Muhterem Okuyucularım;

Haberlerde sık sık okuyoruz. Öğretmen, sınıf içinde öğrencisinin kulağını çekiyor, tokat atıyor veya arkadaşlarının gözleri önünde “yaramaz, beyinsiz, aptal, hırsız”gibi aşağılayıcı sözlerle onu tahkir ediyor. Türkiye’de öğretmen olmak nispeten kolay ama sosyal pedagojiyi bilen ve gönülden uygulayan kaç öğretmenimiz var acaba? Peki, Peygamberimizin (sav) çocuklara yönelik sosyal pedagojik yaklaşımlarını bilen ve kalben uygulayan kaç öğretmenimiz var acaba?

Bir Acı Hatıra

Türkiye’de öğrencilerine halen psikolojik veya fizikî şiddet uygulayan öğretmenlerle ilgili haberler okuyunca gayri ihtiyari olarak çocukluk yıllarımı birden hatırlarım. Eğitim yılı herhalde 1965/1966 olacak. Sakarya İli, Taraklı İlçesi, Akçapınar Köyümüzde bir ilkokul vardı. Henüz yaşım müsait olmadığı halde merakımdan olacak ki gönüllü olarak ağabeyimle birlikte okula gittiğimi hatırlarım. Okulumuzda aynı odada beş sınıf vardı. Herhalde yaramazlık yapmışım ki öğretmen beni tahtaya çağırıp kulağımı çekti. Tamam bitti zannettim, ama kitabını eline aldı, hem bir sağa bir sola gitti, hem de bir taraftan elindeki kitaptan okudu. Bu esnada halen kulağımı çekmeye devam etti. Birkaç tur böyle devam etti. Çektiğim kulak sancısı bir yana sınıf içinde hayli itibarım da sarsılmış oldu. Bu hadiseden sonra okulumu boykot ettim ve o “zalim” öğretmeni nerede gördü isem fersah fersah ondan uzaklaştım.

Öğretmenlerimiz Çocuk Pedagojisini Bilmiyor

Maalesef birçok öğretmeniz, formasyon dedikleri o birkaç hafta içinde edindikleri pedagojik sertifikayı elde ediyor ama çocukların gönül dünyasına nasıl hitap edeceklerini ve özellikle yaramazlık yapan öğrencilere karşı nasıl bir tutum ve davranış sergilemeleri gerektiğini bilseler dahî pratikte uygulayamıyor. Öğretmenlerimiz, çocuklarımızın ruhî özelliklerini anlama noktasında yeterli vicdanî ve manevî hassasiyet gösteremedikleri sürece haberlerde okuduğunuz gibi üzücü olaylar hep yaşanacaktır. O halde çocuk eğitimi konusunda öğretmenlerimizi maneviyat odaklı yeni bir pedagojik yaklaşımla yeniden eğitmemiz gerekmektedir. Bir muallim olan Peygamberimizin (sav) Sosyal Sünnet uygulamaları çerçevesinde hareket etmek isteyen öğretmenlerimiz, çocuk eğitim konusunda daha başarılı olacaklarını düşünerek, bu yazımızda asr-ı saadetten iki örnek vermek istiyorum.

Öğretmenlerimiz Çocuk Eğitiminde Peygamber Metodunu Tatbik Etmelidir

Sahabi Rafi bin Amr, henüz çocuk yaşındayken bir gün Medine'de Ensardan birinin bahçesindeki hurma ağaçlarını taşlar. Bahçe sahibi, yakaladığı çocuğu ceza alması için, doğruca Peygamberimizin (sav) huzuruna getirir. Bundan sonrasını bizzat sahabiden dinleyelim: “Beni yakalayıp Resûlullah’a götürdüler. Bana sordu. ‘Niçin başkasının hurmalarını taşlıyorsun?’ ‘Açlık sebebiyle’ dedim. Bunun üzerine ‘taşlama, kendiliğinden yere düşenleri al ye’ dedi. Ve sonra başımı okşayıp ‘Allah seni doyursun’ diye bana dua etti.” (Tirmizi; Buyu: 54).

Çocuk psikolojisinin inceliklerini en iyi bilen Hz. Peygamber (sav)’in çocuklara ne denli değer verdiğini, eğitimleri esnasında gösterdiği hoşgörüden de anlamak mümkündür. Evet, çocuklar, bazen makul gerekçeler ve zaruretler olması bile bazı hatalar yapabilir. Nitekim onlar daha çocuktur. Onun için burada şu hadis-i şerif önem arz etmektedir:

“Üç kişiden kalem kaldırılmıştır (sorumlulukları yoktur). Büluğ çağına erişinceye kadar çocuktan; aklı başına gelinceye kadar mecnundan; uyanıncaya kadar uykuda olan kimseden.” (Ebu Davud; Hudud: 16).

O halde çocukların bazen çocukluk/yaramazlık yapmaları karşısında onlara hemen ceza vermek yerine Peygamberanî bir pedagojik yöntemle onları tatlı ve ikna edici bir dille terbiye etmek daha uygun düşmez mi? Kaldı ki, Peygamberimize (sav) ait olan “Çocuğun küçüklüğündeki yaramazlığı büyüdüğünde aklının çok olduğuna bir işarettir.” (Feyzu’l-Kadîr; IV: 310) sözü mucibince yaramaz çocukların geleceğin en parlak beyinleri olacağı gerçeği de unutulmamalıdır. Bırakın çocuklarımız yaramazlıklarını belirli bir ölçüde doyasıya yaşayabilsin, kendilerine hatalarından ders çıkartabilme fırsatı verelim ta ki ileride toplumumuza faydalı şahsiyetler olabilsin.

Çocuklarımız/insanlarımız, bazı zaruretlerin getirdiği sıkıntılar sebebiyle suç olan ve ceza gerektiren eylemlerde bulunmaları halinde kendilerine yine de merhametli yaklaşmak gerekmektedir. Bu yaklaşım da yine sosyal pedagojik açısından Sünnetin bir gereğidir. İşte size ders niteliğinde bir örnek daha.

Medine'de kıtlık hâkim iken yoksul bir Müslüman genç, başkasına ait bir bahçeye girer ve ağaçlardan topladığı hurmaları yer. Bu bahçe sahibi çok sert birisidir, yakaladığı genci hem döver, hem de yediği hurmalara karşılık olarak elbiselerine el koyar. Gariban genç, şikâyette bulunmak üzere doğruca Peygamberimizin (sav) yanına koşar. Bahçe sahibi çağrılır ve her ikisi de dikkatlice dinlenir. Peygamberimiz (sav), bunun üzerine zengin bahçe sahibine şu nasihatte bulunur:

“O (genç) cahildi, sen ona öğretmeliydin; o açtı, sen onu doyurmalıydın.”

Bunun üzerine bahçe sahibi, yoksul hırsızın elbiselerini iade ettiği gibi ona bol bol ihsanda bulunur (Rahman, Hz. Muhammed- Siret Ansiklopedisi; 1996; I: 44).

Velhâsıl ı Kelâm

Okul çağında olan öğrenciler, çocuk fıtratına uygun bir eğitime ve terbiyeye muhtaçtır. Onlara her halükârda Sosyal Sünnete uygun olarak sevgiyle, şefkatle yaklaşalım. Yaramazlık yapan çocukları anlayabilmek ve onların dünyalarına girebilmek için, hemen ceza vermek yerine ilk önce onları dikkatlice dinlemek gerekir. Zahiren olumsuz gibi gördüğümüz eylemlerini belki de çok safiyane niyetlerle yapmış olabilirler. Her bir çocuk, bütün yetişkin insanlardan daha masum olduğundan ötürü şerefli bir şahsiyettir. Hiçbir surette velev ki vahim bir hata yapmış olsa dahî hele hele toplumun önünde incitilmeyi hak etmez.

Bunun yerine ikili görüşmeler çerçevesinde dostane bir yaklaşımla çocuk, sözlü olarak uyarılmalı, ceza vermek veya yeni yasaklar koymak yerine kendisine tatmin olabileceği alternatif yollar gösterilmelidir. Bir öğretmenin veya bir okul müdürünün yaramazlık yapan bir öğrencisinin başını okşayarak, “Bu hatalarından bir gün kendiliğinden vazgeçeceğine inanıyorum, bana düşen sabır, sana düşen gayret, bunun için sana hep dua edeceğim” dediğini düşünün. Böyle etkileyici bir pedagojik yaklaşım sergileyen bir eğitimci, hem Peygamberimizin (sav) unutulmuş bir Sosyal Sünnetini ihya etmiş olur, hem de kendisine şehit sevabı verilmiş olunur. Çünkü böyle buyurmuştur benim Peygamberim Hz. Muhammed Mustafa (sav):

“Ümmetimin fesadı zamanında Sünnetim sarılana bir şehit sevabı vardır.” (Taberani; 5: 5414).