Birileri bize yalan söylüyor. Aza koysan dolmuyor, çoğa koysan almıyor. 

Bize birtakım bilimsel makalelerden söz ediyorlar. Bu makalelerin nasıl belli stratejik konularda nasıl hazırlandığını biliyoruz. Minareyi çalanın kılıfını hazırladıklarını biliyoruz. Bazı bilim adamları kendi tıbbi ilgi alanlarının dışında stratejik konularda yorum yaparak, biyolojik silah tanımını tehlikeli bulabiliyorlar. Bu konu tıbbi olmaktan çok stratejik bir konudur. Mesela, bir doktor bu mikrobun biyolojik silah olarak kullanılıp kullanılmadığını anlayamaz. Bu trafik kazasında ölen bir adamın bir suikasta uğrayıp uğramaması gibi bir durumdur. Eşref Bitlis ya da Muhsin Yazıcıoğlu olayı gibi bir olay bu. Normal bir mikrop geliştirilip de salınabilir, geni ile de oynanabilir. Bunu anlayabilmek için bir gen mühendisine, bir de G4 Gen Laboratuvarına ihtiyaç var. Bu laboratuvarların da nerelerde, kimler tarafından yönetildiğini biliyoruz. Biyolojik silah iddialarını güçlendiren o kadar çok veri var ki, bunu görmezden gelmek mümkün değildir. 

İlginçtir, bu konuyla ilgili bana ulaşan bilgiler anlatılanlardan oldukça farklı. Çinli doktorlar bu hastaların bazılarında birçok başka sıvı örneğiyle birlikte aldıkları bronchoalvelolar (ciğer sıvısı)nda RNA’li bazı genetik maddeler buldular. Virüse ait olan genetik maddeyi incelemek yerine bu konuya yöneldiler. Başlangıçta diğer ihtimalleri hiç düşünmeden  hemen virüs kuşkusuyla hareket ettiklerini söylemelerine rağmen uyguladıkları metod ise pek öyle olamamıştır. Bu metodoloji ile elde edilen bu maddenin genetik dizilimini belirleyerek bir test geliştirmeye karar veriyorlar ve testi geliştirmede takip ettikleri bu metod “akciğer kanseri” teşhisi için geliştirilen test ile aynı.Eleştirilen bu testin adı RT-PCR’dir(real-time reverse transcription polymerase chain reaction). Dikkat! bu test bir virüs olup olmadığını değil, sadece belirli bir RNA’li genetik materyal dizilimi olup olmadığını tespit eder. RNA dizilimi herhangi bir virüs olabileceği gibi RNA’li genetik bir madde birçok başka nedenlerden dolayı da insan vücudunda bulunabilir. Ayrıca bu testin virüs tespitinde ki hata oranı oldukça yüksektir. Uzmanlar bu testin nasıl çalıştığını incelemeleri gerek!. Neyse bizde de bu konularda bilgili dürüst tıp adamları var da, onların dikkatleri sayesinde birtakım düzenlemeler yapılabiliyor. Bir de İK ve ARGE açısından bir intaniye ve İmmübin sistem konusunda daha iyi konumdayız batıya karşı.

Vücudumuzda bazı genetik maddeler çok çeşitli sebeblerden dolayı vücud sıvılarında dolaşırlar. Buna ek olarak vücudumuzda yaşayan normal bakterilerin de genetik maddeleri vardır. Yani genetik maddenin vücut sıvılarında özellikle akciğerlerdeki sıvılarda olması oldukça olağan ve hemen her insanda değişik sebeplerden dolayı rastlanan bir durumdur. 

Çin’deki doktorlar bu genetik maddenin önce genetik kodunu belirlemiş ve hemen sonra teşhis için teste karar vermişler. Soru şu: Neden önce bir virüsü aramadılar da, hemen bu RNA’li genetik örnekler üzerine gittiler? Neden buldukları bu genetik maddenin kaynağını araştırmadılar? Bu soruların cevabı eldeki raporlarda yok. Evet sonuçta bir metodoloji ile elde edilen genetik maddenin genetik dizilimini belirleyerek bir test geliştirmeye karar veriyorlar ve ne ilginçtir ki, testi geliştirmede takip ettikleri bu test yönteminin COVID 19 için uygulanan test yöntemi olup olmadığını internette araştırarak çok rahat öğrenebilirsiniz. Fakat bu test bir virüs olup olmadığını değil, bu test sadece belirli bir RNA2’li genetik materyal dizilimi olup olmadığını tespit eder. RNA dizilimli herhangi bir virüs olabileceği gibi RNA’li genetik bir madde birçok başka nedenlerle insanda bulunabilir. Ayrıca bu testin virüs tespitindeki hata oranı oldukça yüksektir. Kullanılan COVID 19 testi için bir uygun standart yoktur. Çünkü aranılan virüs doktorlar tarafından ayrıştırılıp, görüntülenip tamamen ortaya çıkarılmamıştır. Hiçbir test %100 netice vermez. Ayrıca başka önemli bir nokta da elinizde daha önce hiçbir şekilde virüsle karşılaşmamış kontrollü deneklerinizin de önceden olmasıdır ki bu kişilerin tamamında PCR testinin negatif çıkmış olması gerekir. Bu testler hakkında şöyle bir iddia da var: RT-PCR test yönteminin standartlar belirlenmeden belirtisi olmayan hastalara uygulandığında yüzde 80 hatalı pozitif neticesi verdiği tespit edilmiştir. Yani eğer hastanın test sonuçları pozitif çıkmış siz de onunla temasta bulunmuşsanız fakat hiç belirtilerinizin olmadığı halde test yaptırmak istiyorsanız ve COVID 19 testi oluyorsanız  bu durumda 5 test’in 4’ünde testiniz sizde virüs olmadığı halde pozitif çıkacaktır.

Bu iddia doğru ise büyük bir skandal söz konusudur. Testi icad eden kişi bile bu yüzden bu testin enfekte eden hastalıklarda kullanılmayacağını ifade etmiş. Bugün dünyada tam tersi uygulanmaktadır, yani bütün dünyayı enfekte eden bir sözde virüs tanımlamada kullanılmaktadır. Son bir not: İngiltere’nin Çin’den 16 milyon sterline aldığı koronavirüs antikor testlerinin bir türlü sonuç vermediği belirlendi.(17.4.2020 Basın). Tabii bu veriler, haftalık test pozitif sayısı ile ölüm oranlarındaki sabit oran 0.021 kadar bilimsel ve güvenli  değil!?. Bu konu ile ilgili daha başka çarpıcı iddialar da var. Onları birkaç yerden daha teyid edip, tekrar yazacağım. Prof. Dr. Gültekin Yıldız, “Biyolojik ajanlara karşı Türkiye için milli bir eylem planına ihtiyacımız var” diyor. Prof. Dr. Bayram Kıran’la konuştum, onun da bu konuda önemli çalışmaları var. Başkaları da var tabii. Bazıları da hayata geçiriliyor artık. Bu ve benzeri insanların seslerine kulak vermek gerek. Bizde sağlık bürokrasisinin sizi ciddiye alması için batıdan bir referansınız olması gerek. Batıda bu konuda bir makale yazmanız ve batıdaki ileri bir laboratuvardan testleriniz olmalı. Tabii, siz oradan dönene kadar onlar bunu kopyalar. Yoksa sizi ciddiye almazlar. Batılılar elinizden tutmazsa, yıllarca bürokrasinin kapısında sürüneceksiniz ya da..Hem siz kim oluyorsunuz, dün çıkan virüse, batı çare bulamazken siz buldum diyeceksiniz!? Selâm ve dua ile.