BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHIIM 26 Ağustos 1071’de ikiyüzkırkbin kişilik Romen Diyojen’in ordusuna karşı, Sultan Alparslan liderliğinde, Kur’an hizmetkarı bir avuç müslüman ordumuzun Allah’ın yardımıyla kazandığı Malazgirt zaferiyle Anadolu kapıları İslami barış ve kardeşlik düzenine açıldı. Ve kısa bir müddet sonra da yeryüzünde yaşayan tüm mazlumların ve bilhassa Mukaddes beldelerin (Mekke-i Mükerreme, Medine-i Münevvere ve Kudüs-ü Şerif) koruyucu kalesi haline dönüştü. Sultan Alparslan’ın savaş meydanında verdiği Cuma hutbesindeki “Burada Allahü Teâlâdan başka bir sultan yoktur, emir ve kader O’nun elindedir. Bu sebeple benimle birlikte cihad etmekte veya benden ayrılmakta serbestsiniz” “Yâ Rabbî, Sana tevekkül ediyor(güveniyor), azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve Senin uğrunda cihad ediyorum. Yâ Rabbî niyetim hâlistir. Bana yardım et; sözlerimde hilaf varsa beni kahret!” dualarının kabulüyle Anadolu’da tam sekizyüz yıl süren Kur’an bayramımızın arefesi başlıyordu. Hem de ne bayram; tüm ırkların akıl, can, mal, namus ve inandığını yaşama hürriyetlerinin Ana Hayat Yasamız Kur’an-ı Kerim’in hayat veren mesajıyla sağlanıp korunduğu bir İnsani Medeniyyet bayramı! Havada uçan kuşlardan, yerde gezen ve denizde yüzen mahlukata kadar tüm canlıların hayatlarının Vakıf Medeniyetiyle sigortalandığı ve hayvanlar için bakım tedavi

hastahanelerinin kurulduğu bir İslam Medeniyyet bayramına şahitlik yaptı bu Anadolu toprakları. İlhamını ve kaynağını Medine-i Münevvere’deki Asrı Saadet Medeniyetinden alan, sırasıyla Bağdat’ta, Afrika’da ve Endülüs’teki(İspanya) Gırnata’da , muhteşem örnekleri görülen Anadolu İslam Medeniyyeti, insanlığın Kur’an sayesinde bayram yaptığı en etkili ve en uzun ömürlü çağlarıdır. Son yüz yıl maalesef bu bayram havası yerini tam bir matem dönemine bıraktı. Ülkelerimizin işgaliyle başlayan kan, gözyaşı, sürgün, işkence, açlık ve susuzluk... Felaketler zinciriyle gelen ölümler... Bir anne düşünün, iki yavrusunu kurtarabilmek için diğer büyük iki yavrusunu Somali’nin ıssız çöllerinde ölüme terk edebiliyor. Ebu Gurayip cezaevinde hayvan ve hayvanlardan aşağı Amerikan köpeklerininin tecavüzüne maruz kalan mazlum ve mustaz’af Iraklı erkek ve kız kardeşlerimizin “Ya Rabb! Katından bize bir kurtarıcı gönder. Ümmeti Muhammed nerdeee! Yer yüzünde müslümanlar yok mu. Bizi kurtaracak mücahidler ordusu yok muu!” çığlıklarına insanlık alemi sessiz ve sağır kalabiliyor. Romen Diyojen’in içimizdeki bir avuç Sabataist ve mason torunlarının maharetleriyle dünyanın nöbetini Sultan Alparslan’ın torunlarından devralan emperyalist, saldırgan, doyma bilmez aç kurtların sofrasında mazlum halklar yutulurken, gerçek bayramları kutlamak mümkün mü? Ana Hayat Yasamız Kur’an-ı Kerim’i ilkokuldan itibaren, liselerimizde üniversitelerimizde, kışlamızda, dairelerimizde kamusal alan numarasıyla devre dışı bırakıp Kur’an’ı ağlattık... Kur’an ağladıkça da hep beraber ağlamaya devam ediyoruz... Ümmetimizin son yüzyıldaki hazin ve esaretlerle dolu halini bir düşünün... Avrupalı tek dişi kalmış canavarların sömürdüğü müslüman halklar, ülkeler... Belçika’nın Afrika’da on ülke kolonisi var. On ülkenin yer altı ve yer üstü nimetleri bir avuç Belçikalının sofrasında. Başta Mısır olmak üzere Fas, Tunus, Moritanya, Cezayir, Nijer, Nijerya, Çad, Gine, Gana, Sudan, Etiyopya, Libya, Güney Afrika gibi Afrika ülkelerinin tamamı İngiltere, Hollanda, Fransa, İtalya, Fransa, Danimarka aç kurtlarının sofrasında yıllarca yutulmağa ve sömürülmeğe devam ediyor. Doğuda Pakistan, Hindistan sofraları İngiltere canavarının, Malezya, Endenozya, Doğu Türkistan ve Filipin sofraları Çin canavarının sofrasında. Rus ayısı boş durur mu? Üçyüz milyonluk Türk Cumhuriyetlerini ve Balkan ülkelerini yıllarca maddi ve manevi sömürmeye devam ediyor. Sofraların en ballısı olan Ortadoğu’daki nimetlerimizi, baba kurt Amerika tek başına rakipsiz çalıyor ve yutuyor. Bu süper canavarlar sömürge ülkelerinin sadece maddi zenginliklerini çalmakla kalmadılar. Hem ekonomik hem de kültürel sömürüyle nesillerinin ana dillerini ve dinlerini de unutturdular. Osmanlı Cihan Devletimizin Asakiri Mansureyi Muhammediyye (Hz.Muhammed (s.a.v)’in yardımcı kuvvetleri )isimli Ordumuzla kazanılan 30 Ağustos zaferiyle denize dökülen Batılı emperyalist kurtlar, bu hezimetle ülkemizi elinden kaçırınca, kurtların patronu İsrail, içimizdeki yeniçerileri olan İttihatçı mason ve Sabataist çeteler eliyle Türkiyemizi kendilerini koruma alanına almıştı. Bu kurtlar sadece ülkelerimizi işgalle kalmamış kendi ülkelerinin imarında ve en ağır işlerde çalışmak üzere kunta kinteler gibi köle olarak kendi ülkelerine getirmeyi de başardı! 30 Ağustos Zafer Bayramını kutlayan galib devlet Türkiyemizden, Cihan harblerinde yenilen, yakılan, ve yıkılan Avrupa’ya, işçi adı altında modern köle ihraç edildi. Ve 1961 yılından beri tam elli yıldır bu modern kölelik zilleti o emperyalist ülkelerde hâlâ devam ediyor. “Kitab’ın (Kur’an-ı Kerim’in içindeki helal ve haramların emir ve yasakların) bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? O zaman (Kur’an’ın hükümlerini rafa kaldırmanın ve kamusal alan yasağı koymanın cezası olarak) dünyada size (İslam Nizamını terk edenlere) rezillik, aşağılık ve hizmetçilik belası verilir. Ahirette de azabın en şiddetlisine itilirler... (Bakara S. 85)” “Ki onlar, (bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr ederek) Kur’an’ı da parça parça edenlerdir. Senin Rabbin olan zatıma yemin olsun ki

Kur’an’ı hayatlarında bölüp, kısım kısım yapanlardan yaptıkları (ihanetlerinin karşılığı olarak) mutlaka ama mutlaka hepsinden hesap soracağız”(Hicr S. 91-93) ayet-i kerimlerinde belirtilen ilahi tokadın acılarını yeryüzünün her yerinde süper müstekbirlerin ve onun uşakları olan içimizdeki zalimlerin eliyle tadarak çekmeğe devam ediyoruz. Allah’ın sağlam, sarsılmaz ve kopmaz kurtuluş ipi olan İslam Nizamına sımsıkı sarılıncaya, hayatımızda hakim kılıncaya ve Allah sevgisini kalbimize, dünyayı cebimize koyuncaya kadar bu cinayetlerden, işgallerden, rezaletlerden, çığlıklardan, açlık ve susuzluk ölümlerinden kurtulma imkanımız yoktur. Gerçek zafer bayramını şeytan ve yandaşlarını kalbimizden, kapımızdan ve yurtlarımızdan kovduğumuz zaman kutlayacağız. İnşallah başını Türkiye’mizin çekeceği evlerimizde, ailemizde, toplumumuzda ve yönetimlerimizde özlenen ve beklenen Kur’an bayramının işaretlerini son gittiğim gençleşen umredeki ülkemize ve şimdiki yönetici kardeşlerimize yapılan gözyaşları içindeki dualarda gördüm ve Allahımıza sevinerek hamdettim. Önderimiz, Liderimiz, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) Efendimiz’in izinden giden ve İslami eğitimi alan nesiller yetiştirilmeye devam edilirse, Sultan Alparslan’ın torunları olarak Dünya nöbetini tekrar devralma zaferi yakındır ve zafer inananlarındır inşallah. Bu dua ve dileklerimle bayramınızı tebrik ediyor, gerçek insan hak hürriyetlerinin sağlanacağı gerçek bayramlara kavuşmamızı Allah’tan (c.c) niyaz ediyorum.