Biliyorsunuz Halkın Kurtuluş Partisinden bazı illerde ve ilçelerde hakkımda suç duyurusunda bulunuldu, “AKP’nin Papatyaları” yazısından dolayı. Ve ben de o konu ile ilgili 81 sayfalık yazılı savunmamı savcılığa sundum.

AK Parti Kadın Kolları Başkanları 81 ilde suç duyurusunda bulunmuştu, o konudaki ifademi de Ekimin ilk haftasında hem yazılı ve hem de sözlü olarak yapacağım inşallah. AK Parti’nin aynı konudaki tazminat davasına karşı da iki bölüm halinde 150 sayfaya yakın yazılı beyanımı mahkemeye göndermiştim. Bu dava dilekçesi ve suç duyuruları ile bunlara verdiğim ve vereceğim cevapları www.dilipak.com sitemde bulabilirsiniz. Konuyla ilgili yazılarım da “Youtube” sayfasında.

Halkın Kurtuluş Partisi İstanbul Sözleşmesi’ni savunan kadınlara karşı “fahişe” benzetmesinde bulunduğum iddiası ile suç duyurusunda bulunuyor örgütlü oldukları illerde. “Yeni Normal Dönem”de artık Sosyalistlerin gözü Rusya ve Çin’de değil, kapitalist dünyada. Bunlar da “Zamane sosyalistleri”nden birileri artık “Tek yol devrim”i bıraktılar, LGBT’cilik yapıyorlar. Biliyorum her Sosyalist böyle değil. Her sağcının da sözleşmeye karşı çıkmadığı gibi.

Ankara Barosu, “Hilafet propagandası yaptığım için” hakkımda suç duyurusunda bulunmuştu. Bu konuda henüz bana bir tebligat ulaşmadı.

50 yıllık bir gazetecilik geçmişim var. Sağda-solda birileri LBGT’lilere gösterdiği anlayışı bize göstermedi. Ötekilere pozitif ayırımcılık, bize mahkemeler düştü bu paylaşımda. Hani Basın Özgürlüğü, Demokrasi diyordunuz! Ne oldu? Meğer, Nasreddin Hocanın dediği gibi “Taşları toprağa bağlamışlar, (ne diyeyim şimdi) birilerini sokağa salmışlar.”!?

Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste denmiştir. Zulm ile abad olunmaz. Siz zararlı çıkarsınız. Denemek istiyorsanız, deneyin. Bu işlere alet olanların yaptıkları işler gelecekte kariyerinde bir kara leke olarak kalır. Tam da bayram sonrası, bir Cuma günü Ayasofya tartışması devam ederken, Ege’de, Doğu Akdeniz’de sular ısınırken Beyrut yanarken yaşanan biz nelerle meşgul olduk... Birileri İstanbul Sözleşmesi karşısındaki öfkelerinin hıncını sanki benden çıkarmak istiyor.

Beni bilen bilir. 12 Mart’tan bu güne hep sanıktım. 12 Mart’ta ilk mahkûmiyetimi aldım ve içeri girmeden 74 affı ile kurtuldum. Ben mahkemelerde darbecilere karşı kendimi savunuyorken muhtemelen bugünkü yargıçların çoğu, Hukuk Fakültesinde okuyordu. İnsan Hakları, Adalet ve Hukuk adına verdiğim mücadele ile adeta yargıya karşı savunma konusunda uzmanlaştım. Allah’ın takdiri ile bu süreçte hiç içeri girmekle sonuçlanan bir davam olmadı, 500 yıldan daha fazla mahkûmiyet talebi ile yargılandığım halde. 

Biraz aykırı adamımdır. Muhalif yanım ağır basar. 28 Şubat öncesi din eğitimine karşı, FETÖ’cülerin “Amerikano İslam” diye ılımlı bir İslam projesinin misyonerliğini yaptıkları bir dönemde “Bu din benim dinim değil” diye kitap çıkarttım. “Amerikano Mehdi” geliyor dedim! 28 Şubat’ta “Yaşasın Şeriat” diye kitap yazdım, “Bir Başka Açıdan Kemalizm”i ve “Rıza Nur’un hayat ve Hatıratı”nı yayınladım.. Kıyafet yasaklanıyor ve dayatılıyor diye, hâlâ kravat takmam, yakamın düğmesini de vururum. Erdoğan şiir okudu diye mahkûm olunca 3 kişi gidip bu şiiri okuyup kendimizi savcıya ihbar ettik. Hasan Celal Güzel ile on ilde okuduk bu şiiri ve bir çağrı yaptık. 70.000 kişi bu şiiri imzalayıp, kendisi hakkında savcılıklara suç duyurusunda bulundu.

Bosna için Taksim’deydim, başörtüsü için El ele eylemi çağrısını yapan gruba ben de vardım. Mavi Marmara’nın sözcülüğünü yaptım. Her darbenin öncesinde, sonrasında kalemimle mikrofondan darbecilere karşı sesimi yükselttim. Sanık oldum.

En son çıkan kitabımın adı “Çanakkale Geçildi”. Herkes “Geçilmez” diyor ya! Şimdi çıkacak kitabım DUA üzerine. Yine bir başka açıdan tabi! Herkes bilir ki, ben asla argo konuşmam. Küfretmem. Allah’ın lanetlediğini ben de lanetlerim. Ölçüm, sınırım bu!

Her kesimden insanlarla çok eskilere dayanan ilişkilerim var. Muhsin Yazıcıoğlu ile de dosttum, Hasan Celal Güzel’le de. Sağ-sol fark etmez birçok kesimden farklı isimlerle temasım oldu. Uğur Mumcu, Hrant Dink, Mehmet Ali Aybar, Aziz Nesin, Doğu Perinçek, geçenlerde vefat eden Murtaza Çelikel, Asaf Savaş Akat, Lutfi Oflaz, Şanar Yurdatapan, hangisini sayayım ki! 60’lı yıllardan beri birçok politikacı ile tanıştım, tartıştım.. İşadamı ile tanıştım, toplumun her kesiminden insanla bir araya geldim. 

Benim kim olduğumu merak edenler, babalarına, dedelerine sorsunlar. Gazeteciliğe yeni başladığımda 14 yaşında Çanakkale’ye katılan ihtiyarlarla oturup konuştum.

Hak, Hakikat, Adalet, Namus, Memleket meselesi olduğunda kimseye eyvallahım olmadığını birilerinin bilmesi gerek. Arkama bakmam! Hasbünallah der yürürüm. Tezkere günlerinde yine meydanlardaydım. Haftalarca gece-gündüz koşturup durdum. Kimlerle mahkemelik olmadım ki, Çetin Doğan, Hurşit Tolon, Teoman Koman, Çevik Bir, Güven Erkaya ve daha niceleri. Ne oldu, su testisi su yolunda kırıldı gitti. O davalardan geriye sırtlarında bir kambur gibi taşıdıkları utançları miras kaldı. 

Sağda-solda birilerinin tamah ettiği makamlara tamah etmedim. Kimsenin adamı olmadım. Kafamı da kiraya vermedim! Hakk’ın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olmayı kendime şiar edindim. Elhamdülillah haksızlıklar karşısında susanlardan, celladının bıçağını bileyleyen, menfaat uğruna ve korku ile kişiliğinden taviz veren biri değilim. 28 Şubat’ta, F. Gülen ABD’ye gitmeden bir hafta onun aleyhine yayın yaptırdı BÇG. Sonra oklar bana döndü. Bir hafta da benim hakkımda medya topyekûn saldırıya geçti. Uğur Dündar koçbaşı idi. Beni kaçırmak istiyorlardı. Gitmedim, direndim. Üstlerine gittim. O gün Medya Tetikçiliği ve Medya Terörünün bütün şiddetini en yüksek seviyede yaşadım. Halkın Kurtuluş Partisi hakkımda suç duyusunda bulunmuşmuş! Bir siz eksiktiniz! Hayat devam ediyor ve biz imtihan oluyoruz. Buruk tebessümle yoluma devam ediyorum evelAllah. Selam ve dua ile.