2003 yılında yazdığım “Çevre mi Ekoloji mi?” Kitabı doktora tezimin, kabul edilemeyen temel hipotezlerinden biri üzerine temellenmişti. Aradan geçen ondört sene içinde, tüm duyurulara rağmen birleşik yazılan ve tekil olan bu “çevrebilim” hurafesini uyduran kişi bulunamamıştı. Arada bazı tetikçi yazarlar çıkmıştı ama onlar önemsenecek cinsten değildi.

Çevreci akademik yazında genelde insanlar kavramları sorgulamadan, kısıtlı ve  kısır bir kaynakça çerçevesinde birbirlerine atıfta bulundukları için hurafenin  ilk sahibini bulmak zordur. Kimi zamanda hurafe öyle bir yayılır ki sonunda bu
işin mucidi, hurafenin doğruluğuna  kendisi de inanır. Bu sektörde, İntihal  olaylarının sıklıkla yaşanmasının temel nedeni de aslında budur.

Araştırmalarım  sonucunda bir kişinin ismine ulaştım. Bahsettiğim kişi, Ruşen KELEŞ.

Benim kitabımdan sonra, aynı adla yazdığı bir  kitabının ismini değiştirmişti. Kitabın önsözünde de, gıyabımda bana bazı göndermeler yapmış. Ruşen Keleş bir kuram- bilimcisi değildir. Ancak iyi bir akademisyense, kuramına ilham veren kuramcısının ismini açıklar. Ben Ruşen

Keleş’i iyi bir üniversite  öğretim üyesi olarak tanırdım. Oradan da emekli olmuş anlaşılan.Amacım, konuyu “kişiselleştirmek” değil. Ancak, “Kişiselleştirilmiş bilime” de  söyleyeceklerimiz elbette var. Olgulara"parçacı" değil,bütüncü yaklaşırız. Topluma doğruları anlatmak, “toplumsallaştırmak”  biz ekolojistlerin temel sorumluluğudur. Ruşen hocanın ismini kullanmamım nedeni ise, üstüne alınmasını sağlamak. Bazen isim verilmeden yazılan yazıları kimse  üzerine alınmıyor. Konu ortada kalıyor. Herkes topu birbirinin üzerine atıyor.

"Çevrebilim" diye  tekil bir bilim var mıdır ? Bu Ekoloji mi demektir?

Varsa, Kuramcısının ismi nedir?

Yılı nedir?

Ruşen hocanın bu konuda  kitaplarının (önsözlerinde) yazdığı bir iki cümleden daha çok söyleyeceği şeyler olduğunu düşünüyorum.Konunun, anlaşılması ve algılanması açısından; basit bir “çevre bilgisi” ve  “dil bilgisi” yazım kurallarının” çok ötesinde; Dil bilimi (Dil ve bilim

ilişkisi) ve Ekosistem bilimi (Ekoloji) perspektifinden tartışılmasının toplumsal açıdan ve özellikle de  “çevreci”! Akademisyenler için, biçimsel açıdan  olmasa da iç(erik)sel yararları olacağını düşünmekteyim.

Ve… dolayısıyla doğrudan  muhatabın(m)dan cevap bekliyorum….

VE.......

KEMALİZM VE EKOLOJİTE

Kendi dogmatik amaçları için bazı "liberallerin" kullanabilecekleri şu ya da bu büyüklükteki kitleler bulabilen, "sağ"daki unsurların bazı kavram ve terimleri aşırmaları konusuna değineceğim. Ekosistemlerin bilimi üzerine uğraş veren "ekoloji" üzerine yapılan araştırmalar incelendiğinde temel bir evrensel gerçekle karşılaşılır. Bu gerçek, bütünsellik (holistik) paradigmasıdır.

Evrensel gerçek; Bir ekosistemin sürdürülebilirliği; dışsal veya içsel bir enerji üretimi ve de bu enerji üretimini tekrar üretime sokacak dengeli bir dağılımı ve bölüşümü (dağıtımı) sağlayacak bütünün yönetimi ile mümkündür. Bu yönetim, toprak, su ve havayı içeren bir ekosistemin alanında olmalıdır.

"Düşünsel Ekoloji" alanında da aslında durum, yukarıdaki "doğal" gerçeği yansıtır.

Liberal düşünsel ekol, dinamizmi sağlar, bir üretim olacaktır ki, bu enerji alanının, sosyal adalet ilkelerine göre toplumsal bölüşümü mümkün olsun. Eğer bu döngüsel enerji (düşünce) alanında bir tıkanıklık çıkarsa, biz buna siyasal alanda kriz, ekolojik alanda ise "ekolojik yıkım" diyoruz. Sosyalizm kendi içinde bir parça liberalizmi, "liberalizm" de bir parça sosyalizmi içinde barındıran, evrensel iki insanlık değeridir. "Ekoloji" açılımı, bize bu noktada bu iki düşünsel yaklaşımı sınırları belli bir ekosistem parçası (alanı) üzerinde birleştirme (bütünleştirme) fırsatı veriyor. Aksi takdirde, indirgemeli bir düşünsel yaklaşımın ürünü olan "Marx"ın ve Adam Smith'in insanlık tarihine armağan ettikleri bu iki değer her zaman toplumsal alanda "çevrecilik", bilimsel alanda ise "çevrebilim" olarak isimlendirilen sanal ve de sahteci bir söyleme mahkum bırakılacaktır. İndirgenen her kavramı, indirgendiği kavramla özleştirmek, pozitivist bir söylemle söylersek, karşıtını karşıtı ile açıklamaya çalışan diyalektik bir materyalizm yaklaşımı, ekosistem gerçeği söz konusu olduğunda, "sistemin bütünlüğü" ilkesine uygun düşmeyebilir. Çünkü parçayı yöneten bütünün aldığı kompozisyondur. Liberalizm ve sosyalizmin, dünya ve Türkiye ölçeğindeki krizden çıkışı bu açıdan bakıldığında "ekolojizme" de bir fırsat yaratıyor.

Aksi takdirde, yaşadığımız ekolojik yıkımların sebebini, iktisadi akılda ve de sanayinin yarattığı çevre kirliliğinde aramaya devam edeceğiz.

Bu satırları yazarken; liberalizmin ve sosyalizmin çok ötesinde ve de aynı zamanda bu iki kavramı da içselleştiren, üçüncü bir düşünce ekolü olan "Kemalizmi" düşündüm ve Mustafa Kemal'e inancım bir kat daha arttı.

Ekoloji kavramını, çevrebilime  (çevrecilik) indirgeyen, Kemalizmi ise; Atatürkçülük (sağ-sol) olarak Türkçeye(!) tercüme eden sosyal demokrat "biçim sevdalıları" aslında, ekolojik yıkımların da gerçek bilimsel(!) nedeni değiller miydi?

Ekolojist düşünce, ulusal mıdır? Evrensel midir? Tartışmasını yapanlara duyurulur.