25 Mart 2009 tarihinde Türkiye’mizin durumuna kısaca bakalım.

Saygın Recep Tayyip Erdoğan Beg TC Başbakan’ıdır. 30 ocak 2009 günü İsrail’e‘’ one minute’’ bir dakika dedi. Türkiye ilk kez bu kadar açık olarak İsrail’i itham ile dünyada kurulu eşkıya düzenine itirazını yükseltti. Bu itiraz daha sonra ‘’ dünya beşten büyüktür ‘’ vecizesi ile tüm dünyaya yayıldı.

Özel Harekat Daire Başkanı Saygın Behçet OKTAY 25 Şubat 2009 günü intihar etti !? (kesinlikle öldürüldü.)

Saygın YAZICIOĞLU Beg’in 25 Mart 2009 günü düşen helikopterinin enkazına iki gün sonra 27 Mart 2009 günü ulaşıl(abil)di !!?

Sarıkız, ay ışığı, Balyoz darbe planları soruşturma ve tutuklamaları devam ediyor.

Şimdi öncesine bir bakmamız gerekiyor. Meseleyi tam anlayabilmemiz için olayın süreç içindeki anlamını iyi çözümlememiz lazım.

Şimdi yazacağım bahsin birçok okuruma “ Gına geldi, yetti artık ”  dedirteceğinin farkındayım ama inanınız bu konu hemen hiç bilinmediğinden yapılan analizler çelişkili ve eksik oluyor. Bendeniz de bu bahsi tekraren arz ederek mümkün olabildiğince bu malumatı yaygınlaştırmak istiyorum.           

1995 te Birinci parti olan Refah Partisi Genel Başkanı olarak Başbakanlık görevini alan Erbakan’ın yaptığı ilk icraatlar;

  • Devlet harcamalarının tek elden organize edilmesi, devlet gelirlerinin bir hesapta toplanması,
  • IMF ye red, borç alınmama kararı,
  • D 8 ismiyle halkı Müslüman ve diğerlerine göre oldukça büyük sekiz İslam Ülkesi ile G7 adı verilen 7 ülke tarafından oluşturulmuş eşkıya örgüte karşı küresel bir örgütlenmeyi başlatmak.
  • Güneydoğumuzdan çekiç güç isimli çete katillerinin çıkarılması.

Kısaca bağımsız, düzen kurucu, büyük Türkiye hedefine evrilme. Yani “ Haddi aşma ! ”. Küresel cani eşkıya çete Türkiye yönetimleri hadlerini aştıkça 1960 ta 1970 de 1980 de darbeledi, öldürdü. Çete tüm bu pisliklerini Türkiye’de esir aldığı, köleLEŞtirdiği, satın aldığı işbirlikçi taşeronlarına yaptırdı. Çete aynı darbelemeyi aynı sebepten 28 Şubat 1997 yılında da bir kumpas ile yine gerçekLEŞtirdi.

1997 yılı 28 Şubat’ında TC Devletimizin röntgeni şöyleydi. Devlet dediğimiz kurumsal yapımız parçalıydı. Yeknesak bir devletimiz yoktu. Devletin içinde, kadim, 2500 yıllık devlet aklına tabi milli kadroların yanında küresel çetenin emrinde, ABD ci, Alman cı, İngiltere ci PARALEL örgütler vardı.

İstihbarat, polis, asker, yargı, siyaset, bürokrasi, medya, iş adamları, toplumsal örgütler bu paralel yapıların elemanları ile dolu idi. Durumu net izah edebilmem için vurgulayayım ki her gurubun mafyası da vardı.

Devletimiz 1800 yılından beri bu yapıların hegemonik vesayetine duçar olmuştu. Birinci dünya savaşında mağlup olduk. İstiklal savaşı sonucunda tam bağımsızlık mücadelemiz Mustafa Kemal Atatürk’ün öldürülmesi ile akamete uğrarken 1960 darbesi ile bıçağın kestiği gibi kesildi. Devlet içindeki milli kadrolar bu paralel yapıların mahkûmu idi.  Nihai olarak son söz paralel yapıların yetkisindeydi. FETÖ dediğimiz örgüt tüm bu paralel örgütlenmelerin içinde bir örgüttü. FETÖ’nün inancı, kimliği, vatanı, devleti olmadığından yani kendilerini tanımlayacak bir kimlikleri olmadığından her örgütün içinde aynen o örgüt elemanları gibi davranabilme yeteneğine sahiplerdi ve tabii küresel şeytani çete tarafından yönetiliyor, himaye ediliyor, yönlendiriliyordu. Mamafih FETÖ 28 Şubatın iktidar ortağı idi.

FETÖ’nün iktidar ortaklığı için örnek arz edeyim. Dönemin Emniyet Genel Müdürlerinden Sn. Cevdet SARAL Bey’i televizyonda izliyorum, diyor ki , “İşittim ki Başbakan Sn. Ecevit Fetulla Gülen’i halife yapmak niyetindeymiş. Arkadaşım koalisyon ortağı Sn. Mesut Yılmaz’a gidip böyle bir şeye mani olmasını istedim. Mesut Bey bana Bunu Ecevit’e söyleyemem bu yüzden hükümeti bozabilir dedi. Neyse ki Ecevit Genel Kurmay’ı ikna edemedi.”

Merhum Şehit Muhsin YAZICIOĞLU Beg işte bu 28 Şubat ortamında Saygın Erbakan’ın birçok arkadaşı Cuntaya “tevbe” ederken, kaçarken, Erbakan Hoca’nın yanında tüm tehditlere rağmen ona destek verdi.

Şehit Muhsin Gardaş, 28 Şubat cuntasına karşı

“ TÜRKİYE Cezayir olmaz, Türkiye İran olmaz, Türkiye’nin Suriye yapılmasına da biz müsaade etmeyiz ” diye haykırdı.

Namlusunu millete çeviren tanka saygı duymam ‘’ diye gürledi. İşte bu tavır Muhsin Gardaş’ın küresel çeteye ve onun işbirlikçilerine kesin ve net olarak cephe alışının ilanı oldu.

1980 SONRASINDA Saygın Muhsin YAZICIOĞLU 1980 öncesine kıyasen çok daha üst bir açıdan meselelere bakma imkânına kavuşmuştu. Artık sol ve sağın bir kurgu olduğunu, asıl meselenin küresel zalim düzene karşı mücadele olması gerektiğini ifade ile  “Biz artık arkasını görmediğimiz hiçbir şeyin içinde olmayız” diyordu.

Muhsin Beg’in tavrına bir şahitlik daha arz edeyim. Dönemin Genel Kurmay ikinci başkanı Çevik BİR, BBP Genel başkan Yardımcıları’ndan birinin ( ismi mahfuz) aracılığı ile Sn YAZICIOĞLU’ndan “ BBP ile bir meselelerinin olmadığını, Erbakan Hoca’ya olan desteğini çekmesini ” istiyor. Muhsin Beg’in cevabı şöyle, diyor ki “ Git ona söyle bizim onunla meselemiz var ”

Şehit Muhsin YAZICIOĞLU Beg’in karakteri hakkında bir mahrem bilgiyi de arz etmek ihtiyacı duyuyorum. 

Devamı Yarın