Mehmed Kısakürek vefat etti Mehmed Kısakürek vefat etti

Deniz köpüğünden kurulmuş kubbeler altında
Yıkayan hatıraları incir kamaşmalarıyla
Zeytinde tutuşan akşam mavisi ağıtlar
Güveyi çamaşırları kadar andırıyor baharı

Yerin altında bir şehir var yaza mahsus
Rüyalar, pınarları güneşle karıştırıp sayıklar
Ruhumuz, kıyamet aşısıyla damgalı damar damar
Kabirlerde, eski taşlarda, mahzenlerde mahpus

Ben Şam'ı bin yıl öncesinden bilirim
Annemin sütü kadar yakın bana
Babamın uğradığı son antik çarşı
Dedemin kılıcını dayadığı surlarına

Ey kalbimin içinde uyuyan şehir
Hiç bir uçak hiç bir tren hiç bir otomobil
Hiç bir muştu hiç bir belge hiç bir kanıt hiç bir
Seni alıp bana getirmemiştir
(Beni alıp sana gelememiştir)

Niçin göçtün benden ve nereye
Yükleyip gittin ağır kervanını
Neden aldatmadın karanlığın bezirgânını
Boyanmış olan sarıya kızıla griye

Peygamberlerin türbeleri makamları
Mahallelerinde ağaçlarla çevrili
Altından suların aktığı
Bir sırrı fısıldayan yeşil rüzgârı

Tevrat çizgisi Zebur yankısı
İncil sesi Kur'an nefesi
Şam sokaklarının sabah öncesi
Ve güneşi yere indiren öğlesi

Atların aşık kemiğine kadar çıkmıştı
Seni son koruyanların kanı
Taşıdıkları yeşil peygamber sancağı
Dalgalanmıştı sağnak sağnak tepelerinde

Şehirde adım adım savaş...
Sokak sokak gerileme ve çekiliş
Maveraünnehir'den gelip de durmuş
Huzurunda peygamberlerin. Şimdi geri gidiş...

Nereye gidiş? Şehitler ülkesine elbet
Vahyin kanatlarıyla sedefleşen yer
Gecenin günün ortasında cennetler
Sonsuz balkonlardan gül saçılışı sepet sepet

Yeniden doğuş diriliş sûru çalınca
Benim geri döneceğim şehir Şam'dır
Bir Başşehre döner gibi dönecek askerler
Belki yorgun, fakat neşelerin en neşesiyle

Fırat sana geldiği zaman
Nasıl karşılayacaksın onu
Dicle sana geldiği zaman
- Bir diriliş başlangıcı Bir kıyamet sonu -
Nasıl karşılayacaksın onu


Taşlarının içindeki cevher
Kederimin madeninden
Toprağın ruhumun yeraltında gezer
Bir gelgit depreminden boğazıma yükselen

Şam Şam Şam
Sana hangi kadırgamı göndersem
Sana hangi çektirimi yollasam
Sana hangi kucağımı uzatsam

Bir nar gibi koparılan Şam
Yabancı ellerce gerçek dalından
Güneşten ayırıp götürülen geceye
Renginden ruhundan anısından soyulan

Atların aşık kemiğine kadar çıkmıştı
Dünya yüzüne Allah adını yazan kan
Bir kan ki, Ilgaz, Erciyes, Ağrı, Süphan
Dağları ırmaklarından akmıştı coşkun coşkun

Ve sonra ne yazık sonbahar büyük bozgun
Çıkageldi Büyük Halk ve Büyük Yurt için
İstanbul'u, Bağdat'ı, Şam'ı kaplayan mâtem için için
Kanatlarıyla siyah siyah bir kuzgun

Ama, umutsuzluk yok, en yakın ve keskin günde,
Sonunda dönecek talih, gelecek Büyük Atlı
Çileye batmış İslâm halkı için kurtarıcı
Görünecek ilkin Şam'da der gelenek saati

(15-19. sf. Alınyazısı Saati, Şiirler IX, Diriliş Yayınları)