Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma, dinleme,değer katma ve bağlanma duygusudur.
" Güven "
"Güvensiz kalplerimizi karaktersiz insanlara borçluyuz."
Güven, birine herhangi bir kaygı, kuşku ve tereddüt duymadan bağlanmak ve inanmaktır, kendini ona teslim edebilmektir. Güvendiğiniz kişiye kendinizi tüm açıklığıyla sunar, duygularınızı, düşüncelerinizi paylaşırsınız, çünkü güvenin olduğu yerde dürüstlük, yakınlık, destek ve en önemlisi taahhüt vardır.
Bu, güvenin mutlak ve kör biçimde, karşımızdakilerin her durumda güvenilir ve güvenilmeyi hak eder nitelikte olması gerektiğini düşünmek demek değildir.
Çünkü asıl yanılgı burdan başlar. Basit hırsları ve beklentileri uğruna neler yapmaz ki insan denilen varlık. Bazen kendisini size kabul ettirmek için her türlü dramayı uygulayabilir karşınızdaki.
- Dini referansları kullanabilir.
- İdeolojik yaklaşımları kullanabilir.
-Yaşamadığı durumları yaşamış gibi dramatize ederek kullanabilir.
- Yoksulluğu dramatize edebilir.
........
Yapılması gereken nedir?
Bu sorunun cevabı, bütün bu ihtimalleri düşünerek hareket etmek ve ona göre değer katmaktır,travmalar yaşamamak için.
Güvensiz ortamın doğal sonucu da kaos ve savaştır. Thomas Hobbes bu durumu “insan insanın kurdudur” olarak dile getirir.
KARŞILIKLI GÜVENİN ÖNEMİ NEDİR?
Stephen Covey’e göre: “Güven, insan motivasyonunun en yüksek biçimidir. İnsanların doğasında var olan 'iyi' ve 'güzel'i ortaya koymalarına imkan verir.”
Sorumluluk makamındaki herkese şunu söylemek isterdim; güven kazanmak kolay bir şey değildir. Denizde elle balık yakalamak gibi bir durumdur. Yakalayan da elinden kayıp kaçmaması için çok ama çok dikkatli olmalıdır. Balık denize kaçarsa yakalamak imkânsız gibi bir şeydir. Güven kazanmak zor, kaybetmek ise kolaydır. Binlerce güzellikleriniz iyilikleriniz olabilir size güvenenleri bir kenara bırakıp size güvenenlerin kendisine güvenmediği birileri ile yol yürüme hatasına düşersiniz, bir hayal kırıklığı yaşatırsınız, değil bir çuval inciri, bir silo inciri berbat edersiniz…
"İnsanın yapabileceği en büyük fenalık, kendisine olan güvenini kaybetmesidir."
(Richɑrd Benedici )
Güven ortamını oluşturacak insanları bir “tohum” gibi, güven ortamının oluşacağı kurum kültürünü de bir “toprak” gibi düşünmek gerekir. Güven duygusunun yaşanabilmesi hem bireysel özelliklere, hem de kitle ilişkilerin kalitesine bağlıdır.
Bir noktadan baktığımızda, insanların tümünün başkalarına güvenebileceği belirli ve sabit bir dünyada yaşamak için nefes aldığını görürüz. Böyle bir dünya var olmadığından, aynı insanların, örneğin sözleşme yapmak gibi ve buna benzer birtakım davranışları neden aşamalı olarak resmileştirme ve yasallaştırma eğiliminde olduklarını anlayabiliriz. Her türlü akitte karşılıklı güvenin önemi büyüktür. Sözleşmeyi imzalayan iki taraf arasında ya da daha genel deyişle şirket çalışanları arasında güvenin hiçbir şekilde inşa edilememiş olması, parçalanmayı da beraberinde getirir. Verilen sözün sistematik olarak tutulmaması zaten varlığın kendisini bile tehlikeye sokar niteliktedir.
MADALYONUN İKİ YÜZÜ:
GÜVEN-İHANET
İnsanların birbirine duyduğu güven kendi içinde ihanetin tohumunu barındırır ve öncelikle insanların zaaflarından ve kusurlarından beslenir.
Belli bir açıdan, güven ve ihanet birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yaratıcı ’dan farklı olarak, insanoğlu fanidir. Yaratıcı ile kulları arasındaki ilişkiyi insanlar arasındaki ilişkiye uyarlamak, insanın da Yaratıcı gibi zaafsız ve hudutsuz olabileceğine inanma yanılgısına düşürür.
İnsanın güzergâhı, “doğruluk” değil “doğruculuk” güzergâhıdır.
Güven bağdan doğar – ilk bağlar, aile ve yakınlarla kurulan bağlar – ancak gerçek gücü, her daim kırılgan da olsa, daima bağa hayat vermesinde saklıdır. Aile en önemli noktadır bağların oluşması noktasından.
-Sevgi
-Saygı
-Güven
Anne- babası ile bu ilişkileri doğru kurmayan bireyler ileride çocukluk cağı ile başlayıp ergenlik çağı ile hızlı bir duruma dönüsecek topluma karışma süreçlerinde ciddi sorunlar yaşar daha doğrusu yaşanmasına vesile olurlar.
PSİKOLOJİ BAKIŞ AÇSINDAN , "GÜVEN" :
Birçok farklı şekilde tanımlanmaktadır. Güvenin genel olarak çocukluk çağında ilk olarak anne-baba ile geliştiği bilinmektedir. Çocukluk çağında gelişen güvenin ileriki yaşlarda gelişen sosyal ilişkilerine transfer edildiği öne sürülür .
Örneğin:
▪Erik Erikson'ın psikososyal gelişim modelinde, güven duygusu ilk basamaktır: Bebekler ilk iki yılında ilk önce bakım vericilerine güven duyarlar, korunmuşluk hissini yaşarlar ve hep yanında olacaklarına dair iyimserlik duyarlar. Güven bu aşamada gelişmediğinde ise bebekler kendilerini tehlikeye açık hissederek ebeveynlere karşı güvensizlik hissederler.
▪John Bowlby'nin psikolojideki güven üzerine en temel teorilerden biri olan bağlanma teorisinde ise çocuklukta gelişen güven duygusu ileriki yaşlarda kurulan ikili ilişkilerin daha korunaklı veya tehlikere açık hissedilmesine neden olmaktadır.
Tutarlı bir şekilde güven ipuçları vermeyen ebeynlerin çocukları ise güvensiz bağ geliştirebilirler .
Aile ile başlayan süreç okuldaki eğitim ile taçlanır. Ancak günümüz eğitim anlayışının buna uygun olmadığının altını burada çizmek gerek. Ezberci ve salt bilgi merkezli bir eğitim anlayışının toplumsal çöküntünün temel sebeplerinden biri olduğunun farkında olsaydık toplum olarak kaygılarımız cok daha fazla olurdu bu durumda bizi hızlı çözümler noktasında çalışmalara sürüklerdi!!!!
Aile, okul ve sosyal çevre bir araya gelince, ben merkezci güvenden yoksun,kurnazlık-hızlı yükselme..vb gibi kavramları süs olarak kabul gören bu rezil yüzyıl da kaderimiz olmuş oluyor.
Güvensiz ortamın doğal sonucu da kaos ve savaştır. Thomas Hobbes bu durumu “insan insanın kurdudur” olarak dile getirir.
"Güven duyduğum kurumların,kişilerin aslında güven duyulmaması gerektiğini çok geç anladım.".