1998 yılında küresel çetenin talimatı reddedildiğinde, çete Abdullah Öcalan’ı iade etti. Bir ay sonra Fetulla’yı Pensilvanya’ya çekti. Çete, Öcalan’ı Türkiye’ye verirken “ PKK tiyatrosunda artık seninle beraber değilim al piyonunu ”  demişti.

Unutulmamalıdır ki;  Öcalan, MİT’in CIA’nın tarafından yönettiği zamanlarda görevlendirilmiş bir MİT elemanıdır. Lütfen hatırlayınız. Eski MİT müsteşarlarımızdan General Fuat DOĞU bir televizyon programında “ Ben MİT müsteşarlığını değil CIA’nın bölge sorumluluğunu yürütüyordum.’’ demişti. Türkiye’nin eski düzenin mahkumiyetinde Abdullah Öcalan MİT görevlisi olarak vazife yapıyordu. Bu durumu Eski askeri savcı, eski Bakan, siyasi Sn Baki Tuğ Beg’de ifade etti. Bu olguyu yazacak olan Merhum Uğur mumcu Beg bu durumu yazamasın diye katledildi.

TBMM 1 Mart 2003’te ABD’nin Irak’a, Türkiye üzerinden müdahalesini reddedince çete şok oldu ve sinirlendi. Teskerenin reddinde Sn. Deniz BAYKAL önemli görev ifa etti. Abdullah GÜL bu reddedişe hayli sevindi. Bendeniz Gül’ün sevinç nedenini, çetenin bu sebepten Saygın Erdoğan’ı cezalandırarak Abdullah GÜL’ün kendisine yol verileceğine dair beklentisi olarak yorumluyorum. Mamafih Sn. Gül muradına Cumhurbaşkanı olarak erdi de, bu eriş henüz Sn. Gül için yeterli görünmüyor.

Sn. Erdoğan BOP eş başkanlığı, İsrail’den ödüllendirilmeler, özelleştirmeler ile Türkiye’yi çetenin husumetinden uzak tutmağa çalışırken, 28 Şubat uygulamalarıyla Türkiye’nin boğazına geçirilmiş prangaları özellikle AB yasalarına uyum gerekçesi ile kırdı.

Bu süreçte Çete, fetulla kamuflajı ile AK Parti bürokrasisine, teşkilatlarına, siyasi kadrolarına LÖK gibi çöktü. Sn. Erdoğan Kıbrıs meselesinde Kofi ANNAN planına verdiği destekle çok büyük risk aldı. Gerçekte bendenize göre bu yanlış, takiyyeye müsait olamayacak kadar büyük bir yanlıştı.

Tüm bu süreçlerde Muhsin YAZICIOĞLU NE YAPILMASI GEREKTİĞİNİ de ifade eden muhalefetini haykırdı. Birçok kez medya önünde değil ama bizzat görüşerek Saygın Erdoğan’ı uyardığını biliyorum.

Çete, figüranı fetullanın adamları vasıtası ile 2007’ye kadar hemen tüm iktidar bürokrasisini ele geçirdi. AK Parti siyasileri ile çok yakın ekonomik, siyasi birliktelikler de tesis etti. Artık Sn. Erdoğan’a ihtiyacı yoktu. Öteden beri alışık olduğu şekilde aynı bahaneler ile 27 Nisan 2007’de hükümete muhtırayı Genel Kurmay sitesine koydurttu. Fakat bu defa Türk Ordusuna darbe yaptıramadı. Hatırlayın Türkiye’nin 1998 sonunda çete ile arasına mesafe koyduğunu yazmıştık. Darbeyi bizzat Türk ordusu içindeki milli kadrolar engellediler. Sn Erdoğan ile Sn Yaşar Büyükanıt Paşa’nın o gece Dolmabahçe’de Türkiye’nin takip eden süreçteki stratejisinde mutabık kaldıklarını biliyoruz. Hani Sn Erdoğan bu görüşmenin mezara gideceğini söylemişlerdi, biz durumu haşir meydanına şimdiden çıkaralım. Türk Ordusuna eskisi gibi hükmetme, darbe yaptırma imkanını kaybeden çete bu kez adliyedeki kölelerini harekete geçirerek Türk Ordusunun TÜM  İSKELETİNE  saldırdı. Darbe planlarına bırakın ilgisiz olmayı, karşı olan askerleri de türlü türlü düzmece kurgular ile tutukladılar. Maksat TSK’yı çökertmekti. Burada kaydedelim ki Gerçekte darbeciler ile fetullacılar çetenin iki ayrı figüranı olarak görev yaptılar.

Aynı yıl Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi hususundaki Anayasa değişikliği gündem oldu. TBMM’de çıkarılan 367 engeli Devlet Bahçeli Beg tarafından bertaraf edildi.

2008 yılında Anayasa Mahkemesine AK Parti hakkında kapatma davası açıldı ve dava 6 ya 5 kıl payı reddedildi.

2009 itibariyle Saygın Erdoğan’ın söylem ve tavırlarındaki FARKLILAŞMA çok daha önem arz etmektedir. Sanki 2003’teki Erdoğan gitmiş bambaşka bir Erdoğan gelmişti. Takiyye bitmişti. Türkiye birçok noksanını ikmal etmişti. Artık Küresel çete ile çatışma imkânına sahiptik. Tüm bu süreç boyunca milli kadrolar devletin bünyesinden TASFİYE edilmesi zorunlu PARALEL YAPILARIN elemanlarının istihbaratını ve listeleme çalışmasını yürüttü.

Sn. Erdoğan 2023 hedefini ilan etti. Biz 2023’te nöbet değişiminin Sn Yazıcıoğlu ile Sn Erdoğan arasında olacağını tespit etmiştik. Sn YAZICIOĞLU, Sn ERDOĞAN’a yol gösterici bir usül ile muhalefet ediyor, yol açıyor, yol gösteriyordu. Gerçekte Türkiye’nin alışık olduğu amiyane siyaset tavrının çok üstünde bir tavırla destek veriyordu. Lütfen hatırlayınız, Sn Erdoğan daha sonraları Muhsin Beg’i anarken “ Muhsin Yazıcıoğlu’nu bugün her zamankinden daha fazla arıyorum “ demişti.

Sn. Tayyip ERDOĞAN söylem, tavır, strateji olarak küresel çetenin senaryosundan çok farklı bir duruma inkılâp etmişti ki Sn. Muhsin YAZICIOĞLU katledildi. Asla asla kaza falan değildi. Teferruat biliniyor. Sonuç olarak NATO nun fetöcü pilotlarının uçakları Muhsin Beg’i taşıyan helikopteri karbondioksit gazına boğmuşlardı. Muhsin Beg de Gazeteci İsmail GÜNEŞ’te ölmemişlerdi. Bilinçli olarak aramalar yanlış yönlendirilirken helikoptere ulaşan asker elbisesi giydirilmiş caniler Sn. Muhsin YAZICIOĞLU’nu ve İsmail Güneş’i şehit ettiler. Bu sonuç otopsi raporlarından, helikopterin karakutusunu söken katilin itiraflarından, bölge halkının şahitliklerinden dolayı kesindir.

SORU : Madem her şey biliniyor niçin açılan soruşturma sonuçlandırılmadı, dava niçin rafa kaldırıldı ?

Devamı Yarın