Soru: Akademik ünvanlar dışarıda kullanılsın mı, kullanılmasın mı?

Çakmak: Akademik ünvanlar dışarıda kullanılsın mı, kullanılmasın mı önemli, ancak ondan çok daha önemli ve öncelikli bir an evvel halledilmesi gereken üniversite meseleleri var. Üniversiteler ürünlerini boşa/çürüğe çıkaran  bir fabrika gibi yapısından bir an evvel kurtarılmalı. Burada bir kısım arkadaşlar, Yunus hocam da dikkat çekti: Bilim ve araştırma politikası hayata geçirilmeli. Araştırmaya yön ve hedef verilmesi meselesi çok daha önemli. Üretici arkadaşlar altını çizdi; bürokrasi gelişmeye engel oluyor. Müteşebbisin önüne dikiliyor. Acentalar bürokrasiyi kuşatmış;  adeta  teslim almış. Türkiye'de kurumların bağımsız hale geleceği, vesayetten kurtulacağı yeni yapılanmalara ihtiyaç var.                                    

Soru: Sizce yüksek öğretimde hangi konular düzenlenmeli?

Çakmak: Bence Yüksek Öğretimde düzenlenmesi gereken konuların başında 'araştırmaya hedef' verilmesidir. Raflarda kalacak tez ve proje çalışmalarına son verilmesidir. Çünkü bu konularda genelde zihinler  karışık.        Türkiye uçak üretimine araba üretiminden önce başlamış. Hatta  1927'lerde  uçak üretimine başlandığına dair kayıtlara rastlıyoruz. 1950'li yıllara kadar toplam 351 adet uçak üretmiş. Ve bu uçakların bir kısmını da Hollanda ve Danimarka'ya ihraç etmiş. 1950'li yıllarda üretim durmuş.

Soru: Türkiye'deki uçak üretimini kim durdurdu?

Çakmak: O yıllar Amerikanın etkisinin yoğunlaştığı yıllar.. Türkiye geçmişte uçak üretirken kendi çizimiyle, kendi tasarımıyla yola çıkmış. Motoru da dizaynı da kaportası da kendisine aitmiş. Sonra ne olmuş?  “Ne gerek var canım biz bunları size ucuz fiyatla veririz” denilmiş. Zamanın politikacıları bu baskılara boyun eğmiş. Yetkililerimiz  caydırılmış. Uyutma politikaları etkisini göstermiş. Ta bugünlere gelmiş.

Soru: Selçuk Bayraktar'ın çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?

Çakmak: Bir Selçuk Bayraktar çıkmış. İHA'ların SİHA'ların PKK mücadelesinde Suriye'de Libya'da aldığı sonuçları hep birlikte görüyoruz. Selçuk Bayraktar'ı bugünlerde hangi güç linçe tabi tutuyorsa, Nuri Demirağ'ları engelleyen de aynı güçlerdi. Kökü dışarıdaydı. Türkiye'de bazı kurum ve medya gibi Türkiye'nin gelişmesinin önünde frenleme görevi  verilmiş. Bazı partiler de aynı işi yapıyor. Öncelikle bizim bu engelleri aşacak bürokrasiye Anayasal yapılanmalara ihtiyacımız var. Kişilikli insan yetiştiren milli ve yerli okullarımızı kurabilmeliyiz. Tarih öncelikle doğru anlatılmalı. Her şey birbiri ile bağlı olduğundan, birini çözüp diğerini yapmadığınızda sorun çözülmüyor. "Satın alınabilen" ve  menfaatini her şeyin önünde tutan insan yetiştiren eğitimle en güzel sistemler çözüm olmuyor. Selçuk Bayraktar’ın arkasında himaye ve destek olmasaydı, yada üniversiteye bağlı olarak çalışsaydı, bu neticeleri alabilir miydi? Zannetmiyorum.  

Soru: Üniversitelerde alınan tedbirler neden meyvesini vermiyor?

Çakmak: Bu ülke insanı daha sonra  krizlerle boğuşturularak, darbelerle, son olarak parelel yapılanmalarla uyutuldu Bu yüzden de hangi tür araştırmalar yapacağını, nereye gideceği konularını konuşamadı. Kalkınmanın öncüsü üniversite ve eğitim ve buluşçuluğa dayalı kalkınma unutturuldu. Yeni yeni konuşuyoruz. ARGE ve inovasyonv lügatlarımıze yeni yeni giriyor. Gerek hali hazırda geçerli olan bilim kanunu ve YÖK ve üniversiteler kanun darbe anayasasının ürünü olduğundan alınan tedbirler meyvesini vermiyor. Bu  yasalar göre hangi tür konularda doktoralı bilim adamları yetiştireceği de belirlenmesi gerekmiyor. Tez konuları gelişigüzel vermeye devam ediyor.            

Soru: Türkiye'de bilim ve araştırma siyaseti var mı?

Çakmak: Bir bilim ve araştırma siyasetimiz olsaydı ülkemizdeki bilim potansiyelini ülkenin gelişmesi için kullanacak mekanizmaları kurabilirdik. Böyle mekanizmalar kurmayınca da bunca üniversitelerinizin ve araştırma merkezlerinizin olması bir şey ifade etmiyor. Yeni yeni Teknoparklar, Teknomerkezler, yeni yeni proje destekleri ihdas etmeniz, her yerde üniversite açmamız sonucu değiştirmiyor. Üniversitelerde önemli potansiyeller, iyi araştırma gruplarının olması da sonucu değiştirmiyor. Üniversite  potansiyellerini topluma yansıtan mekanizma ve sistemler kurmanız önemli olan. Aksi halde potansiyeller olduğu yerde kalıyor.  

Soru: Peki çözüm yok mu?
 
Çakmak: YÖK sisteminde   akademik aşama ve yükseltmelerde neredeyse tek krterin temel kriterin makale sayısının esas olması, yayıncılığı bir oyun haline getiriyor. Yetkililere; bilim kurulundaki yetkililere soracağımız en doğru bir soru şu olabilir: Üretilen makaleler ve tezler ülkemizin hangi ihtiyacına cevap vermektedir? Yayınların çoğunluğu akademik aşama için yapılıyor. Yani  Bilimsel yayıncılık stratejimiz olmadığına göre  ülkemizin bilimsel bir hedefi ve stratejisi  de bulunmadığı ortada. Aslında biz her şeyi yayınlamakla ülkenin stratejik bilgilerini dışarıya  taşıyoruz. Üniversitenin araştırma enstitüleri, öncelikle yerel, yöresel problemleri ele alınmasını sağlayan bir araştırma mekanizmaları kurma çabası içine sokacak yeni bir yapılanmaya ihtiyaç var. Bunun için yerel ve bölgesel Ar-Ge birimleri ve firma yetkilileri ile yakın ilgi içine girmeye çalışacak, bölge taleplerini ve önceliklerine göre araştırma politikası oluşturmaya çabalayacak.  Öğretim üyeleri,  sanayici ve üreticilerle yakın diyalog ve bu alanda oluşturacağımız mekanizmalar sayesinde bölgesel problemlerin tez ve araştırma konularına yansıması sağlanacak.
 
Soru: Bilimsel makalelerden öteye nasıl geçeriz?

Çakmak: Sonuç olarak ülkemiz bilimsel makale sayıları yönünden son yıllarda önemli bir gelişme gösterdi. Ancak makalelerin atıf alması ve etki değeri yönünden dünya ortalamasının çok gerisinde yer almaktadır. Bugüne kadar niteliği düşük üretilen makalelerin bilimsel gelişmeye ve ülke ekonomisine katkıda bulunmadı.  Daha çok akademik aşamaya ve yükseltmeye yönelik olmuştur. Ülkemizin artık belirli bir doygunluk düzeyine gelmiş olan bilimsel makale üretme potansiyelinin artık nitelikli bilimsel araştırma ve özellikle hedefli projelerle çalışmaya vermelidir kendini.  ULAKBİM Türkiye'nin genel potansiyelini ve dünyadaki yerini gösteren resmini açık olarak göstermektedir.  Bundan sonra karar vericilerin adım atması gerekiyor. Yeniden aynı soru: Türkiye'nin Bilim politikası var mı? Bu sorunun cevabını sanırım çoğumuz biliyoruz.