Güz nasıl büyür pencere önü saksılarında ey kalbim..? Yağmurlar, beklemeye alışmışlar mıdır mevsimini..? Dünyanın hızına yetişemeyen insan, neye alışmıyor ki yaşam hikayesinde..

Günlerdir okuduğum acı haberlerin zihnimde bıraktığı izler kadar paragraf görüyorum rüyalarımda. Bir yanda planlar, kaygılar ve efkârımız.. Diğer yanda ruhumu ayağa kaldıran cümleler. Şehâdet diyorum, ne güzel kelime..

Toplum olarak o kadar alıştık ki kırmızı beyaz tabutlara, yarım kalan bakışlara ve babasız çocukların cevap veremediğimiz sorularına.. Başkaları için yaşayanlar, merhametle geçen ömrünü Allah'a adayanlar birer birer vuslatı yaşıyor. Derdi dünya olmayan, hayatının her anını devlete ve millete hizmetle geçiren nice adanmışlar ülkesinde yaşıyoruz. Şehit kaymakam Muhammed Fatih Safitürk de onlardan biriydi. Günlerdir eşinin o cümlesini düşünüyorum ruhumun satır aralarında: “Sana da böylesi yakışırdı..!” Bu sözden daha değerli bir gündem göremedim haber bültenlerinde. Nasıl bir muhabbettir ve nasıl bir şehadete sevdalanmaktır ki metanetin zirvesini yaşadılar hep birlikte. Cenazesini kıldıran babanın ‘uğrunda ölen varsa vatandır’ dediği topraklarda umut hiç bitmeyecektir..

Beş yaşındaki oğlu Asım'ın "Anne niye ağlıyorsun?" sorusuna ne cevap vereceğiz, bilmiyorum.. “Her şehit cenazesine giderken hüzünlenirdin, şimdi de sen gidiyorsun. Şehit törenlerinde şehide saygından en önde olmak isterdin. Bak yine en öndesin.." diyen annenin sözlerinden alacağımız o kadar ders var ki. Hayatın yükünü birlikte omuzlayan, zor bir göreve tek başına gitmek isterken eşini yalnız bırakmayan öğretmen bir annenin öyküsünde mücadeleyi ve yaşatmak için yaşamayı görüyorum. Doğu’nun çocuklarına umut olmuş onlar, biraz daha gülebilsinler diye.. Furkan/74 bir evlilik duasıdır. “Bizlere gönül aydınlığı olacak eşler ver” ifadesi akleden kalbimizde eyleme geçmeli. Zira karanlık bir gönülle aydınlığa talip olmak doğru değildir. İşte o annenin eşine bakış açısı gönül aydınlığının bir tezâhürüdür. Ancak şehâdeti yakıştırıyor eşine, ötesi yok. Hayatı ve ölümü okuyuşu o kadar derin ki gurbetini yaşadığımız ebedi âlem onun için Rabbine vuslatın mekanı..

Her yıl binlerce çiftin boşandığı, aile kurumunun giderek kaybolduğu modern zamanlarda yeni bir bilinç ve dirilişe ihtiyacımız olduğu kadar acıları yönetme hususundaki duruşumuzu da sorgulamak zorundayız. Sanal dünyadan görünen yüzümüzle hiç ölmeyecekmiş yaşarken, ölümü nereye sığdırıyoruz mesela? “Hoştur bana Senden gelen / Ya hilat-ü, yahut kefen / Ya gonca gül, yahut diken / Kahrın da hoş, lütfun da hoş..” diyebiliyor muyuz Yunus gibi..? Birinci sırada kim ya da ne var? Vazgeçemediğimiz teknoloji mi, evimizde her yerden görülmesi için çaba harcadığımız televizyonlar mı, eşimiz, çocuklarımız mı..? Unutmayalım ki birinci sıraya Allah’ı koymayanlar kaybetmeye mahkûmdur. Müslümanlığı kimseye vermiyoruz ya hani, yüzdelik rakamlarla ifade ediyoruz yeri geldiğinde. Asıl derdimiz Müslümanca yaşamak ve ölmek olmalıdır sevgili dost..

Eşyanın kölesi haline gelen insan, önem verdiği şeyler ölçüsünde insan kalabilir. Her istediğine ulaşmış bir çocuk için yeni çıkan bilgisayar oyununu almak hayatının en önemli eylemidir. Kimine göre de bir gece patlama sesi duymadan uyuyabilmek.. Peki ya hayal kurmayı unutan çocukların hesabını nasıl vereceğiz..? “Sizi Allah’a şikayet edeceğim” diyen bir çocuğun serzenişine teselli olamadığımız için affedecek miyiz kendimizi? İnsan gibi eşref-i mahlûkatın canını kurşunlarla hiçe sayarken zalimler, öfke patlaması yaşayan toplumda koskoca bir hiç uğruna ölürken insanlar hangi vicdandan, merhametten bahsedeceğiz? Daha kaç çocuğun bakışlarında kaybolacağız? Daha kaç kadının bir yanını eksik bırakacak, kaç anne babayı evlat acısıyla yüzleştirecek bu terör..?

İnanıyoruz ki yaşama dair ne varsa geride bırakıp yüreğini taşın altına koyan kahraman bir kaymakamı makamında şehit edecek kadar hainleşen bu örgütleri kahredecek olan Allah’tır. Aziz milletin karşısında el pençe duran mahcubiyetin ve merhametin timsali devlet adamlarıyla, eşine en çok şehadeti yakıştıran anneler ve onların yetiştirdiği Asımlarla nice medeniyetler inşa edecek, daha nice destanlar yazacağız..