Yeni kurulan bir partinin lideri, 2023’de yapılacak olan C.Başkanlığı seçimi için şimdiden adaylığını ilân etmiş.. Bu haberi duyan niceleri, o kişiye besledikleri hüsn-i zann dolayısiyle eseflendiler.

Bu yeni lider şimdi de kendisine tahsis edilen koruma’ların kaldırıldığını’ iddia etti. İçişleri Bakanı ise, geçmişte başbakanlık yapan herkese, kanun gereği ‘koruma’ ekiplerinin verildiğini, bu yeni lidere de ‘63 kişilik bir koruma’ ekibinin ve bu ‘koruma’lara da 10 adet araç tahsisi edildiğini belirtti.

Ancak, bu yeni lider, ‘Konya-Meram’daki ‘bağ evi’ne arada bir geldiği için, ‘koruma’ların, onun oraya geldiği zamanlarda gönderildiği, diğer zamanlarda o ‘bağ evi’nin ‘devriye’lerle koruma altında bulundurulduğu belirtildi, İçişleri Bakanı tarafından..

Sanırım, bu yeni liderin buna vereceği bir cevabı olacaktır.

**

‘Koruma’sının pahalıya mal olması, kişiye ne kazandırır?

Ama, bu konudan ziyade üzerinde durulması gereken konu, eski başbakanlara ‘63 kişilik bir koruma’ ekibinin tahsisi veya eski C.Başkanları’na ‘koruma’lardan ayrı olarak, geniş bir hizmetli kadrosunun verilmesi..

Hatırlayalım, A.N. Sezer de C. Başkanlığı’ndan ayrılırken; emrine, doktor ve aşçısından ve korumalarına ve de en lüks arabalardan birkaç tanesine ve şoförlerine kadar hepsini, ‘kanûnî gereklilik’ adına beraberinde götürmüştü. Onların maaş ve masrafları da Hazine’den karşılanıyor. (Bu hususu eleştiren bir yazı yazmıştım 2007’de, Vakit’te..)

Benzeri kanûnî imkânlar A. Gül için de tahsis olundu elbette..

Bunlar ne ki? Emekli generaller ve yüksek bürokratlar da, aldıkları astronomik emekli maaşlardan ayrı olarak, emirlerine tahsis olunan korumalar, lojmanlar, makam arabaları, şoförler vs. ile milletin cebinden en cömert şekilde istifade ettiriliyorlar. Bunlar hep, ‘halkımızın iradesi’ adına yapılıyor.

Bu saltanat yolu kapatılmalı ve sadece birileri için değil, herkes için yeniden düzenlenmelidir.

**

Pazar kurulmadan, pazar kuranların açıkgözlüğü mü?..

Ama, benim bu yeni lider için söylemek istediğim başka bir konu daha var..

Bu yeni lider, 2023 yılında yapılacak olan Başkanlık seçimine adaylığını ilân etmiş şimdiden..

O zamana kadar bu dünyada kim kalır, kim gider ya da neler olur, o ayrı; ama, bilinmeli ki bu adaylıkta Tayyib Bey’in tökezletilmesi hesaplarının olduğu, açık..

Başarılı olunur mu?

Son seçimde yüzde 52 ekseriyetle seçilen bir lider, birilerinin yüzde 2 oy almasıyla engellenebilir.

O zaman da o gibi yüzde 2’lere büyük gurur (!) fırsatı doğar.

Hatırlayalım, 11 ay önce, 31 Mart mahallî seçimlerinde, bir küçük partinin sözcülerinden birisi, ‘Türkiye’nin en güçlü partisi biziz, çünkü, İstanbul’da biz kaybettirdik, biz kazandırdık!’ diye övünmüştü.

O kişi çok yanlış da söylememişti. Çünkü, o parti İstanbul’da 103 bin oy almıştı, şimdiki BŞ. Başkanı olan kişi ise, 10 milyon seçmenin olduğu İstanbul’da, 31 Mart’ta, sadece 13 bin oy farkıyla kazanmıştı. Ve, o seçim öncesinde, DSP, ÖDP ve diğerleri adaylarını çektilerdi, CHP’yi desteklemek için.. HADEP ve İP ise, açıkça şimdiki başkana destek vereceklerini zâten baştan açıklamışlardı. Ama, çoğu on yıllarca Tayyib Bey’le aynı safta buluşanlara aid 103 bin oy, o küçük partinin sırf bir intikam duygusu ve kör bir inadı uğruna, Tayyib Bey’i tökezletmek hıncıyla kullanılmıştı; ‘taife-i laicus’un yaptığı özveri gösterilememişti. Ama, ‘güç’(!)lerini göstermişlerdi; çok da sevindiler.

İmdiii.. Bu yeni lider de belki benzer engellemeyle ‘gurur verici’ bir ’güç gösterisi’nde bulunmak istemiş olabilir.

**

‘Tarihten ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?

Bu vesileyle tarihten bir anekdot..

Enver Paşa’dan çekinen, onu önünde ayakbağı gören bir diğer subay var; 110 yıl öncelerde.. Bu subay bir yerde etrafındakilerle lidercilik oynar gibi bir sohbettedir. ‘Ben Sadrâzam olursam, seni filan Bakanlığa, seni filan Ordu Kumandanlığı’na getiririm, vs’ diyor.

Derken.. 0 mekâna, Osmanlı Orduları Başkomutan Vekili Enver Paşa gelir.

Enver Paşa odasına geçer; ‘emir subayı’na, ‘Ne konuşuyordunuz?’ diye soruyor.

O da diyor ki: ‘Paşam, (…. filanca subay var ya,) hayalinde, Sadrâzam oluyor ve o zaman herkese vereceği makamları vaad ediyordu..’

Enver Paşa, o zaman, ‘O, Sadrâzamlık’la yetinir miymiş ki? O’na Sadrâzamlığı verseler Padişah olmaya göz koyar; Padişah olsa, o zaman da tanrı olmak ister!.’ der.

O sözkonusu kişi, aynen de öyle olmuştur.

**

Şimdi, bu yeni lider de böyle bir hırs içinde gözüküyor. Yazık..

Her siyasetçide ihtiras vardır, ihtirası olmayan insanın yarışlara girmesinin bir mânâsı yoktur.

Ama, gerçek adamlık, ihtirasları uğruna herşeyi ayak altına almamayı göstermektir.

İtalyan şairi Dante Alighieri 750 yıl öncelerde, demiş ki:

‘Non e il mondan yomore altro ch’un fiato, /Di vento, ch’or vien quinci e or vien quindi,/

E muta nome perche muta lato’

(Dünyada ün denilen, tıpkı bir rüzgâr gibidir,/ Bir o yandan eser, bir bu yandan../

Rüzgârın yönü değiştikçe, adı da değişir!.)

Öyle değil mi.. Karayel, poyraz, lodos, bodoslama, meltem, imbat, sabâ, alize, vs.. Hepsi de rüzgar, amma etkileri de farklı, isimlerinin çağrışımları da..

**

Sevinmek ve yerinmek değil, ‘yargı kaosu’nu görmek..

O. Kavala isimli bir iş adamı.. Eski arkadaşlarının yazdıklarına göre, ideolojik çizgisinde tutarlı bir marksist imiş..

Gezi Hadiseleri’ diye bilinen ve uluslararası bir komplo ile tezgâhlandığı, uluslararası medya organlarının, İstanbul’dan günlerce ve saatlerce yaptıkları canlı yayınlardan da anlaşılabilecek büyük ‘fitne hareketi’nde etkin rolü ve finansör olduğu gerekçesiyle suçlanarak, 28 aydır tutukluydu ve avukatlarının tahliye talepleri, henüz iki ay önce bile ‘suçluğu üzerine, kuvvetli şüphe durumu bulunduğu’ gerekçesiyle reddedilmişti. Ama, aynı mahkeme, mezkûr şahsı sadece tahliye etmekle kalmadı, ‘delil yetersizliği’ gerekçesiyle, beraet de ettiriverdi!. AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) de ‘Serbest bırakılmalı..’ diyordu. Bizdeki Anamuhalefet lideri KK. da devamlı aynı konuya değiniyordu. (KK’nun, işine gelmeyen kararlar veren yargıçlar için ağır hakaretlerle dolu saldırıları ve işine gelenleri ise, övmesi yeni değil..)

İşin tuhaf tarafı, verilen beraet kararı ardından, O.K.’nın başka bir suç isnadıyla, henüz evine dönemeden tekrar tutuklanıverdi.

**

Burada görülmesi gereken husus, bir kişinin beraetine sevinmek veya üzülmenin ötesinde, ‘yargı kurumundaki giderek derinleşen çürüme’nin boyutlarıdır.

**

15 Temmuz Darbe Hıyaneti davâsındaki yargılaması sonunda, -eski idâm cezası yerine getirilen- ‘ağırlaştırılmış- müebbed/ ömür boyu hapis cezası’ verilen bir korgeneral de, geçenlerde bir İstinaf Mahkemesi’nde beraet ettiriverildi! (Neyse ki, tahliyesinden hemen sonra ortalıktan kaybolan kişi, üç gün sonra güçlükle bulunup göz altına alındı.) ‘HSK’ da o mahkemenin yargıçlarını başka yerlere gönderdi.

**

Kezâ, ‘oğlunu öldüren bir baba’ya, bir mahkeme beraet kararı verirken, bir İstinaf Mahkemesi ise, iyi hal indirimi yaptıktan sonra 20 sene mahkûmiyet cezası verdi.

Alınız size, 3 örnek.. Bu kadar uç ve birbirine zıd kararları hangi yargıçlar, hangi kanunlara göre ve nasıl verebiliyor? Yargıçların takdir hakk ve yetkisi bu kadar geniş nasıl olur?