Romantizm nedir?

Kelime kökeni itibariyle "romance" kelimesinden gelmektedir. Romance, Roma İmparatorluğu'nda halkın konuştuğu ve Latincenin bozulmuş hali olan konuşma dilidir.

Zamanla "romance" halkın ilgi duyduğu olağanüstülüklerle dolu, tabiat güzelliklerinin anlatıldığı, santimantal eserleri niteleyen bir sıfat haline gelmiştir.

Hangi siyasi ve felsefi olaylar romantizmin doğuşunda etkili olmuştur?

Romantizmin doğuşunda Fransız İhtilali ve ihtilalin getirdiği fikirler etkili olmuştur. İhtilalin getirdiği hürriyet, eşitlik, demokrasi fikirleri akımı şekillendirmiştir. Monarşi döneminin eseri olan klasisizm ne kadar kuralcıysa, romantizm o kadar kural tanımazdır.

Romantizmi hazırlayan felsefi hareket ise J.J Rousseau'nun dış tabiati keşfi olmuştur. Dış tabiatın estetik bir değerlendirmesini yapan Romantizm, Aydınlanma Çağı'nın katı ve kru bilimciliği, analatik akılcılığı yerine estetik bir bakış açısı getirerek duygu ve sezgiyi ön plana çıkarmıştır. Doğa romantikler için bir mabed niteliğindedir, Tanrı'nın yeryzündeki tecellisidir.

Ahmet Hamdi Tanpınar, romantizmin doğuşunu hazırlayan sosyal ve siyasi değişmeleri şöyle izah eder:

"Eski rejimin zayıflaması, demokrasi fikrinin yayılması, milliyet cereyanla rının uyanması, Hıristiyan dinine karşı öteden beri mevcut bir aksülame lin mahiyet değiştirerek birdenbire bir panteizm şeklinde tecellisi, resmin, musikinin ve felsefenin yaptığı yeni hamleler, arkoloji ve tarihin şaşırtıcı inkişafi ve hepsinden mühimi eski kalıpların ve çerçevelerin yıkılmasıyla ferdin bütün bir davalar ve iddialar silsilesiyle doğuşu."

Romantizmin ilkeleri nelerdir?

Hürriyet: Yukarıda bahsettiğimiz gibi büyük ölçüde Fransız İhtilali'nin sanattaki yansıması olan roamntizm, sanatkarın hürriyetini savunur. Romantizmin önemli temsilcilerden Victor Hugo bu durumu şöyle ifade eder: "Romantizm, edebiyatta olan Fransız İhtilali'inde başka bir şey değildir. Edebiyatta liberalizmdir."

Nitekim Fransız İhtilali insan haklarını yok eden baskılara karşı nasıl isyan ettiyse, romantizm de klasisizmin sanatçıyı kıskıvrak bağlayan, özgürlüğünü elinden alan baskıcı kurallarına karşı öyle isyan etmiştir.

Victor Hugo, hürriyet ilkesini "Şair Özgürdür" başlığı ile "Les Orientales"in önsözünde şöyle açıklamıştır:

"Şiirde iyi veya kötü konular değil, sadece iyi ve kötü şairler vardır. Kaldı ki her şey konudur, herşey sanatla ilgilidir, her şeyin şiire girmek hakkıdır. Sanatın dizginlerle, kelepçelerle, ağız tıkaçları ile işi yok! O size: yürü! diyor ve sizi yasaklanmış meyvesi bulunmayan o büyük şiir bahçesine salıveriyor. Zaman da, mekan da şairlerin. Şair istediği yere gitsin, hoşuna gideni yapsın; kanun budur... Şair özgürdür."

Romantikler, edebi türlerin ayrımını da bu ilke doğrultusunda reddederler. Onların sanat dünyasına hakim oldukları dönemde trajedi ve komediden başka dram türünün ortaya çıkıp büyük rağbet bulması, şiirle nesrin birbirine yaklaştırılması, romanın büyük değer kazanması, bunun açık delilidir.

İnsan ve gerçek: Romantizm, insanı aklı ve duygusu ile bir bütün olarak kabul etmiş, onun çeşitli melekeleriyle kavradığı gerçeğin bütününü sanat/edebiyatın özü yapmak istemiştir. Zira romantiklere göre, değerin kaynağı ve ölçüsü insandır ve insan evrenin merkezidir.

Romantik sanatkar, eserinde ifade edeceği gerçeği duyuları, duyguları, zekası, aklı, sezgisi ve hayal gücüyle; yani bütün benliğiyle kucaklamaya çalışır. 

Sanatın amacı: Hür sanatkar merkeze kendi ben'ini koyarak, insanın duygu tecrübesini, bu tecrübeden elde edilen yeni değerleri eserlerinde anlatacaktır.

Romantikler için sanatkar bir peygamber, bir toplum lideridir.

Santimantalizm: Klasisizmin katı akılcılığına karşıdır; bu katı akılcı tavrın insanın his yönünün inkarı olduğunu düşünürler. İnsan gerçeği, çoğu zaman dışarıdan alınan ve şartlara göre değişebilen fikirlerde değil, ru hun derinliklerinden, belki zaman zaman şuuraltından gelen ve kolay kolay değişmeyen duygulardadır.

Melankoli/hüzün: Romantizmde hüznün temel sebebi, insanın tutunduğu sosyal ahlaki, tarihi ve manevi değer ve müesseseleri kedi eliyle yıkması, ihtilalin sarhoşuğu geçtikten sonra derin bir boşluk ve yalnızlık içine düşmeleridir. 

Suut Kemal Yetkin romantizmin hüznünü şöyle anlatır:

"Ruhun hatıralarından derlenmiş olan bu duygulu şiirin rengi daima sarıdır. Bu şiirde baharın yeşilliğinden çok sonbaharın sararmış yapraklarının; tan kızıllığının yaşama sevinci veren türkülerinden çok akşamın hüzünlü ezgilerini duyarız. Bu şiirde göze çarpan ışık değil gölgedir."

Ferdiyetçilik/lirizm: Romantik sanat eserlerinin kaynağını sanatkarın ferdi duygu, heyecan, hayal ve dış dünyaya  karşısındaki intibalarından alırlar. Merkez hep sanatkarın kendi ben'idir. Klasisizmin tersine tipi değil, kişiyi esas almış. Modanın geçici görünüşlerini temsil etmiştir.

Tabiat: J.J Roussau'un keşfettiği ve estetik olarak addeddiği dış tabiat, romantikler için bir mabed olmuştur. Hristiyanlığın panteizm şeklindeki tecellisi, onları tabiatı kutsal saymaya itmiş. Tabiatı Tanrı'nın tecellisi olarak görmüşlerdir.

Hiçbir çağ, romantik çağ kadar, tabiati "Issız yer"i, "Göl"ü, "Göklerin Sonsuzluğu", "Geceler"i, «

Millilik ve tarih bilinci:  Milli ve milliyetçilerdir. Romantikler, klasiklerin kaba saydığı Orta Çağ'dan milli geçmişlerine yönelmek ve tarih bilinci oluşturmak için çokça faydalanırlar. Mahalli ve milli renkelre büyük alaka duyarlar.

Hristiyanlık duygusu

Tasvir: Romantikler, klasiklerin tersine gerek manzum gerekse mensur eserlerinde tasvire geniş yer verirler.(Daha sonraları "tasvir için tasvir yaptıkları gerekçesiyle realist ve natüralistlerin tenkidine uğrayacaklardır.) Klasiklerin ihmal ettiği dekor, sahne ve kostüme önem verirler.

Dil ve üslup: Klasisizmin günlük hayatta herkesin konuştuğu, yaşayan tabiî dilden uzak suni, tumturaklı ve süslü dil ve üslubuna tepki gösterirler. Onlar sanatkarın hüriyetini kısıtlayan, dil ve üslup konusunda sunîleştiren kural ve kaideleri reddederler.