Sosyal medya, günlük hayatımızdan vazgeçilemeyecek kadar önemli hâle gelmiştir. Ama bununla birlikte evimizin içine kadar özellikle çocuklarımızın gönül dünyalarını sarsabilecek boyutta bir manevî tehlike de söz konusudur. Biz zamanında bu tehlikeyi görerek, doktora öğrencim Yunus Köleoğlu ile birlikte İGİAD Bülteni (Mayıs 2014) için bir uyarı yazısı hazırlamıştık.

Bu yazımızda iletişim teknolojilerinin hızlı gelişimi ile birlikte internet üzerinden tesis edilen sosyal iletişimin toplumsal değişime bağlı olarak ahlâkî anlayışı da tahrip ettiğinin altını çizmiştik. Hakikaten post-modern iletişim aracı olarak kullanılan internet, dünden daha çok bugün sanal âlemin oluşturduğu sunî yakınlığına rağmen beşerî ilişkilerin insanî ve dolaysıyla ahlâkî değerlerini sarsmaya devam etmektedir.

Özellikle sosyal ağ sitelerinde yaşanan gayri-ahlâkî iletişim bozukluklarının iki muhtemel sebebi vardır. Ya toplumsal ahlâk yapısında yaşanan erozyon, kolayca sosyal ağ sitelerine sirayet etmekte, ya da sanal iletişim araçlarının suni özelliği kişilerin ahlâkî değerlerinin bozulmasına sebebiyet vermektedir. Şüphesiz her iki unsur da sosyal paylaşım sitelerinin niteliğini etki altına alabilmektedir. Kullanıcıların kişilik haklarının korunmasını amaçlayan internet güvenliğinin sağlanabilmesi, etik, özgürlük ve toplumsal alan değerleriyle yakından ilgilidir. Bu üç kavram arasında toplumsal mutabakat eşliğinde bir ahengin oluşturulabilmesi durumunda internet, sosyal çatışmaları körükleyen bir araç olmaktan çıkar ve toplumsal kaynaşmayı sağlayan önemli ve faydalı bir sosyal ağ hâline dönüşebilir.

İnternette Özgürlük, Etik Kurallar ve Toplumsal Alan İlişkisi

Değişen toplumsal şartlar ekseninde ihtiyaca binaen özel etik alanlar oluşmaktadır. Belirli bir kurumun veya mesleğin ahlâkî problemlerini çözümlemek için, genel etik kaidelerin kullanıldığı alanların başında bugün internet etiği gelmektedir. Uygulama odaklı olması gereken internet etiği, örneğin sosyal ağ sitelerini kullanımında dikkate almamız gereken ve ahlâkî sorumluluklarımızı yerine getirmemizi sağlayan kuralları belirlemelidir. Ne var ki internet âleminde geçerli olmasını arzu ettiğimiz ahlâkî değerlerin ve davranış biçimlerinin mahiyetini, doğruluğunu ve geçerliliğini belirlemek, özgürlük anlayışımız ve buna bağlı olarak toplumsal yapımız ile direkt alakalıdır.

Gerek toplumsal, gerekse hukuk kuralları, insanların birbirlerine saygı ve sevgisini yitirmeden sosyal barış içinde bir arada yaşamasını sağlamakta, hayatı düzenli ve anlamlı kılmaktadır. Dolayısıyla her fert, hak ve sorumluluklar bağlamında şahsî özgürlük ve toplumsal alan ile iç içe yaşayan sosyal bir varlıktır. Özellikle küresel çapta toplumdan topluma değişen özgürlük-toplumsal alan sınırlarının belirlenmesi, ahlâkî normlarının oluşturulması açısından elzemdir.

Bu sınırları, özgürlük-toplumsal alanın önemi ve genişliklerine göre üç yaklaşımla belirlemek mümkündür:

1- Geniş Toplumsal Alan: Bu yaklaşımda toplum kurallarının daha katı olduğu, şahsî özgürlükleri bastırdığı gözlenmektedir. Özellikle küçük yerleşim birimlerinde, örf ve âdetlerin çok önemsendiği ve kişilerin birbirini tanıdığı yerlerde şahsî özgürlükler kısıtlanmaktadır. Toplumsal mahalle baskısı sebebiyle fert, istediği her şeyi yerine getirememektedir. Toplumsal alanın geniş yani hâkim olduğu yerlerde özgürlükçü bir fert, kendini sürekli baskı altında hissedecek ve bu baskı bir zaman sonra özgürlükçü insanı, ya özgürlüklerinden vazgeçmesine, ya da farklı tepkiler göstererek, toplumsal alanı aşan davranışlar sergilemesine sebep olacaktır.

2- Geniş Özgürlük Alanı: Özgürlük alanının toplumsal alandan daha geniş olduğu ikinci yaklaşımda şahsî özgürlükler, daha geniş alanda rahatlıkla yaşanabilmektedir. Bu durum, daha çok örf ve adetlerin pek önemsenmediği ve bireyselliğin ön planda olduğu modern/seküler toplumlarda rastlanmaktadır. Fert, toplumsal baskı kaygısından uzak özgürce istediği bir şeyi genellikle her yerde rahatlıkla yapabilmektedir. Ancak bir yerleşim biriminde özgürlük alanının geniş olabilmesi için, o yerleşim birimindeki tüm fertlerin geniş özgürlükleri savunması gerekmektedir. Aksi takdirde bir fert için doğru olarak nitelendirilen bir hareket, başka bir fert için farklı bir inanca göre yanlış algılanabilir. Bu da fertler arası çatışma ve dolayısıyla toplumsal gerginliklerin yaşanmasına sebebiyet verebilir.

3- Dengeli Özgürlük-Toplumsal Alan: Özgürlük ve toplumsal alan genişliklerinin eşit ve dolayısıyla aynı değerde olduğu, her iki alanın kesiştiği alandır. Kesişen bu alanda toplumsal mutabakatın sağlanması ve netice itibariyle herkesin kabul edeceği ahlâkî kuralların bu şekilde belirlenmesi ve uygulanması mümkündür.Bu yaklaşımda ferdin özgürlüğünün sınırı, bir başka ferdin özgürlüğünün sınırıdır. Fertler, karşılıklı hoşgörü ve saygı ile birbirlerine bağlıdır. Dengeli özgürlük-toplumsal alan, genellikle insan hakları ile birlikte toplumsal kalkınmanın sağlandığı gelişmiş toplumlarda görülmektedir. Ahlâkî kuralların önemsendiği bu tür toplumlarda fertler, toplum yararı için kendi özgürlüklerinden ve hatta yeri geldiğinde şahsî haklarından bile feragat etme erdemini de gösterebilmektedir.

Velhâsıl- Kelâm

Gerçek hayattaki ferdî özgürlük-toplumsal alan sınırlarının belirlenmesine paralel bir şekilde internet etiğinin de oluşturulması mümkündür. İnternet özgürlüğünün sınırları, toplumsal mutabakata dayanan ahlâkî kurallar çerçevesinde çizilebilir. Böyle bir yaklaşımla dengeli özgürlük-toplumsal alan durumunun en ideal ve arzulanır durum olduğu hemen herkes tarafından kabul görecektir. Dolayısıyla internetteki özgürlükler, istişare ve uzlaşma kültürü anlayışı doğrultusunda hem inancımıza, hem de örfümüze uygun olarak belirlenmeli ve sınırlandırılmalıdır. Ancak bu sınırlamalar yapılırken, ahlâkî kurallara riayet eden fertlerin eleştiri dâhil fikir beyan etme gibi hak ve özgürlüklerini doğrudan veya dolaylı yollardan müdahale edilmeye gidilmemelidir.

İnternette suç teşkil edecek durumların tespit edilebilmesi ve gerekli cezaî müeyyidelerin uygulanması, yine toplumsal düzenin ahlâkî değerlerine göre şekillendirilmelidir. Toplumsal düzenin ve ahlâkî değerlerin olmadığı ortamda kaos ve gelecekten kaygı duyan, birbirine güvenmeyen, bazı sosyal grupların ötekileştirildiği bir toplumsal yapı ortaya çıkar ki, bu durum gelecek nesiller için büyük bir sosyal ve manevî risktir.

Dolayısıyla sağlıklı bir sosyal gelişme için, sanal etik kuralların geçerli olduğu ve hukuk çerçevesinde denetimin de etkin olduğu özgür internet kullanımını sağlayan güvenilir bir ortam ve sistem oluşturulmalıdır. İnternet güvenliği, bir taraftan interneti faydalı amaçlar için kullanan vatandaşları ve özgürlük alanlarını korumalı, diğer taraftan da internet etiğini çiğnemek ve diğer kullanıcılara zarar vermek isteyenleri bu teşebbüslerinden vazgeçirebilecek nitelikte olmalıdır. Kısacası hukuk reformu bağlamında sosyal medya temelli kanunî düzenlemelere de ihtiyacımız var.

Prof. Dr. Ali Seyyar