Haberlerde siz de mutlaka okuyorsunuzdur. Özellikle düğünler ve asker uğurlamalarında yasak olmasına rağmen havaya rastgele ateş açılmaktadır. Bu yüzünden hayatını kaybedenlerin sayısı giderek artıyor. Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre, yılda ortalama olarak 700 masum insan, serseri kurşunla ölüyor. Bunun yanında can sıkıntısından sokakta oynayan çocukları kuş gibi avlayan serseri gençler de türedi. Buna ister maganda terörü deyin, ister serseri kurşun deyin, istersesokak terörü deyin...gerçek şu ki, şiddet artık olağan hâle geldi…bir yerde şiddet varsa, orada merhamet ve sevgi diye bir şey kalmamıştır. Peki, neden insanlarımız, merhametten artık uzaklaşmış ve sokaklarda çılgınca ve başkalarının hayatını tehdit eden eylemlerde bulunur?

Bu tarz haberleri okuyunca bir dedenin yaşadığı gerçek bir olayı hep hatırlarım. O dede, bir kış günü iki yaşındaki kız torununu uyutmak için, sıcacık yatağında ona sevdiği masalları anlatırken, torunu birden işaret parmağıyla pencereyi göstererek, “Dede, cikcik, ört!” demeye başlar. Meğerse küçücük torun, panjurun iç demirine konmuş bir serçe görür. Masallardaki hayalî tavşanlar bir yana üşüdüğü açıkça belli olan o minik kuşun hâli ne olacak? Üşümemesi için, o küçücük torun, o güzel yüreğinde muhafaza ettiği sevgi, merhamet ve inanç içgüdüsüyle kuşun korunmasını ister. Dede, kuşun kaçacağını söylese de torununun gözleri orada kalır. Bunun üzerine dede, pencere mermerinin üzerine ufalanmış ekmek taneleri koyar. Kaçan kuş, sonra gelir ve yemeğe başlar. Torunu, bu rahatlatıcı manzara karşısında huzur içinde uykuya dalar.

Sevgi İle Büyüyen Çocuklar, Merhametli Olur

Evet, her daim sevgi gören ve sevgi ile eğitilen çocuklar, büyüdükçe aldıkları sevgi ile sosyal çevrelerine merhametli, âdil ve koruyucu olacaktır. Bir insanın, güzelliği ve sevgiyi yansıtabilmesi için, fıtratına uygun olarak yetiştirilmesi gerekir. Bunun için de anne babanın ille de bir akdemiysen olması şart değildir. Önemli olan ebeveynin, o sevgiyi çocuklarına samimî bir şekilde hissettirebilmesidir.

Benim rahmetli annem ve babam, öyle pek kültürlü insanlar değildi. İlkokul mezunudurlar. Almanya’da yardımcı işçi olarak bizleri büyütüp okutmuşlardır. Biz de ailemize katkıda bulunmak için, üniversitenin sömestri tatillerinde fabrikalarda çalışırdık. Bir keresinde küçük bir iş kazası geçirmiştim de evime erken dönmüştüm. Annem sargı bezli parmağımı gördüğünde geçmiş olsun filan dedi ama gözyaşlarını gizleyebilmek için, sırtını dönüp mutfak işlerine yönelmişti. Benim için gözyaşı döktüğünü anlamıştım. Ama annemin beni içtenlikle sevdiğini de kalben hissetmiştim. Bu sevgi ile büyüdüğüm için, her bir insanın bir anne evladı olduğunu düşünerek, hiçbir kimseye zarar vermemeye gayret göstermişimdir.

Sevgi Duygusundan Mahrum Yetişen Çocuklar Egosantrik Olur

Sevgi duygusuna sahip olmak, normalde insan olmanın tabiî bir gereğidir. Bir insan, ne kadar sevgi dolu ise, o kadar iyi/güzel bir insandır. Zaten her insan, bilgi ve sevgiye meyyaldir. Önemli olan o bilgilerin ve sevgilerin, şuurlu bir şekilde manevî tekâmül sürecinde belirli bir kıvama ulaşmasıdır. (Post) Modern çağımızda maddî bilgilerimizi artırabildik ama aynı oranda sevgi ve sorumluluk ile bütünleştiremedik. Mutluluk/huzurvermesi gereken bilgi, canımızın sıkılmasına yol açıyor ise o bilgi, maneviyattan, ahlâktan, sorumluluktan ve sevgiden arındırılmış nefsimizi hükmetmeye başlar.

Her anne-baba, çocuğunu sever. Ama aynı anne-baba, komşularına, akrabalarına ve muhtaçlara sevgi göstermez ve topluma faydalı olmaktan kaçınırsa, sahip oldukları zannettikleri o çocuk sevgisi de bir çeşit bencillik, egotizm ve hedonizmdir. Çünkü hakikî sevgi, bir yerde/kişide yoğunlaşsa bile sosyal çevreye de dalga dalga, derece derece yansır. Çünkü gönlünde küllî sevgi barındıran insanların yüreklerinde marifetullah ve muhabetullah vardır. Allah sevgisi ile büyümemiş çocuklarımız, büyüdükçe fıtrî merhamet ve vicdan duygularını yitirmeye başlar ve egotizmin/hedonizmin kurbanı olur yani serseri olur ve nihayetinde canavarlaşır. Bu durumda kişi, sadece kendi nefsini beğenir/düşünür, nefsini tatmin etmek ve haz/keyif almak için de özellikle canı sıkıldığında her kötülüğü yapabilir.

Nefs-i emmare, yani kötülüğü emreden nefsini tatmin etmek isteyen egosantrik (benmerkezci) ve hedonist bir kişi, sosyal hadiseleri, sadece kendi bakış açısından değerlendirir ve her şeyi kendi sınırlılığına hapseder. Dolayısıyla modern psikiyatrinin de kabul ettiği gibi egotizm/hedonizm, genç yetişkinlik döneminde başlayan, fantezi/arzu/hayal (sınırsız başarı, güç, güzellik, zekâ, hazvb) ve(ya) gayri ahlâkî tavırlarda (büyüklenmecilik, insanları kullanma, sevgi ve empati yoksunluğu, haset vb.) kendini gösteren zihnî, ahlâkî ve davranışsal bir bozukluktur. Çocuklarımızın bu davranışsal bozukluğa yakalanmamaları için, kendilerine Yaratan-Yaratılan ilişkisini yansıtan sevgi eğitimi verilmesi zaruridir.

Velhâsıl-ı Kelâm

Çocuklarımıza sorumluluk, sevgi ve şefkat duygularını geliştirecek bir manevî eğitime tâbi tutmazsak, ergenlik çağına gelen gençlerimizde zevk, eğlence, keyif, rahatlık ve sefaya yönelik her türlü nefsanî duygular gün ışığına çıkacaktır. Bireyselciliği, hedonizmi, egoizmi ve bencil şahsiyet tipini sergileyen ve meşru dairenin dışında çılgın ve tehlikeli işlere karışan maddeci bir insan tipi meydana getirmek istemiyorsak, çocuklarımıza çok erken yaşlardan başlayarak, yoğun sevgi-şefkat-merhamet atmosferinde yaşlarına ve fıtratlarına uygun sorumluluk bilinci ile şuurlu eğitim vermeliyiz. Sevgi olmasaydı, sorumluluk yol bulamazdı. Onun için sevgi sayesinde sorumluluk şuuruna erişen çocuklarımız, manevî tekâmül sürecinde nefreti/kıskançlığı değil sevgiyi paylaşarak hakikat, irfan ve tevhit merkezinde bütünleşecek ve eşref-i mahlûk vasfını en güzel bir şekilde taşıyacaktır.

NOT: Rabbimizin bizleri güzel ve merhametli kullarının arasına katması, memleketimizde ve İslâm dünyasında huzur, sosyal barış ve adaletin hâkim olması dileği ile Ramazan Bayramınızı kutlarım.