İslam

Said bin Zeyd kimdir? Said bin Zeyd’in hayatı…

Abone Ol

İşte ”Said bin Zeyd kimdir? Said bin Zeyd nerede doğmuştur? Said bin Zeyd ne zaman doğmuştur? Said bin Zeyd nasıl Müslüman olmuştur? Said bin Zeyd nasıl hicret etmiştir? Said bin Zeyd nasıl evlenmiştir? Said bin Zeyd'in cesareti, Said bin Zeyd’in hayatı, Said bin Zeyd’in vefatı…” sorularının cevapları…

Hidâyet semasındaki Peygamber yıldızları bir bir doğuyordu. Her yıldızın boy göstermesiyle cehalet karanlıkları biraz daha kayboluyor, dünya biraz daha aydınlanıyordu. İnsanlığı saadete erdirecek nurlu ufuk daha da bariz hale geliyordu. İşte bu ufuktaki yıldızlardan birisi de Hz. Said'di.

SAİD BİN ZEYD’İN MÜSLÜMAN OLUŞU

Hz. Said, henüz 19-20 yaşlarında cevval bir gençti. Peygamberimizin ilâhî dâvetini duyar duymaz hiç tereddüde kapılmadan hanımıyla birlikte huzuruna varıp, İslâm kevserinden âb-ı hayatı yudumladılar. Genç karı koca artık hak dinin mesut birer ferdi olmuşlardı. İslâm safında on ikinci ve on üçüncü sırayı almışlardı.

Hz. Said'in İslâmı hemen kabul edişinde ailesinin büyük payı vardı. Ailesi cehalet âdetlerinden uzak bulunuyordu. Babası Zeyd, temiz ruhlu, Allah'ın varlık ve birliğine inanan bir insandı. O, daha Peygamberimiz vahye mazhar olmadan önce Tevhid inancında bulunuyordu. Müşrik değildi. Hz. İbrahim'in dini üzerinde bulunduğunu ifade eder, "Benim ilâhım Ibrahim'in Allah'ı, dinim de İbrahim'in dini" derdi.

Hz. Said'in babası  Zeyd, o zamanlar Tevhid inancı olan ve Hanif dini diye bilinen Hz. İbrahim'in mensup olduğu dini bizzat kendisi araştırarak bulmuştu. Bunun için Şam'a kadar gitti. Oralarda bir Yahudi âlimiyle karşılaştı, onun dinine girmek istediyse de Yahudi, "Bizim dinimize girersen, sen de Allah'ın gazabına uğrarsın" dedikten sonra, "Yahudi ve Hıristiyanlık olmayan ve yalnız Allah'a ibadet eden İbrahim'in dini Hanif Ayeti bulursan ona tâbi ol" diye yol gösterdi. Aynı sözleri bir Hıristiyan aleminden de işitince, Hz. Zeyd, "Ya Rabbi! Şahit ol, ben İbrahim'in (a.s.) dini üzereyim" diyerek Tevhid akidesini kabul ettiğini ilân etti. Hattâ bu âlimlerden birisi Hz. Zeyd'e, "Senin buralarda aradığın hak din memleketinde zuhur edecek" müjdesini de vermişti. Hz. Zeyd Mekke'ye döndü. İnancı üzerine yaşamaya başladı. Tek başına inancı uğrunda mücadele veren Hz. Zeyd, Peygamberimize vahiy gelmezden bir müddet önce vefât etti.

Daha sonra Hz. Zeyd'in durumu Peygamberimize sorulduğunda şöyle cevap verdi: "O, Kıyamet Gününde tek bir ümmet olarak diriltilecek. O, Cahiliye zamanında ibadet ediyordu. Hz. İbrahim'in dini üzereydi ve Allah'ı bir bilirdi." Hz. Ömer'le, Said bin Zeyd'in sorusu üzerine, peygamberimiz ona duâ edebileceklerini de söylemişti.

İşte Hz. Said bin Zeyd böyle bir babanın oğluydu. Hz. Said babasının tek başına verdiği mücadeleyi, Peygamber safında devam ettirdi. Peygamberimizin akrabası oluyordu. Nesli Peygamberimizin dedelerinden Ka'b Da birleşiyordu.

SAİD BİN ZEYD’İN HZ. ÖMER’İN MÜSLÜMAN OLUŞUNDAKİ ROLÜ

Hz. Ömer'in de amcasının oğlu ve eniştesiydi. Hz. Said ve hanımı Hz. Ömer'den önce Müslüman olmuşlardı. Hz. Ömer'in iman etmesinde onların büyük tesiri oldu. Hz. Ömer henüz müşriklerin arasındayken alınan karar üzerine Peygamberimizin vücudunu ortadan kaldırmak üzere yola çıktığında, yolda kız kardeşi ile eniştesinin de Hz. Muhammed'in (a.s.m.) dinine girdiğini öğrendi.

Hiddetinden kabına sığmayan Ömer, önce onları haklamak istedi ve giderek kapılarını vurdu. O sırada kulağına, o zamana kadar hiç duymadığı lâhutî bir ses geldi. Kapı açılır açılmaz, "Nedir o okuduğunuz?" diye bağırdı. Telaş ve heyecan içinde bulunan Hz. Said, "Birşey yok, sadece aramızda yüksek sesle konuşuyorduk" dediyse de Ömer meseleyi anladı, eniştesinin yakasından tutarak yere çarptı. Tekme tokat vurmaya başladı. Kocasını kurtarmak için yardıma gelmek isteyen kız kardeşi Fâtima'ya da bir tokat atarak kan revan içinde bıraktı. Bu hareketi îmanî şehametine yediremeyen Hz. Fatimaayağa kalkarak imanını haykırdı:

"Ömer, Ömer! Elinden geleni yap. Ben ve kocam artık Müslümanız. Allah'a ve Onun Resulüne iman ettik. Dinimizden de dönecek değiliz."

Kardeşinin bu acınacak halde, cesurca çıkışı karşısında insafa gelen Ömer, okuduklan Kur'ân sayfalarını istedi. O sırada perde arkasına saklanan Hz. Habbab ortaya çıkarak âyetleri ona uzattı. Hz. Ömer okur yazardı. Allah'ın azamet ve kudretini anlatan Tâhâ Sûresinin ilk âyetlerini okuyunca kalbinin yumuşadığını hissediyordu. Daha sonra Peygamberimizin bulunduğu yere giderek Müslüman oldu.

SAİD BİN ZEYD’İN KAHRAMANLIĞI

Hz. Said, Peygamberimizden bir an olsun ayrılmayan eşsiz bir iman eriydi. İslâm’ın çileli devrinde yılmadan ve bıkmadan dâvâsı uğrunda hizmette bulundu. Medine'ye, Peygamberimizden sonra hanımıyla birlikte ilk hicret eden Sahabiler içinde yer aldı. Peygamberimiz kendisini Ensar'dan Hz. Ubey bin Kâ'bile kardeş ilân etti.

Hz. Said, Bedir Savaşı hariç bütün savaşlarda Peygamberimizin yanıbaşındaydı. Bedir Savaşından önce Peygamberimiz kendisini ve Hz. Talha'yı keşif için vazifelendirmişti. Şam yolu üzerine gidip müşriklerin hareketlerini kontrol edeceklerdi. Bu vazife için yola çıkan bu iki Sahabî, Medine'ye döndüklerinde Bedir'in zaferle neticelendiğini öğrendiler. Bizzat savaşa katılamamakla üzüldülerse de, Peygamberimiz, onları savaşta çarpışmış gibi kabul etti ve ganimetten paylarını tam olarak verdi.

Daha sonraki savaşlarda Peygamberimizle birlikte, birer cengâver olarak mücadele etti. Peygamber dilinden ebedî saadet müjdesini işiten Hz. Said, nurlu ve bereketli ömrünü hep îman davası uğrunda harcadı. Peygamberimize o kadar yakındı ki, devamlı pervane gibi etrafındaydı. Said bin Cübeyr (r.a.) bu yakınlığı şöyle ifade eder:

"Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha, Zübeyr, Sa'd, Abdurrahman bin Avf ve Said bin Zeyd (r.a.) cihad esnasında Resulullahın önünde çarpışıyor, namazda ise arkasında yer alıyorlardı. Bu zatlar her zaman ve her yerde Peygamberimizin sâdık bir dostu olduklarını hayatlarının bütün safhalarında göstermişlerdi.

Resul-i Ekremin bekâ âlemine irtihalinden sonra da Hz. Said, hizmet kervanının en mühim halkasını teşkil ediyordu. Halife seçimlerinde üstün gayret gösterdi. İhtilâflara meydan vermemek için büyük hizmet ifa etti. Adalet burcu Hz. Ömer'i Peygamberimizin yanı başında bulunan mezarına kendi eliyle indirirken gözlerinden yaşlar akıyordu. "Niçin ağlıyorsun, ey Ebå Aver?" diye kendisine künyesiyle hitap eden zata, Hz. Said yine dâvâsı için ağladığını belirterek, "Islâm için ağlıyorum. Ömer'in (r.a.) şehadeti İslâmda açılan bir gediktir. Bu gedik Kıyamete kadar da kapanmayacaktır" diyordu. Böylece Hz. Ömer'in İslâm tarihindeki eşsiz yerini de dile getiriyordu. Hz. Ömer devrinde elde edilen Yermük Zaferinde ve Şam'ın fethinde Hz. Said'in büyük emeği vardır. Bizans ordusuyla karşılaşılan Yermük Vadisinde Hz. Said askerî bir birliğin kumandanıydı. Savaşın en kızgın bir ânında atağa geçen Bizans kuvvetleri İslâm ordusunun sol kanadına taarruz etti. Düşman üstün gelecek gibiydi. Mevkilerini koruyarak sebat eden kumandanlar içinde Hz. Saidde vardı.

Atından sıçrayarak askerlerine şu sözleri söyledi: "Ciddiyet ve atılganlık, dünyada insana şeref, âhirette rahmet bahşeder. Biz ikisini de kazanma ya çalışalım!" Bu sözlerle heyecana gelen mücahitler Yermük galibiyetinin gözde erleri oldular. Kumandanları önlerde çarpışıyor, yorulduğu zaman dizüstü çökerek devam ediyordu. Hz. Said'in Bizans kumandanını öldürmesiyle düşman paniğe kapıldı. Bu bozgundan istifade eden Hz. Said, merkeze hücum etti. Pek fazla zaman geçmemişti ki, düşman askeri arkalarındaki nehri cesetleriyle doldurmuştu.

Şam'ın fethinden sonra ordu kumandanı, Hz. Ebû Ubeyde, Şam valiliğini Hz. Said'e teklif etti. Hizmetkârlığı makama tercih eden Hz. Said, cihad meydanınıda vazife yapmayı isteyerek şöyle dedi: "Ey Ebû Ubeyde, ben Allah yolunda cihad etmek istiyorum. Sen valiliği münasip gördüğün başka bir kardeşime ver." Hz. Said uzun müddet fetih ordusunda hizmet gördü. Irak ve Suriye bölgesinin İslâm beldesi olmasında büyük hizmetleri oldu. Daha sonra bu toprakları adım adım gezdi. İlim ve irfan ışıkları saçtı. Hz. Osman ve Hz. Ali aleyhinde dedikoduları önlemeye çalıştı. Kûfe valiliğini Muğîre bin Şübe yürütüyordu. Bir gün Mugîre, Kûfe'nin en büyük camiinde oturmuş; halk da etrafında yer almıştı.

Bu sırada camiye Hz. Said girdi. Vali, büyük Sahabeyi hürmetle karşılayarak yanıbaşına oturttu. Daha sonra Kufelilerden bir adam içeri girerek çirkin sözler söylemeye başladı. Ne olduğunu anlamayan Hz. Said, Valiye, "Ya Mugire bu adam kimin aleyhinde konuşuyor?" deyince Mugire, "Hz. Ali'nin" dedi. Bu sözü duyan Hz. Said çok üzüldü. Yanında oturan valiye çıkıştı:

"Mugîre, Mugire! Resulullahın (a.s.m.) Ashabına senin yaninda hakaret ediliyor, kötüleniyor da, sen mani olmayıp susuyorsun?"

dedikten sonra şu dersi verdi.

"Ben size Resul-i Ekremden şu kulaklarımla işittiğim ve kalbimle anladığım bir hadisi nakledeyim. Resul-i Ekrem şöyle buyurdu: 'Ebû Bekir Cennette, Ömer Cennette, Osman Cennette, Ali Cennette, Talha Cennette, Zübeyr Cennette, Sa'd bin Ebî Vakkas Cennettedir.' Bunların dokuzuncusunu da söylemek gerekseydi, onu da sayardım."

Ertesi gün halk Hz. Said'in etrafını alarak yemin verdiler ve ismini söylemediği zatına kim olduğunu ısrarla öğrenmek istediler. Hz. Said onların ısrarlarına dayanamayarak, "Madem Allah adına yemin veriyorsunuz. Öyleyse söyleyeyim: dokuzuncusu benim." Daha sonra şunları söyledi: "Bir kişinin Resulullahla birlikte yaşayıp cihadda yüzünün tozlanması, sizden herhangi birinizin Nuh (a.s.) kadar yaşasa bile, bu müddet içerisindeki hayırlı amellerinin hepsinden hayırlıdır."

SAİD BİN ZEYD’İN VEFATI

Hz. Said bin Zeyd, bereketli ömrünün son senelerini Medine'nin Akik mevkiinde geçiriyordu.  Örnek yaşayışı ve sünnet-i seniyyeye kopmaz bir bağla bağlanışı ile mü'minler tarafından hürmet ve rahmetle yâd edilen Cennet eri Hz. Said, hicretin 51. yılında 80 yaşında iken bu fâni âlemden göçtü. Nâşını Hz. Sa'd bin Ebî Vakkas yıkadı, cenaze namazını da Hz. Abdullah bin Ömer kıldırdı.

Allah ondan razı olsun.

{ "vars": { "account": "PASTE_ANALYTICS_ACCOUNT_ID" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }