Geçen hafta, insanın dünya imtihanındaki zaaflarından ve şeytanın en güçlü silahından biri olan “şehvet tuzağı”nı işlemiş idik. Bu hafta, şeytan ve yandaşı düşmanlarımızın nefislerimize kurduğu tuzaklardan bir diğeri olan mal, yani “SERVET TUZAĞI”ndan bahsedeceğiz...
Sizler de gayet iyi biliyorsunuz ki bu yazının satırlarını okurken geçirdiğimiz vakit fani idi ve bitti! Geri dönüşü yok artık! Aldığımız nefes, yediğimiz ekmek, cebimizdeki para, bindiğimiz araba, oturduğumuz ev, çok sevdiğiniz eş ve çocuklar, biriktirdiğimiz ve geleceğimiz için ‘garanti’ olarak gördüğümüz paralarımız da fani ve bitecek! Bunların tümü dünya hayatının süsü ve eğlencesi!
“Nefsanî arzulara, kadınlara, çocuklara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, soylu atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı (sevdirildi). Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allah’ın (cc) katındadır.” (Al-i İmran suresi; 14) ilahi mesajında da belirtildiği gibi dünya ve içindekiler bizlere cazibeleştirilerek sevdirildi. Yani Rabb’imiz Allah (cc) sevilecek şeyleri çok yarattı ki bu kadar çok sevgi içinden sıyrılıp tüm bu nimetlerin sahibi ve lütfedicisi olan Allah Teala’yı (cc) onlardan çok sevebilecek miyiz? Ve O’nun yolunda talebelere. yoksullara, yolda kalmışlara, ihtiyaç sahiplerine, akrabalara verebilecek miyiz? Vahşi Kapitalizm, malı; hem harcatarak ve hem de biriktirterek (yığdırarak) tüketir. Çılgın bir alışveriş kültürüne zemin hazırlar ve biriktirme hırsıyla da paradan para kazanma yoluyla, ülke ekonomisinde fiilen kullanılmasını engeller. İşte bu yüzden mal büyük bir imtihandır.
“Yoldan sapanlardan biri olan Karun da Mûsa’nın ümmetinden olup, onlara karşı böbürlenerek zulmetmişti. O’na hazineler dolusu öyle bir servet vermiştik ki o hazinelerin anahtarlarını bile güçlü kuvvetli bir bölük zor taşırdı. Halkı ona: ‘Servetine güvenip şımarma, böbürlenme! Zira Allah böbürlenenleri sevmez!’ demişti. ‘Öyleyse, Allah’ın (cc) sana verdiklerinden yararlanarak yalnızca ahiret yurdunda (iyi bir yer tutmanın) yolunu ara; bu arada, pek tabii, bu dünyadaki nasibini de unutma; ve Allah (cc) nasıl sana iyilikte bulunduysa, sen de (başkalarına) öyle iyilikte bulun; ve sakın yeryüzünde bozgunculuk, karışıklık çıkarmaya çalışma: çünkü, şüphesiz, Allah (cc) bozguncuları sevmez!’ dedikleri zaman, (Karun, onlara): ‘Bu (servet) bendeki bilgi sayesinde bana verildi!’ diye karşılık verdi. Oysa, Allah’ın (cc), ondan önceki kuşaklardan, ondan daha güçlü ve ondan daha fazla servet toplamış nicelerini (kendilerini büyüklük duygusuna kaptırmaları yüzünden) yok ettiğini bilmiyor muydu (sanki)?..” (Kasas S. 76-77-78) 
Yukarıdaki Ayet-i Celile’de zikredildiği gibi kapitalist düzenin zirve ismi Karun, kendisine emanet olarak verilen malı hakkıyla kullanamamış ve “SERVET İMTİHANI”nı kaybedenlerden olmuştur. Bugün de halen Karun’un zulüm-sömürü yolunu izleyenlerin günümüz insanlığını ne hale getirdikleri ortadadır.
Dinimiz İslam için cana kıymak neyse, ekonomik yollarla insanın-toplumların sömürülmesi ve aç bırakılması da aynıdır. Zenginlerin zekat vermeyerek toplumda dengeleri bozması terörizm olarak vasıflandırılmaktadır. Dinimiz İslam, silahlarıyla yol kesen eşkiyayla, faizcilik yoluyla tefecilik yapanları eşdeğer görmüş ve Bakara suresinde “Allah’a (cc) karşı savaş eden muharib” olduklarını ilan etmiştir. Fakirlerden alıp zenginlere aktarılan servetler hep zulme sebep olmuş ve yapanların sonları Karun’lar gibi rezil ve zelil olmuştur.
Günümüz dünyasında insanlık, mal-servet konusunda iki bloğa ayrılmıştır. Bunlardan birincisi Karun gibi: “Mal-servet benimdir, ben kazandım, kimse malıma karışamaz, herşey benim ve benim için” anlayışında olanlar ve ferdi ilahlaştırarak kendinden başka kimseye karşı sorumlu görmeyenlerdir. “BEN” merkezli yaşayan Karuni düzen yanlısı KAPİTALİST blok! Ve diğeri ise “Mal-servet devletindir, insan da dahil olmak üzere herşey devlet içindir” diyerek insanın mülkiyet hakkını yasaklayan, devleti kutsallaştırarak ilahlaştıran sosyalist ve komünist blok!
“Mal-servet düşmanlığı nasıl zulümse” ki yıllarca komünizm ve sosyalizm adı altında insanlık bu zulmün acılarını tatmıştı, “Mal benimdir, kimse karışamaz” mantığı da bir başka şeytani düzen olan vahşi kapitalizmin ürünüdür.
O halde mal-servet kimindir? Ferdin mi? Devletin mi?
İnsanlık asırlardır bu sorulara yanlış cevap vermenin ızdırabını yaşıyor. Yaratıcımız, yaşatıcımız ve yöneticimiz Allah (cc); yoksulla zengin kullarını barıştırmak, kaynaştırmak ve kucaklaştırmak için “ben merkezli” bir hayat anlayışının yerine “biz merkezli” bir hayat ikame ettirmek ve insanın dünyaya olan bağını, ahiret ayağıyla dengelemek için İslam nizamında prensipler oluşturmuştur. Malın da, servetin de yalnız Allah’a ait olduğunu ve kullarına imtihan için emanet ettiğini “Ve biliniz ki, mallarınız ve evlâtlarınız kesinlikle bir imtihan vesileleridir.” (Enfal: 28) ayetiyle belirtmektedir.
İslam; mal ve servet düşmanlığını reddeder, kişinin ilahlaştırılarak herşeyin sahibiymiş gibi lanse edilmesine karşıdır. Egoist yaşam tarzını ve bencilliği manevi birer hastalık olarak görerek ilahi vahiyle tedavi yoluna gider! “Tüm bunlar bana birer emanettir ve bunların bir gün hesabını vereceğim” inancıyla insanı ehilleştirir, kişinin mala olan tamah ve hırsını dengeler... Yunus’un “Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi! Mal da yalan, mülk de yalan, gel biraz da sen oyalan” gerçeğini aşılar.
Hayat kaynağımız İslam ve O’nun eşsiz rehberi Efendimizin (sav) ikazları, İslam tarihinin şanlı sayfalarında adları geçen örnek zenginler Hz. Ebu Bekir, Hz.Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ve Hz. Hatice gibi şahsiyetler bize mal ve serveti nasıl kullanacağımızı öğretmişlerdir.
Rabbimiz ahirete hazırlık yapmamızı ama dünyadan da nasibimizi almamızı emreder, israfı haram kılar ve cimriliği yasaklar. Rabbimiz verdiği nimet ve rızıkları biz kullarının üzerinde görmekte ister. Yani dinimiz kısaca bizden “denge” ister. Delinin elinde silah neyse cimrinin elinde mal da odur. Kendini yok ettiği gibi servetiyle ailesini çoluk çocuğunu da mahveder. Peygamberimiz’in (sav) “Bir baba evladına güzel ahlak ve hayadan daha iyi bir miras bırakamaz” tavsiyesine uyan Müslüman zengin, serveti dünya ve ahiret mutluluğu için esir alandır. Yani servet hayırlı nesillerin yetişmesi adına ilim için olmalı. İlim de; aile, ülke ve dünyada yalnız Hakk’ın hakimiyeti için olmalıdır.
Allah Teala mal ve servetine hayırlı nesillerin yetişmesi için cömertlik balansı yapanlardan eylesin! Günahlara karşı cimri, hayır ve hasenat yolunda, fakir ve fukarayı gözetmede ise cömert olanlardan eylesin.
Dünyayı cebine, Allah sevgisini de kalbine koyanlardan olmamız temennisiyle.