Almanya’da Lise yıllarımda Almancayı çok iyi bildiğim için, okul dışında bir tercüman bürosunda çalışma imkânı bulmuştum. Maksadım hem gurbetçi işçilerimize günlük hayatlarında yardımcı olmak, hem de Türkçemi korumak ve geliştirmek idi. Üniversite yıllarımda ise Ludwigshafen’de kendime ait bir tercüme bürosu açtım ve böylece eğitim masraflarımı kendim çıkartabildim. Türkiye’ye temelli dönüş yaptığımda ise Sebil Yayınevinde ilk tercüme eserimi yayınlatabilmiştim (Salzmann’ın Yengeç Kitabı: Çocuğunuz Yanlış Terbiye Ediyorsunuz). Tercüme merak ve becerim, zamanla mesleğe ve sanata dönüştü diyebilirim.

Tercüme Sanatı Nedir?

Tercüme sanatı, ecnebî (yabancı) bir lisanda dile getirilmiş sözlerin manalarını, mümkün olabildiğince yakın ve kolay anlaşılabilir bir şekilde, kendi lisanımıza aktarılmasını ifade eder. Tercüme ederken, bazen tam benzerlik sağlanamayabilir. Çünkü milletlerin, farklı kültür ve anlayış seviyelerine sahip olduklarını göz önünde tutacak olursak, başka bir lisana aktarırken, aynı tesiri hissettirmemiz de o derece zorlaşacaktır. Farklı dinler, farklı dünya görüşleri ve hayat felsefeleri de tercümelere bir sınırlama getirmektedir. Şu bir gerçek ki bir toplumun kültür ve medeniyet seviyesi, o toplumun kullandığı lisan ile yakın alâkalıdır. Nitekim dillerin farklı olmasından kaynaklanan muhtelif hikmetleri üzerinde düşünmemiz, Kur’ân’ı Kerim’de teşvik edilmektedir.

“O’nun âyetlerinden (delillerinden) biri de göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için ibretler vardır.” (Er Rûm: 22).

Allah’ın en büyük nimetlerinden biri olan lisan sayesinde konuşabiliyor, birbirimizle anlaşabiliyor ve düşüncelerimizi ifade edebiliyoruz. Lisanımızı yeni kelime ve kavramlarla zenginleştirmek suretiyle düşünce ufkumuzu genişletebileceğimiz gibi, parlak bir lisan ve ifade gücümüzle ilmî harikalar da meydana getirebilme imkânına da kavuşabiliriz. Bu bağlamda elbette edebiyatını, kültürünü ve medeniyetini birçok kelime ile zenginleştirilmiş bir lisana sahip olan gelişmiş milletlerin lisanını daha az gelişmiş toplumların diline tercüme etmek, taşıdığı derin manayı aynen verebilmek hayli zor olacaktır.

Atasözleri ve Deyimler, Bir Milletin Kültür Aynasıdır

Zengin bir deyim, terim, atasözü ve dolayısıyla kültür birikimi olan milletlerin kullandığı kelimelerin arkasında muhteşem bir tarihin yanında üstün bir bilgi, tecrübe ve medeniyet yatmaktadır. İşte bizim atasözlerimiz ve deyimlerimiz, millî ruhumuza ve kültürümüze nasıl ayna olduklarını, lisan ve medeniyet/inanç arasındaki münasebeti göstermek bakımından, (kısa bir açıklama ile) şu birkaç misalden dahî anlayabiliriz:

Allah dağına göre kışını verir (Allah, herkese altından kalkabileceği şeyi/zorluğu/imtihanı verir).

Allah dört gözden ayırmasın (Allah, yetim ve öksüz bırakmasın).

Allah geçinden versin (Birisi hakkında hayırlısı ile daha çok yaşasın dua ve temennisi ile söylenir).

Almadan vermek, Allah’a mahsustur (Bitmez tükenmez her türlü hazineye sahip olan, hiçbir surette karşılığa ihtiyaç duymadan verebilen tek varlık, yüce Allah’tır. Allah’ın zenginliği karşısında insan ise sınırlı imkânlar içinde olan aciz bir varlıktır).

Allah doğrunun yardımcısıdır (Dürüstlüğü ve doğruluğu emreden yüce Allah, hayatını bu ahlâkî umdeler üzerine kuran insanı da hep güvencesi altına alır.

Allah utandırmasın (Teşebbüs edilen bir işte hayırlı neticeler alınması dileğiyle dua hükmüne geçmesi için söylenir)

Allah etmesin. (Endişe edilecek veya arzu edilmeyen olası bir durumun gerçekleşmemesi için, dua hükmüne geçmesi istenilen bir söz. Bu vesile ile Neşet Ertaş’ın şu türkü sözleri manidardır: “Neye yarar sevdadan uzak olan. Yaşayan ölüdür, Allah etmesin”).

Allahü âlem (Kimse bilemez, en iyi ve en doğrusunu bilen yalnız Allah’tır).

Allah’a ısmarladık (Ayrılanın geride kalanlara dua hükmüne geçmesini dileyerek, ‘Esenlikle sizi Allah’a emanet ettim’ anlamına gelen bir vedalaşma sözüdür). Bugünkü gençlerimizin ekseriyeti, yabancı dillerden yapılan tercüme hatalardan bîhaber olarak vedalaşırken ne yazık ki “Allah’a ısmarladık” demek yerine ya “By By” ya da “Görüşürüz” ifadelerini kullanmaktadır.

Gül’e Gül’e (Gül, edebiyatımızda Peygamberimizi (sav) simgelemektedir. Sevdiğimiz birisini uğurlarken, “Gül’e git Gül’e” söylerken aslında “Peygamberimize git, Onunla git, Onun yolundan git” demek isteriz).

Görüldüğü üzere dua niyetiyle söylenen hemen her bir deyim, şanlı cedlerimizin inanç ve ruh inceliklerini yansıtmaktadır. Hassasiyetle kullanılan bu lisan, onların ve bizim itikadımızı ve hayat bakışımızın bir aynasıdır âdeta. Eskilerin eskimeyen ifadesiyle “Üslub–u beyân, aynıyla insandır.” Yani bir insanın şahsiyetini ve karakterini kullandığı lisandan daha doğrusu seçtiği kelimelerden ve ifade tarzından anlamak mümkündür. Böylece insan-medeniyet münasebeti, yine lisanıyla ortaya çıkmaktadır.

Yanlış Tercümeler, Lisanımızı Bozmaktadır

Bugün ne yazık ki kültür emperyalizmin etkisi altında kalarak, kendi millî lisanımızı gereği gibi muhafaza edememekteyiz ve bu güzel deyimleri günlük hayatımızda eskisi kadar kullanmamaktayız. Yabancı lisanlardan anadilimize tercüme ederken, Türkçe’nin diğer dillerden farklı yapısını temyiz edebilecek gramer yapısına sahip olamadığımızdan, anlaşılır bir üslup ile kendi dilimize aktaramıyoruz. Umumiyetle tercümelerde Türkçe’nin yapı ve hususiyetlerini ecnebî lisanlara göre değerlendirme yapıldığını ve buna mütevellit anadilimizin karma karışık bir kelime ve kalıp bocası hâline getirildiğini söyleyebiliriz.

Bunlardan biri “sel/sal” eki ile yapılan sıfat tamlamalarıdır. Batı lisanlarında ismin sonuna “–al” veya “-ic” gibi ekler getirilerek, isimden sıfat yapılmakta ve bu sıfat bir isimle birleştirilerek, tamlama kurulmaktadır. Bu ancak kendi gramer kaidelerine uygun bir tarzdır. Birkaç örnek vermek gerekirse:

“Historical sense”: “Tarihsel anlam/bilinç” yerine “Tarihî mana/şuur” diye tercüme etmeliyiz.

“Industrial products”: “Endüstriyel ürünler” yerine “Sanayi mamuller” diye tercüme edebiliriz.

“Agricultural problem”: Tarımsal sorun/problem” yerine “Tarım meselesi” veya “Ziraî mesele” olarak da tercüme edebiliriz.

“Scientific work”: “Bilimsel iş” yerine “İlmî çalışma” da diyebiliriz.

Televizyonda, dizilerde, radyoda ve yazılı basında yabancı kaynaklardan yapılan yanlış tercümeler maalesef yalnız bu gibi basit hatalardan da ibaret değildir. Gelecek yazımızda inşallah Türkçe’mizi bozan tercüme hatalarından daha başka örnekler göstereceğiz.