Sinop hakkında yazdığı yazılarla farkındalık oluşturmaya çalışan Tayyip Sandalcı, tarihi Taşhan'ın içinde bulunduğu duruma dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.

İşte Sandalcı'nın yazısının tamamı::

Geçen hafta tedavi için gittiğim Samsun dönüşü, Yaykıldan sonra değirmen, deterjan fabrikası ve Sibal'dan geçen eski yolu hatırladım birden, yaklaşık 10 yıldır geçmemiştim bu yoldan. Eski bir dostu ziyaret edecekmişim gibi duygulandım bir an için. Değirmen, Sibal derken virajdan sonra yolun altındaki Taş Han düşüverdi belleğime.  

Yanımdakilere dikkatli bakmalarını buralarda bir yerde bir harabenin olacağını , 60'lı yıllarda Gerze'den Sinop'a yaya gelirken hanın önünden geçtiğimizi söyledim, ne duymuş ne de görmüşlerdi beraberimdekiler. Yavaş bir şekilde bakınarak Kabalı kavşağına kadar geldik ama bir şey göremedik. Kavşakta rastladığımız koyunlarını otlatan 40-50 yaşlarındaki bir çobandan tam tarifi alıp döndük geri ve bulduk. Bitki örtüsü öyle bir kamufle etmiş ki yoldan fark edilebilmesi mümkün değil, çatıda ağaçlar büyümüş, her tarafdan bitki örtüsüyle kaplanmıştı. Ağaçların fundalıkların arasından bağırıyordu sanki; ‘kurtarın, yaşatın beni, ne seyyahlar ne kervanlar ağırladım ben , Hint’den Çin’den Horasan'dan biriktirdiğim anılarım var size anlatacak’ diye feryad ediyor yıllardır, ama belli ki kimseye duyuramamış sesini. 

Sinop’a gelinceye kadar, doğa tarihle ilgili belleğimi yokladım ve şunlar çıktı öne:

1984'de Londra'ya gitmiştim, ilk Londra'ya gidişim ve ilk yurt dışına çıkışımdı benim. Bir gün caddede yürürken uzaktan kulağıma gelen müzik sesi cezb etmişti beni, yaklaştığımda “Goven Street'deki tarihi tiyatro binasının onarım restorasyonu için kampanya” yazan kocaman bir pankart ve enstrümanları ile çalıp söyleyen genç bir grup, hepsi de öğrenci yaşında gençlerdi. 

Daha sonra bankacı, Fransızca bilen, şimdi rahmetli olmuş bir abimin yaşadığı anektodunu anımsadım, şöyle demişti: “70'li yıllarda gittiğim Paris Şanzelize'de, sırtımı bir ağaca dayayıp gelene geçene bakarken, orta okul çağlarında bir çocuk bana geldi ve yüzüme bakarak : ‘ mösyo mösyo eğer herkes senin gibi yaslansaydı bugün bu ağaç burada olmayabilirdi’ deyince şaşırmış kalmıştım” dedi”.

Konuyla ilgili anımsadığım başka bir olay ise, çoğunuzun bildiği klasik bir yaşanmışlık. II. Dünya savaşında annesi ile vedalaşarak savaşa giden bir askeri pilota annenin verdiği öğüt: ‘oğlum tarihi eserlere , eski binalara dikkat et, onlara saygılı ol, bombalama’ der.

Önemini koruyarak  günümüze kadar ulaşan bu kavram bize nasıl bir mesaj vermekteydi, ya da geçen 80 yılda biz ne kadar algıladık bu mesajı?  Beyin bu ya, dinlemez seni bazen. Konudan konuya atlar kendince yargılar, sorgular, eksik arar fazlayı görmez.  Bir süre evvel şehrimizin göbeğinde, hepimizin gözü önünde, şehre akciğer görevi yapacak olan bir meydanda tarihi eserlerin yok edilerek beton dolduruluşunu hep birlikte izledik, sadece sosyal medyada karşılıklı içimizi dökerek birbirimizi ağırladık. Ne bir STK ne de bir grub çıkıp biz bu projeyi istemiyoruz deyip direnemedi.

Ne bir STK ne de bir grup çıkıp, filan yerdeki tarihi binayı yaşatmak için bir eylem bir kampanya organize edip, ‘amacımız bir bina değil , tarih kültür bilincinin yaşatılması, benimsetilmesi ’ demiyor. Halbuki birazcık doğa ve tarih sevgisi herşeyi kökten değiştirebilir.

Bütün bunları zihnimden geçirerek eve gelince ilk işim, internetten Taş Han'la ilgili bilgi aramak oldu, 16. 17. yy Osmanlı yapı izlerini taşıdığını, Kültür Turizm Bakanlığı, Trabzon Kültür ve Tabiat varlıklarını koruma kurulunun 1988 yılında aldığı tescil kararı ile koruma altına alındığını görünce biraz rahatladım. 

AMA ZAMANA KARŞI NE KADAR DAHA DAYANABİLECEK, SESİNİ NE ZAMAN DUYURABİLECEK..!