"Bu mesel ile bulur cümle düvel fevz-ü felâh;
Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-ü salâh."

Kimi akar sular vardır ki sanki akmıyormuş, durgunmuş gibi görünür. Buna asla kanmamak gerekir. Çünkü durgun akan sular daha ziyade tehlikeli olanlardır, asıl akış ve hareket diptedir. Dost yüzlü korkak düşman da tıpkı böyledir. Durgun olması,beklediği fırsatın zamanı ile ilintilidir. Ona karşı her zaman çok dikkatli ve uyanık davranmak gerekir. Çünkü ne zaman harekete geçeceği, ne yapacağı belli olmaz. Gerçek olan şudur ki düşman fırsat düşkünüdür, fırsatı kollar.

Çadırı Başına Yıkmak!

Hükümdarlar, sefere çıktıklarında hareketlerinden ve yanlış kararlarından dolayı zarara sebep olan bundan dolayı kendilerinden  hoşnut olmadıkları vezirlerini azletmek için kaldıkları çadırın direklerini söktürüp başlarına yıktırırlardı.
Bunun anlamı iktidardan düşme manasına eski Türk geleneklerinde mevcut olup Orta Asya'dan itibaren uygulanmıştır.

 Geldiği makamın hakkını vermeyenler  için uygulanan bir durumdur bu.
Haksız yere yapılmaz.
Fatih'in, Karaman seferi sırasında Mahmut Paşa'nın;
Yavuz'un da Çaldıran dönüşünde Hersekzade Ahmet Paşa ile Dukaginoğlu Ahmet Paşa'nın  çadırlarını başlarına yıktırdıkları bilinir.

Ve tarihte hiçbir vezirin, haksız yere çadırı başına yıkılmamıştır…

Devlet bir bütündür. Bundandır ki bütün bazen bir kişiden dolayı hiç tahmin edilmeyecek zararlara maruz kalabilir. Düşman denilince  hep dışarıdaki diye düşünülür. Oysa ki dışarıdaki düşman bellidir ve önlemler bu manada bakidir. Oysa içerideki düşman öyle midir?
İçten pazarlıklıdır,korkaktır....yani münafık ruhludur. Fırsat kollar ve onun için esas olan devlet değildir kendi hırslarıdır.. Dışarıdaki düşman için de bulunmaz "Hint Kumaşıdır." İçerideki düşmana en büyük fırsatı veren ve verecek olanda makam ve mevki hırsına kapılmış,halktan bihaber,liyakattan uzak şakşakçılık ile yer edinen karakter yoksunlarıdır.
 Devlet adamı uyanık olmalı ve devleti baştan sona bir bütün olarak görmelidir.

Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir.

(Nisâ suresi-58)


Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(İş ehli olmayana [layık olmayana] tevdi edildiği [verildiği] zaman, kıyameti bekle.) [Buhari]

(Emanet zayi edildiğinde kıyametin kopmasını bekleyin. "Ya Resulallah, emanetin zayi edilmesi nasıl olur?" denince, (Görev ehlinden başkasına verildiği zaman kıyameti bekleyin) buyurdu. (Buhari)
...
II. Abdülhamid'in kızı, babasının hatıratını ihtiva eden kitabında babasının; "Bu milletin uğradığı en büyük sıkıntı kaht-ı rical meselesidir," dediğini nakleder. Ki; o koca Sultan, sadrazam tayin etmek istemiş, fakat devlet adamı sıfatını taşıyan bir kimseyi bulamamanın sıkıntısı ile "Ah kaht-ı rical!" diye inlemiş. Eskiler adam kıtlığını, özellikle de ülke yönetimine ehil adamların kıtlığını "Kaht-ı rical" diye adlandırmışlar.

 KAHT-I RİCAL:

  Osmanlı'nın son döneminde sıkça kullanılan bir deyim. Osmanlı'dan   dilimize yerleşmiş . Kaht; kıtlık, kuraklık ve kuraklıktan ötürü ürünlerin yetişememesi, rical ise belli mevki sahibi anlamına geliyor. Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügatta bu iki kelime bir arada "muteber adam kıtlığı," anlamını taşıyor. Kaht-ı rical sorunu; II.Abdülhamid'den evvel başlamıştı.  Beşik - i Ulema, Tımar Sisteminin bozulması, Yeniçeri Ocağındaki disiplinsizlik ve rastgele yeniçeri kayıt defterlerine  ulufe için isim yazdırma..Osmanlı son iki asrında hep bu sorunlar ile karşı karşıya kaldı.  Osmanlı dağılmasının başta gelen sebeplerinden biridir doğru adam kıtlığı. Her şeyin parayla ölçüldüğü; makam ve rütbelerin insani değerlerin önüne geçtiği; liyakatın değil isimlerin, dostlukların ve adam kayırmanın; gurur, kibir, ihtiras, benlik, çekememezlik, bencillik duygularının öne çıktığı bir toplumun çökmesinde nasıl bir gariplik aranabilir ki?

Bugün baktığımızda bunlar ne kadar tanıdık geliyor değil mi?  Devletlerin en büyük sorunudur bu. Dava adamları olur birde davanın sonuna pragmatist hedeflerini koyan,enerjisi bol gözüken,çok ses çıkaran sülük ruhlu adamlar olur. Ve düşman için en büyük silahtır bunlar. Bir davayı dağıtmak için öncelikle davanın mahiyetini bozmak gerekir. Bundan dolayıdır ki sülük takımı düşman için en uygun ortamın oluşmasına fırsat veren en etkili silahtır.

 Fenerle Adam Arayan Filozof.

Diyojen'in "Gerçek adamı" aramak için gündüz fener yakar. Fenerle ne aradığını soranlara, hedefine ulaşmış olmanın hazzıyla; "Adam arıyorum, adam!" demiş.

Yani şunu mu demek istiyor aslında!!!

 Ben Ne İnsanlar Gördüm Üstünde Elbise Yok!
Sevdiği ne ise onunla bir yol tuttular,
Bilmiyorum dünyada neye hizmet ettiler?
Hepsi şimdi ahrette, toprak olup gittiler,

Ben ne insanlar gördüm, üstünde elbise yoktu,
Ne elbiseler gördüm, içinde insan yoktu.

 SONUÇ:

•Su uyur, düşman uyumaz.

•Gerçek düşmanlarımız sessizdir. ...

•Düşmanların en büyüğü düşmanlığını gizleyendir. ...


•Düşmanını kuvvetle yenen ancak yarı yarıya yenmiştir.

Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir.

(Nisâ suresi-58)