Yeni Akit Gazetesi'nden Mehmet Koçak'ın haberine göre, Bir dönem MHP lideri rahmetli Alparslan Türkeş'in kurmay kadrosundandı. Alınacak ve alınan birçok kararda etkili olmuştu. Ülkücü Hareket’in tanınmış simalarından 19. Dönem Erzurum MHP Milletvekili benim de kadim dostum Rıza Müftüoğlu Beyefendi ile Florya TBMM Atatürk Köşkü’nde bir arada olduk. Türkiye ve dünya gündemini hasbıhal ettik. Türkiye’deki mevcut sistem ve siyasi durumu değerlendiren Sn. Müftüoğlu’nun yeni ‘Türk modeli yeni bir Başkanlık Sistemi’ önerisi dikkatimi çekti. Sorular sordum ve gazetemize yaptığı açıklamalarında şu görüşlere yer verdi.

-Bildiğim kadarıyla gençliğinizden beri siyasetin içindesiniz. Geriye baktığınızda nasıl bir tablo görüyorsunuz? Bugün durum nasıl?

Kalkınma ve yükselme açısından her iktidar Türkiye gökdelenine bir şey katmıştır. Kimi birkaç kat, kimi birkaç tuğla. Bu konu çok uzun ve zaman alacak bir konu. Ben meseleye rejim ve sistem açısından bakmak istiyorum. 71 yaşındayım. 11 yaşındayken, 27 Mayıs sabahı babam beni çağırarak “Git dayına söyle ihtilal oldu” demişti. Babam Demokrat Partili, dayım ise CHP’li idi. O günden beri 60 yıldır benim gördüğüm tablo hemen hemen aynıdır. Birkaç sene rahatlık, birkaç sene huzur sonrasında kamplaşma, kavga, öldürmeler, yaralamalar, ihtilaller, muhtıralar…  Altmış yılda gördüğüm değişmeyen tablo bu kamplaşma, partizanlık ve kavgadır. Şimdi de durum yine aynıdır. Muhalefet bir blokta buluşmuş, yan yana durması bile düşünülmeyenler bir cephede el ele olmuş. İktidarı aşağıya indirme peşindeler. PKK ve diğer terör örgütleri ile mücadele mi? Sessizlik. Arada bir sözgelimi kınama. Suriye mi? Yanlış. Libya mı? Yanlış. Doğu Akdeniz mi? Yanlış. Yani yapıcı bir muhalefet anlayışı yok. Aslında, hukukun üstünlüğünü ve demokratik değerlerin hakim olduğu ülkelerde iktidarlar kadar muhalefetteki siyasiler ve partilerde sorumludur. Her şeye yanlış demek ve her yapılan doğruya da karşı çıkmak asla doğru değildir. Her zaman olduğu gibi muhalefete göre iktidar hep yanlıştadır tavrı ve yaklaşımı iktidar için de muhalefetin hiçbir teklifi dikkate değer değil sonucunu getirdi ve de getiriyor. Bugün taraftarı olursunuz olmazsınız ama herkes açısından en azından dünya devletleri nezdinde ülkemizi ve hepimizi en iyi şekilde temsil eden, Türkiye’nin ağırlığını her daim her tarafa hissettiren ve gecesini gündüzüne katarak çalışan Cumhurbaşkanımız Sn. R. Tayyip Erdoğan’a düşman edilen bir kesim var. Keza Kılıçdaroğlu ve diğer muhalefet liderlerini hain gören yine çok ciddi sayıda bir kesim var. Ve en önemlisiyle bu kesimler her zaman topluma herkesten fazla etki eden bir aktiviteye sahip. Toplumumuz öteden beri birbirlerini tenkit etmek için fırsat kollayan, çatışan, bağıran, çağıran insanların etkisinde bulunmaktadır. Bunun neden bana göre “bize göre şekillendirilmeyen ve uygulamalarında parçalayan, bölen ve de kutuplaştıran Demokrasi”dir. Çünkü siyasiler iktidarda kalmak ya da iktidardan indirmek için her şeyi bir süre sonra mubah saymaya başlamaktadırlar. Mevlana’nın “Mevki makam isteği, şehvet arzusundan 40 kat daha fazladır” diye bir söz var. Bu günkü sistem insanları bir süre sonra “Toplumcu” olmak yerine “egoist” olmaya doğru yöneltmektedir. Demokrasi insanların menfi yönlerini öne çıkartmaktadır.

Kamplaştıran değil, birleştiren

-Demokrasiden vazgeçmeyi mi öneriyorsunuz?

Ben demokrasinin yeniden yorumlanması gerektiğine inanıyorum. Çünkü bugün birçok ülkede demokrasinin adı var, ancak uygulamalarda çok ciddi farklılıklar var. Bizim şartlarımıza ve de bizi biz yapan milli ve manevi değerlerimize uygun yani; bölen ve kamplaştıran demokrasi yerine barıştıran, uzlaştıran ve birleştirici unsurları uygulanabilir hale getiren bir demokrasi olmalı. Sisteme gelince: Biz, Batı’nın dayattığı ne demokrasi neden sistemleri kabul etmeye mecbur değiliz. Milli ve yerli modeller geliştirtmekten aciz olmadığımız ortaya koymalıyız. İşte Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni geliştirdik. Gelinen noktada aksaklıklar olduğu görüldü şimdi eksikliklerini gidererek Türk modeli yeni bir başkanlık sistemine geçmeliyiz. Var olan sorunlarımızı aşacak birleştirici, birlikte çalıştırıcı, her kesimin yönetime ortak olacağı bir yeni sistem bizi millet olarak gelecek asra taşıyabilir.

Bakınız bir toplum hiçbir zaman tek bir ideoloji ya da siyasi partiye mensup olamaz. Bu ilahi nizama da ters bir durumdur.  O zaman bir ülkede birlik ve beraberliği nasıl sağlayabiliriz? Herkesi içine alacak bir yeni sistemle. Her görüşün ve her ideolojinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki temsilcileri iktidara ortak olmalı, seçilenler sahip oldukları milletvekilleri oranında Yürütme’de yer almalıdırlar. Yani mecburi ve devamlı bir “MİLLİ KOALİSYON”.

-Cumhurbaşkanı nasıl seçilecek? Ve hükümeti kim kuracak?

Sistem konusunda eski sisteme dönelim demiyorum. Asla yeniden koalisyon kirli pazarlıklar dönemine dönemeyiz. Ancak, mevcut sistem revize edilmeli diyorum. Şöyle ki: Bugün olduğu gibi Cumhurbaşkanı seçimle seçilecek yetkileri yine geniş olacak. Pek tabidir ki partili olmayacak. Yine şu anki sistemde olduğu gibi hükümeti elbette Cumhurbaşkanı yani Başkan oluşturacak ancak bugünkü uygulamadan farklı olarak hükümeti sadece bir parti veya bir kesimden değil, Cumhurbaşkanı yetkisini kullanarak partilerin aldığı oy oranlarına göre hükümeti tüm siyasi partileri dahil etmelidir. Örneğin: Seçilen Cumhurbaşkanı kabinesini kurarken mesela: CHP’ye 5 bakanlık düşüyorsa, MHP’ye 4 bakanlık düşüyorsa, CHP’den 15 kişilik bakan listesi, MHP’den 12 kişilik bakan listesi alacak ve bunlar arasında seçim yapacaktır. 5 CHP’de, 4 MHP’den bakan atamış olacaktır. Kabine genelde Türkiye Büyük Millet Meclisi içinden seçilecektir.

Yeni bir seçim sistemi şart

-Bölücüler de kabinede olmaz mı?

“Bölen, parçalayan Demokrasi yerine yeni bir siyasi sistem” adlı kitabımda belirttiğim gibi Yüksek seçim kurulunun yanısıra bir yeni ‘kurum’ kurulmalıdır. Ya da Yüksek Seçim Kurulu içinde bir ayrı birim kurulmalıdır. Bugüne kadar ve şimdi de milletvekili olmak isteyenden istenen belgeler devlet memuru olmak isteyen bir memur adayından istenen belgeden daha azdır. Yani kişileri bütün yönleriyle başarıları ile meslekleriyle inceleme ve buna göre milletvekili adayı yapmaya yönelik bir değerlendirme yoktur. Bu yeni kurulun raporlarına göre Seçim kurulu ve siyasi partiler aday belirlemelerini yapmaları gerekir. Bu kurul uygun görmediği hiç kimse milletvekili adayı olmamalıdır. Bir de çok önemli olan bir husus vardır. Meclisimiz uzmanlar meclisi olmalıdır.

-Bu nasıl olacak?

Siz çok iyi bilirsiniz 1980 öncesinde bütün ülkücüler 9 Işık doktrinine dayanarak şöyle derlerdi: “Türkiye 6 sosyal dilimden teşekküldür. Her sosyal kesimden sayıları oranında mecliste millletvekili olmalıdır. Bu surette mecliste işçi, memur, işveren, esnaf, çiftçi, serbest meslek mensuplarının temsilcileri yer almış olur.” Hepimiz biliyoruz ki bir toplum, meslek sahibi olanların sayesinde yaşamını sürdürmektedir. İşçi olmasa, boyacı, tamirci olmasa, doktor, hemşire olmazsa, mühendis tekniker ve diğer meslek mensupları olmazsa biz rahat yaşayabilir miyiz? Hatta yaşayabilir miyiz? Hayır. O zaman bütün sosyal kesimlerden; bütün meslek sahiplerinden sayıları paralelinde bir meclis oluşmalıdır. Böyle bir meclis oluşmuş olsa, kanunlar nasıl geçer? Sorunlar nasıl çözülür? İşte uzman meclis topluma can veren bütün meslek sahiplerinin yer aldığı bir meclistir.

-Bu ana hatlarını çizdiğiniz siyasal sistemin gerçekleşme oranı zayıf değil mi?

Evet, ilk etapta herkes karşı çıkacaktır. Her yeni şeyde olduğu gibi burada da tepkiler olacaktır. Ama ülkenin kısa süre içinde birlik içinde olmaya ihtiyacı vardır. Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Bahçeli ve diğerleri bir araya gelip bu sistemin gerçekleşmesini sağlayabilirler. Halka sormayı deneyebilirler. Halk oylaması yapılabilir. Ben şu anda endişeliyim. Hani söz sırası geldiğinde söylediğimiz “Tarihten ders alınsaydı, tarih tekerrür eder miydi?” sözü bunun için çok önemli bir uyarıdır.