerseniz, başınıza gelecek felaketlerin en hafifi Sultanın kaybı olur."

Selahaddin Eyyubi hayatı boyunca, sadece sözüyle değil fiiliyle bütün ümmete örnek olmuştu. Onun sayısız kahramanlıklarını ve fedâkarlıklarını anlatmaya kitaplar yetmez. Öyleyse bize miras bıraktığı ümmet şuuru ve Özgür Kudüs'ün Şifrelerini anlamaya çalışalım. Çünkü onun yaşadığı dönemle, şu anda içinde bulunduğumuz şartlar arasında, aradan geçen sekiz yüzyıla rağmen çok büyük benzerlikler bulunuyor.

Her şeyden önce, Selahaddin Yusuf bir şehzade değildi. Babası Necmeddin Eyyub bir hükümdar değil, Tikrit valisiydi. Amcası Şirkuh bir ordu kumandanıydı. Kendisi de gençlik yıllarında ilimle askerlik arasında bir tercih yapmak zorunda kalmıştı. Askerliği seçmiş ama gönlü ilim dünyasından hiç ayrılmamıştı. Kumandanlığı ve idareciliği amcasından öğrenmişti. Kudüs sevdası ise Nureddin Zengi'den ona miras kalmıştı.

1138 yılında Tikrit'te dünyaya geldiği zaman, Kudüs işgal edileli 39 yıl olmuştu. Doğduğu gün babası onu kucağına alıp sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okuduktan sonra şöyle dua etmişti:

"Oğlumun adını Selahaddin Yusuf koydum. Cenabı Allah'tan niyazım, onu Müslümanların salahına vesile kılsın, Hz. Yusuf (a.s.) gibi bahtını açık edip Mısır'a sultan etsin ve işgal altındaki Kudüsü Şerif'in fethini ona nasip eylesin."

Selahaddin Yusuf'un bebekliğinde ninnisi, çocukluğunda masalı, Kudüs hasreti ve Mescidi Aksa üzerineydi. Daha doğrusu bütün Müslümanların derdi tasası Haçlı işgali altında bulunan Kudüs ve boynu bükük duran Mescidi Aksa idi. Bunun en önemli delili, Halepli neccarın hikâyesidir. Selahaddin Yusuf'un gençlik yıllarında bulunduğu Halep'te bizzat şahit olduğu bu olay, ümmetin sahip olduğu Kudüs şuurunu en iyi ifade eden bir gayret örneğidir.

Anlatıldığına göre; Kudüs'ün fethinden en az 20-25 sene önce Halep'te bir neccar çok sanatlı ahşap bir minber yapmaya başlar. Dükkânın önünden gelip geçenler, bu minberi kimin yaptırdığını ve neresi için yapıldığını çok merak ederler. Bu yaşlı marangozun verdiği cevap ise herkesi hayrete düşürür:

"Bu minberi hiç kimse sipariş etmedi. Haçlı işgalinde tahrip edilen minber yerine, bunu Mescidi Aksa için yapıyorum. Ben asker değilim, düşmanla savaşamam. Elimden gelen budur. Kudüs bir gün İnşaallah yeniden fethedilecektir. O zaman bu yaptığım minberi götürüp Mescidi Aksa'ya koysunlar."

Selahaddin Yusuf o yıllarda görüp tanıdığı bu ihtiyar marangozu ve yaptığı musanna minberi hiç bir zaman unutmaz. Kudüs fethedilince de artık hayatta olmayan neccarın vasiyeti yerine getirilir ve minber Kıble Mescidine yerleştirilir.

Bu örnek bize o dönemde bütün Müslümanların ortak derdi olan Kudüs'ün fethi şuurunun ne kadar yaygın olduğunu ve insanların elinden geldiğince kendi kuvvet ve imkânlarıyla bu davaya katkıda bulunmaya çalıştıklarını göstermektedir. Hiç kimse, "Kudüs'ü Haçlılardan geri almak devletin veya ordunun işidir, beni ilgilendirmez" diye düşünmemiştir. Herkes kendi imkânlarıyla elinden gelen gayreti göstermiştir.

Peki Selahaddin Eyyubi ne yapmıştı?

Nureddin Zengi'den kendisine miras kalan Kudüs'ün fethi idealini, hayatının gayesi yapmıştı. Kudüs fethedilinceye kadar gülmeyi kendine haram kılmış, az yemiş, az uyumuş, rahatı ve dinlenmeyi unutmuştu. Kıl çadırlar sarayı, atının eyeri tahtı olmuştu.

Müslümanlar şuurlu olmasına rağmen, küçük şehir devletçiklerine hükmeden kukla Emirler, kendi menfaatleri ve rahatları için birbiriyle savaşıyor, gerektiğinde Haçlılardan yardım istiyorlardı. Kaderin garip bir cilvesiyle Mısır'a Sultan olan Selahaddin Eyyubi, İslam Birliği sağlanmadan Kudüs'ün kurtarılamayacağını çok iyi anlamıştı. Askeri gücünün zirvesindeyken Haçlılarla savaşmak yerine Dımaşk, Halep, Musul, Harran ve Amid gibi şehirleri ve Emirlerini tek bir bayrak altında toplamak için on üç sene gayret etti. Gönülsüz de olsa Bağdat'taki Abbasi Halifesinin desteğiyle kurulan Eyyubi Devleti, İslam birliğini sağladı.

Sonunda akın akın gelen on binlerce asker, öyle muazzam bir İslam ordusu meydana getirdi ki, Haçlıların bu kuvvet karşısında durmaları imkânsızdı. Yıllardır birbirine karşı kullandığı kılıçlarını artık kâfire çeviren Müslüman Emirler, Sultan Selahaddin'in bayrağı altına girip 40 bin kişilik Haçlı ordusunu tarümar ettiler. Hıttin'de büyük bir bozguna uğrayan Haçlıların yarısı ölmüş, kalan yarısı esir olmuştu. Artık bundan sonra tek hedef Müslümanların rüyalarını ve hayallerini süsleyen Kudüsü Şerif idi. 88 yıllık hasret son bulacak, mukaddes belde Müslümanlara, Mescidi Aksa ise ezanlarına kavuşacaktı.

Miracın yıldönümünde 27 Recep 583 (2 Ekim 1187) Cuma günü Müslümanlar büyük bir olgunluk, ciddiyet ve hasret içinde Kudüs'e girdiler. 88 yıl önce Haçlıların yaptığı vahşete mukabil İslam'ın merhamet ve şefkatini gösteren Müslümanlar, çok büyük bir coşkuyla 9 Ekim günü Mescidi Aksa'da fetihten sonraki ilk Cuma namazını kıldılar.

Acaba Selahaddin Eyyubi, Kudüs'ü fethettikten sonra rahat etmiş, sarayına çekilmiş ve ömrünün kalan altı yılını dinlenerek mi geçirmişti?

Eğer böyle yapsaydı, Kudüs üç sene sonra tekrar Haçlıların eline geçerdi. Tarihin en büyük saldırısı olan 3. Haçlı Seferine karşı, askeri ve siyasi dehasıyla karşı koyması, en az Kudüs fethi kadar önemliydi. Avrupa'nın üç kralına, karadan ve denizden gelen 600 bin kişilik Haçlı sürüsüne büyük bir azim ve feragatla direnmesi sayesinde, Kudüs yeni bir işgalden kurtuldu. Aslan Yürekli Richard bir kedi gibi, Kudüs'ten vaz geçip ülkesine geri dönmek zorunda kaldı.

Öyleyse Özgür Kudüs'ün şifrelerini tekrar hatırlayalım:

Kudüs'ün özgürlüğü için mümkün olan her türlü fedakârlığı yapmak.

Bütün Müslümanlarda ve toplumun her kesiminde Kudüs şuuru oluşturmak.

Müslümanların ittifakını ve devletler arasında İslam Birliğini sağlamak.

İslam düşmanlarını çok iyi tanıyarak, buna göre hazırlanmak.

Bu yapıldığı takdirde sadece Kudüs değil, İslam dünyasındaki bütün zulümler durdurulur, dünyada huzur ve barış sağlanabilir.

NOT:

İdlib şehitlerimiz başta olmak üzere, canlarını seve seve vatan uğruna feda eden bütün şehitlerimize Allah'tan rahmet, gazilerimize acil şifalar diliyorum.