Edmund Husserl’in “Dışarıya gitme kendine dön” sözüne tabi olarak, Algının Fenomenolojisi’ni Husserl fenomomenolojisinin çerçevesine oturtan Maurice Marleau-Ponty, fenomenolojik dünyanın saf varlığın dünyası olmadığını, deneyimlerimizin birbiriyle ve başkalarınınkiyle kesişmesinde, birbirlerine zincirlenmesinde ortaya çıkan anlam olduğunu belirterek, şu hükme ulaşır:

“Fenomenoloji, dünyanın ifşası olarak, kendi kendine dayanır ya da dahası, kendi kendini temellendirir.” (Algının Fenomenolojisi, çev.: Emine Sarıkartal, Eylem Hacımuratoğlu, İthaki Yayınları, İstanbul 2016)

Şeyh Muhyiddin’in seçilmiş sözlerinden oluşan yeni metne iki filozofun cümleleriyle başlamamın nedeni, “Hazretin sözlerinden görüleceği üzere, fenomenoloji bizde çok önceden vardı” deme sakilliğine düşmek için değildir. Bilakis, arif ile filozofu, tefekkür gayeleri itibariyle birbirlerine indirgemekten kaçınmanın gereğine inanarak, fenomenolojizim yapmanın sakıncasını, diğer bir söleyişle, konu irfan ise fenomenolojiyi fazla abartmamak gerektiğini söylemek içindir.

Ekrem Demirli çevirisiyle Fütûhât-ı Mekkiyye’den (FM) seçilmiş sözlerin dördüncüsünü, bu minvalde iletelim:

Diyor ki Şeyh Muhyiddin:

“Asıl sevgi, bir şeyin kendisini sevmesidir.” (FM, 6:183)

Sohbet, konuşan ile değil, sözün verdiği anlam karşısında bir bilinç taşımayla ilgilidir. Konuşan (konuşmada) dinleyicinin tahayyülüne göre bulunur ve dinleyici sohbet ile müşahedeyi birleştirir.” (FM, 6:220)

Adalet, kendisiyle göklerin ve yerin yaratıldığı haktır.” (FM, 6:269)

“Bilmelisin ki adl meyil demektir. Hakka yönelmek adl diye isimlendirildiği gibi, Haktan ayrılmak (başka yöne yönelmek) de cevr (zulüm) diye isimlendirilir.” (FM, 6:270)

Fıtratın türetildiği ‘fatr’ kelimesi, parçalanma demektir.” (FM, 6:296)

Adem’in fıtratı, Allah’ı bilmektir. Böylelikle Adem, bütün fıtratları da bilmiş olur.” (FM, 6:297)

İsimler bizimledir, bize aittir, bize dayanır, bizde zuhur eder, hükümleri bizdedir, bizde sona ererler, bizden ifade edilirler, başlangıçları da bizdendir.” (FM, 6:298)

Fıtrat, mümkünlerin karanlıklarının parçalanıp, suretler arasında ayrımın gerçekleşmesini sağlayan ışık ve nurdur. (...) Fıtrat, insanların üzerinde yaratıldığı şeydir.” (FM, 6:299)

“Bir şeyin ‘beşer’i onun dış yönüdür. (Aynı kelimeden türetilmiş müjde anlamındaki) ‘büşra’, ciltte meydana getirdiği belirtinin orataya çıkmasıdır.” (FM, 6:300)

Sezgi (hadis) duyanın duyduğundan -Rabbi vasıtasıyla değil- kendiliğiyle algıladığı şeydir. İşte bu -başka bir şey değil- ilhamdır. Onu Rabbi vasıtasıyla duyarsa, bu ‘hadis’ olmaz. Burada ‘Rabbi vasıtasıyla duydu’ sözü, Allah’ın ‘Ben onun duyduğu kulağı olurum’ ifadesine işaret eder. (...)

Öyleyse (farklı) tabakalara göre bütün alem, hadiste (ilham) bulunmayı sürdürür. Allah kime onu anlamayı nasip eder de ilhamı bilirse, bu kişi sezgi sahibidir (muhaddes) ve ilham ehlidir.” (FM, 6:321-322)

İlham alanların ilhamında genel olarak teklif yoktur. “(FM, 6:324)

“Herkes bir şeye kendi hakikatinin hükmüne göre bakar. Bu durumda ise otoritenin ortaya çıkması için didişme kaçınılmazdır. “ (FM, 6:369)

İman, sınırlılık kabul etmeyen, sınırsız bir nitelikte ortaya çıkan parıltılı bir nurdur.” (FM, 6:384)

Azamet, görünenin değil, görenin halidir.” (FM, 6:399)

Sevgi, herhangi bir varlığın niteliğidir.” (7:15)

“Heybet ile celalin neticesi olan ünsiyet, Yaratanın değil, yaratılmışın iki niteliğidir.” (FM, 7:15)

Eser niteliğin kendisiyken, nitelik de kendisiyle nitelendiği esnada nitelenenden başka değildir. Aksine o nitelenenin kendisidir.” (FM, 7:16)

Hüküm, vakte aittir.” (FM, 7:26)

Tasavvur sahibinin tasavvur ettiği herşey onun aynıdır, kendisinden başkası değildir. Çünkü tasavvur onun dışında değildir.” (7:45)

“Kul için Bismillah, yaratmada, Hak için ol (kün) sözüne benzer. Bazen kulun dilediği şeyler, Bismillah sözünden ve onun vasıtasıyla oluşur.” (FM, 7:51)

Tahalli, ilahi huylarla nitelenmektir. Tasavvuf yolunda bu ‘(ilahi) isimlerle ahlaklanmaktır’ diye ifade edilir. Bize göre tahalli, isimlerle ahlaklanırken, kulun nitelliklerinin kulda sürekli gözükmesidir.” (FM, 7:59)

Algılamak, Hak’ta yükseliş esnasında sana gelen şeyi almandır.” (FM, 7:65)

Dinginlik, gaybın harf ile tenezzülü esnasında kalplerin bulduğu itminandır.” (FM, 7:65)

Hâl, herhangi bir çaba ya da onu çekmek için gayret olmaksızın kalbe gelen şeydir.” (7:74)

“Vaktin otoritesi haya duygusudur. Haya, otoritesini kullanarak günahın bulunduğu kişiyle Allah’ın sınırlarını aşmak arasına girer.” (FM, 7:93)