Müslüman işveren, çalıştırdığı personeline karşı her yönüyle sorumlu konumda olması gerekir. O, bu yönüyle personelinin sadece meslekî değil aynı zamanda iş ahlâkını geliştirme konusunda da eğitimci (sosyal pedagog) durumundadır. Bu bağlamda şuurlu bir Müslüman işveren, hangi dinden veya ırktan olursa olsun bütün çalışanlarının insan ve şahsiyet haklarına saygı göstermek mecburiyetindedir. Bu durum, personelinden herhangi birisinin işini ihmal etmesi veya görevini layıkıyla ifa etmemesi durumunda da geçerli olan şer’i bir hükümdür. Böyle durumlarda hiçbir işveren, işçisine karşı keyfince bazı cezalar uygulayamaz. Hele hele bir hata yüzünden personelinin fizikî ve manevî varlığını, onurunu ve haysiyetini yaralayan bir eylemde bulunamaz. Ücretli personeli veya işçisi de olsa kul haklarını ihlal eden bir Müslüman, günahkârdır.

Kul hakkı, her şeyden önce gelir ve imanın en önemli ölçütlerinden birisidir. Kul hakkına riayet etmeyen ve işçisine kendi nefsine göre ceza vermeye kalkışan Müslüman bir işverenin dindar olduğu çok şüphelidir. Dindarlık, asıl toplum ve çalışma hayatında kendisini gösterir. Kaldı ki iş ahlâkı, ne kadar çok bir işçi için geçerli ise işverenin de buna riayet etmesi gereken manevî bir ölçüdür. Personeline karşı güçlü ama sorumlu konumunda olması hasebiyle belki de bir işveren, iş ahlâkı konusunda daha hassas olmalı ve bütün personeline yönelik âdil ve lütufkâr olmalıdır. Bir işveren, zayıf konumunda olan personeline karşı ne kadar gaddar davranırsa Allah’ın merhametini hem dünyada, hem de ahirette o nispette daha az görür. Nitekim Peygamberimiz (sav), idareci pozisyonda olan bütün insanları bu konuda şu sözleriyle uyarmaktadır:

“Bir idareci (işveren), emri altındakilerini (işçilerini) aldatıp hıyanet (haksızlık) ederse, Cehennemdedir.” (Camiü’s-Sâğîr; C. 2; Nr. 1618: 760).

İdeal Bir İşverenin Özellikleri

Müslüman işveren, hem Allah’ın huzurunda, hem de işçilerinin arasında sevilen bir ‘patron’ olmak istiyorsa, kibirden, gururdan, böbürlenmekten ve yerli yersiz ceza vermekten uzak olarak kendi işyerindeki işçilerine karşı her hususta hakkaniyet ölçülerine göre hareket etmelidir. Müslüman bir işveren, aynı zamanda bir idareci/eğitimci konumundadır ve dolayısıyla işçilerin hak ve taleplerini gözetmekle yükümlü ve onların meslekî/ahlâkî gelişimlerinden sorumludur. Bunun için işçi çalıştıran işverenlerimize şu tavsiyelerde bulunmak isterim:

  • Örnek Müslüman işverenler, işyerinde personelin sadece insan onuruna yaraşır uygun bir iş ortamında çalışmalarının temelini sağlamaz, bunun yanında çalışanın emeğinin karşılığı olarak ücretini zamanında öder. Fazla mesai yapıldığında “personelin alnındaki teri korumadan” yani geciktirilmeksizin anlaşmalara uygun ve adilane bir şekilde fazla ücret ödenmelidir. Ödenmeyen, kısmen ödenen veya kasten geciktirilmiş olarak ödenen ücretler, yarın mahşerde bir dava konusu olarak işverenlerin karşısına çıkacağı unutulmamalıdır.
  • İdeal işverenler, çalışanların meslekî, pedagojik ve manevî ihtiyaçlarının karşılanmasına yardımcı olmalıdır. Dolayısıyla her inanç grubuna yönelik işletme içinde ibadet yerleri açılmalı ve (birlikte) ibadet etme imkânları sağlanmalıdır.
  • Müslüman işverenler, çalışma hayatında sosyal barışı ve dayanışmayı temin edebilmek için, işin mahiyeti ile ilgili yani insan niçin ve kimin için çalışır gibi sorulara cevap vermede manevî/dinî kaynaklara da başvurmalı ve çalışanların gönül dünyalarına uygun fıtrî çalışma sistemlerini endüstriyel demokrasi yani işçilerin kararlara katılma hakkı çerçevesinde oluşturmalıdır. Böyle bir yaklaşım, çalışanı tembelleştirmez tam aksine onun fizikî, sosyal, zihnî ve manevî kapasitesini güçlendireceğinden kurumun örgütsel performansını da artıracaktır.
  • İşyerinde vefat eden (kaza geçiren) personel veya yakınları için cenaze merasimi ve(ya) taziye ziyaretleri yapılmalıdır.
  • Dinî ve özel günlerde (Ramazan aylarında) esnek çalışma imkânları ve(ya) personele isteğe bağlı olarak izin günleri verilmelidir.
  • Kandil geceleri gibi kutsal günlerde işçilere ve aile fertlerine sürpriz hediyeler verilmelidir. Ne güzel buyurmuş Allah’ın Resulü (sav): “Hediyeleşiniz. Çünkü hediye, sevgiyi katlar ve kalplerdeki kinleri giderir.” (Camiü’s-Sâğîr; C. 2; Nr. 1812: 837). Hediyelerle sevindirilen işçilerin işverene karşı kin beslemeleri mümkün değildir. Gerçek paydaşlık şuuru, güçlü durumda olan işverenin cömert davranması ile ancak gerçekleşebilir.
  • Ramazan ayında oruç tutan personele ücretsiz iftar sofraları hazırlanmalıdır. Çünkü Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Birbirinize yemek götürmekle hediyeleşiniz. Çünkü bu rızıklarınızda genişlik sağlar.” (Camiü’s-Sâğîr; C. 2; Nr. 1811: 837). İşverenin maddî durumu müsait ise işçilerine her gün ücretsiz yemek vermelidir. Allah, böyle cömert işverenin rızkını daha da artırır.

Velhasıl

İşçi çalıştıran ve dolayısıyla idareci/sorumlu konumunda olan Müslüman bir işveren, kendi şahsına iyi niyet besleyip gayret gösterdiği kadar işçileri için de iyi niyet besleyip onların hak ve hukukunu seve seve korumalıdır. İşçilerini kayıran, onlara merhametli ve şefkatli davranan örnek bir idareci ve(ya) işveren, kıyamet gününde Allah’ın adaletine ve merhametine güvenmelidir. Çünkü Peygamberimiz (sav), böyle güzel ahlâklı idarecileri (işverenleri) övmekte ve onlara şu müjdeyi vermiştir:

“Herhangi bir idareci (işveren), bir topluluğu (işçi kesimini) idare eder de, onlara karşı yumuşak davranıp şefkat gösterirse, Allah da Kıyamet Günü ona şefkatle muamele eder.” (Camiü’s-Sâğîr; C. 2; Nr. 1631: 766).

Ülkemizde çalışanlarının haklarını koruyan, onlara güzel muamelede bulunan böyle ideal işverenlerimiz var mıdır?