Independent Türkçe'den Canan Duman'ın röportajı...

Basında neredeyse Kovid-19'un intihar üzerindeki etkisine dair haberin olmadığı bir hafta geçmiyor. Sosyal medyada her gün yeni iddialar karşımıza çıkıyor. 

Kovid-19 salgınının derin zihinsel sağlık sonuçları oldu. Pandeminin ilk günlerinden itibaren intiharların artacağına dair derin endişeler oluştu. Salgın intihar vakalarının artışında beklendiği kadar etkili oldu mu? Şaşırtıcı bir şekilde dünyadaki araştırmalara göre Kovid-19 salgını sırasında intihar vakaları azaldı. Özellikle destek sistemlerinin iyi bir şekilde yürütüldüğü ülkelerde. Gerek dünyadaki gerek Türkiye’deki şimdiye kadarki kanıtlar, Kovid-19'un intiharlar üzerindeki etkisinin ne olduğunun veya olacağının anlaşılması için yetersiz olduğunu ortaya koydu.

Ardı ardına gelen intihar vakaları, intiharı güncel bir sorun olarak Türkiye gündemine soktu. İntiharların nedenlerine ilişkin olarak toplumun farklı kesimlerinden yapılan açıklamalar, bu sorunun tüm boyutlarıyla değerlendirilmeden, birtakım ezberlerle ele alındığını ortaya koyuyor. Ayrıca ruh sağlığı hizmetlerine erişim sağlama konusunda uyanık olmamız gerektiğine işaret ediyor.

Türkiye’nin intihar gerçeğini Türkiye Psikiyatri Derneği Krize Müdahale ve İntiharı Önleme Çalışma Birimi Üyesi Doç. Dr. Yunus Hacımusalar ile konuştuk.

SPOTLAR:

Türkiye’de 2020 yılı intihar verileri henüz açıklanmadığı için pandemiyle birlikte intihar vakalarının arttığını söylemek için erken.

Pandemi döneminde destek sistemlerinin iyi yürütüldüğü ülkelerde intihar vakaları azaldı.

Ülkemizde günde ortalama 9 kişi intihar sonucu hayatını kaybediyor.

İntihar girişimleri, tamamlanmış intiharlardan 10 ile 40 kat daha fazla.

Türkiye’nin ulusal intihar önleme politikasına yok. İntiharın nedenlerini ve alınabilecek tedbirleri daha çok konuşmaya ihtiyacımız var.

İntihar, dünyada en sık görülen 15 ölüm nedeni arasında.

İntihar girişimleri kadınlarda erkeklerden daha fazla görülüyor. Ancak erkekler intihar girişimlerinde daha ölümcül yöntemler kullanıyor.

Genel olarak evli olmak intihar için koruyucu faktör olarak değerlendirilirken, boşanmış ve bekar olmak riskin daha yüksek olduğu durumlar olarak karşımıza çıkıyor.

Yaş açısından genç erişkinlik ve yaşlılık dönemi intihar için riskli dönemler.

Türkiye’de intiharın payının ve yerinin yıldan yıla belirgin bir değişim gösterdiğine dair net bir bilgiye sahip miyiz? İntihar hızında belirgin bir artış olduğunu söylemek mümkün mü?

Türkiye’de intihar verileri Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) tarafından açıklanmaktadır. Türkiye’de 2019 yılında intihar sonucu yaşamını kaybeden kişi sayısının 3.406 olduğu, kaba intihar hızının yüz binde 4.12 olduğu bildirilmiştir.

2001 yılından beri açıklanan verilere bakıldığında intihar sonucu ölüm oranında belirgin bir değişme olmadığı söylenilir (Grafik 1, Grafik 2). Ancak kaba intihar hızı ile düzeltilmiş hesaplamalar arasında farklılıklar bulunmaktadır. İntihar hızını değerlendirirken verilerin istatistiksel hesaplama yöntemleri oldukça önemlidir. Dünya Sağlık Örgütü istatistiklerine göre, 2016 yılı Türkiye’de intihar hızı yüz binde 7,3 iken TÜİK'e göre yüz binde 3,88 olarak açıklanmıştır. Türkiye ile ilgili uluslararası verilere bakıldığında 1990 yılından beri intihar hızında belirgin bir artış olduğu söylenebilir. 1990 yılında intihar hızı yüz binde 5.5 iken 2017 yılında yüz binde 7.1 olarak bildirilmiştir ki bu %30 oranında bir artış demektir (Grafik 3). Ayrıca bazı ölümlerin adli süreçler, kültürel faktörler, damgalama gibi durumlardan dolayı intihar olarak bildirilmemiş olabileceği dikkate alınmalıdır.

Grafik 1: Türkiye’de intihar sonucu ölüm sayıları (Grafik TUİK verilerinden hazırlanmıştır)

Pandemiyle birlikte Türkiye’de intihar vakalarının arttığını söyleyebilir miyiz?

İntihar için koruyucu faktörler ve risk faktörleri arasındaki denge intihar hızını etkilemektedir. Pandemi ve diğer olağan üstü durumlar intihardan koruyucu faktörlerin azaldığı, risk faktörlerinin arttığı bir ortam doğurmaktadırlar. 2020 yılında bütün dünyayı ve ülkemizi etkisi altına Kovid-19 pandemisinin önemli sosyal ve ekonomik sonuçları olmuştur. Yıl içerisinde basına yansıyan haberler, pandeminin oluşturduğu ve halen devam eden olumsuz sonuçlar nedeniyle intihar sonucu ölümlerin artabileceği öngörüsünde bulunulabilir. Ancak ülkemizde 2020 yılı intihar verileri henüz açıklanmadığı için bu konuda kesin bir şey söylemek için erken.

Asıl konuşulması gereken hem fiile dönüşmüş hem de dönüşmemiş intihar fikrinin Türkiye’de ciddi bir sorun haline gelmesi mi?

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Dünya’da her yıl yaklaşık 800.000 kişinin intihar sonucu öldüğünü bildirmiştir. İntihar bütün dünyada en sık 15 ölüm nedeni arasında yer almaktadır. Bu sayı dünyada her 40 saniyede bir kişinin intihar sonucu yaşamını kaybettiğini göstermektedir. Ülkemizde günde ortalama 9 kişi intihar sonucu hayatını kaybetmektedir. İntihar girişimleri ise tamamlanmış intiharlardan 10 ile 40 kat daha fazladır. İntihar,  engellenebilir ölüm nedenlerinin de başında gelmektedir. İntihar girişimlerinin kişi, ailesi çevresi ve toplum üzerindeki etkileri dikkate alındığında intihar önemli bir halk sağlığı sorunudur.

En önemli intihar nedenleri neler? İntihar düşüncesi en çok hangi durumlarda şekilleniyor?

Çoğu zaman intiharın tek bir nedeni yoktur. Birçok etmen bir araya gelerek intihar davranışının ortaya çıkmasına neden olur. Ruhsal hastalığa sahip olmak intihar için önemli bir risk yaratır. Duygu durum bozuklukları (depresyon ve bipolar bozukluk), psikotik bozukluklar, alkol madde kullanım bozuklukları, kişilik bozuklukları intiharla en çok ilişkili olan ruhsal hastalıklardır. Ailevi, sosyal, ekonomik, ilişki sorunları gibi stres oluşturan çok sayıda etmen de intihar için önemli tetikleyicilerdir. Bu nedenle ruhsal hastalıkların erken dönemde saptanması, intihar riski olan bireylere uygun psikolojik ve sosyal müdahalelerde bulunulması önemlidir. Daha da önemlisi birincil düzey koruma olarak insanların intihara eğilimini arttıran risk faktörlerinin ortadan kaldırılması ve koruyucu faktörlerin artırılmasıdır.

Yıllara göre intihar vakaları incelendiğinde intiharları öğrenim durumu, cinsiyet ve medeni durumla ilişkilendirdiğimizde nasıl bir tablo ortaya çıkıyor?

İntiharla ilgili bazı risk faktörleri vardır. İntihar girişimleri kadınlarda erkeklerden daha fazladır ancak erkekler intihar girişimlerinde daha ölümcül yöntemler kullanır. Genel olarak bütün dünyada intihar sonucu ölümler erkeklerde daha yüksektir. Ailevi, sosyal, ekonomik, ilişki sorunları gibi stres oluşturan çok sayıda faktör intihar için tetikleyici faktörlerdir. Genel olarak evli olmak intihar için koruyucu faktör olarak değerlendirilirken, boşanmış ve bekar olmak riskin daha yüksek olduğu durumlar olarak değerlendirilir. Eğitim seviyesi ile intihar arasında anlamlı ilişki bulmayan çalışmalar olsa da genel olarak eğitim seviyesi düştükçe intihar riskinin yüksek olduğu kabul edilmektedir.

Grafik 2: Türkiye’de kaba intihar hızı (Grafik TUİK verilerinden hazırlanmıştır)

Türkiye’de intihar yaşı düşüyor mu?

Bilimsel verilere bakıldığında 15-24 yaş aralığında yoğunlaşan intihar vakalarının Türkiye’de ve Dünya’da benzer olduğunu görmekteyiz. İntihar riski genç erişkinlik ve yaşlılık döneminde en yüksektir. İntihar bu yaş grubunda en sık ikinci ölüm nedenidir. Yaş açısından genç erişkinlik ve yaşlılık dönemi intihar için riskli dönemlerdir.

Türkiye’nin ulusal bir intiharı önleme politikasına ihtiyacı var. İntihara özel destek hatları (online), yüksek yerlerde güvenlik tedbirleri, intihar araçlarına ulaşımın azaltılması, ateşli silahlara kısıtlama gibi. Genel olarak gelişmiş ülkelerde ulusal anlamda intiharı önleme politikaları uygulanmaktadır. Ulusal intihar politikası olan ülkelerin örneğin Kanada ile Norveç, İsveç gibi kuzey Avrupa ülkelerinin uzun yıllardır intiharı belirgin bir şekilde azalttığını söylemek mümkün. İntiharın nedenlerini ve alınabilecek tedbirleri daha çok konuşmaya ihtiyacımız var.

Doç. Dr. Yunus Hacımusalar

Salgının ruh sağlığımız üzerinde kalıcı bir etkisi olmasını bekliyor musunuz?

Pandeminin ilk dönemlerinde yaşanan belirsizlik, hastalığın seyrinin bilinmesi, etkin bir tedavi yöntemi ve aşının olmaması, bilimsel verilerin azlığı yoğun bir kaygıya neden olmuştur. Pandemi nedeniyle kısıtlamalar, sosyal çevrenin daralması, hastalığa bağlı kayıplar, buna bağlı yas süreci, kişilerin yaşadığı ekonomik zorluklar, işlerini kaybetmesi gibi çok sayıda faktör kişilerin ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkiler oluşturmaktadır. Ülkemizde ilk görülen vakaların üzerinden yaklaşık 15 ay geçmesine rağmen vaka sayılarının son günlerde belirgin artması nedeniyle tam kapanma adı altında kısıtlama tedbirleri yeniden uygulanmaya başlanmıştır. Bu durum biraz önce tanımlanan sorunların tekrar yoğunlaşacağını gösterebilir. Sonuç olarak pandeminin ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkilerinin olması beklenir ancak bu etkilerin kalıcılığını zaman içerisinde değerlendirmek daha uygun olacaktır.

Türkiye’de pandemiyle birlikte antidepresan kullanımında bir artış var mı?

2020 yılında Türkiye’deki antidepresan satışlarında yaklaşık yüzde 9.6’lık artış oldu. Pandemi anksiyete bozuklukları, depresyon gibi hastalıklarda artışa neden olabilir. Ancak antidepresan satışlarındaki artış, direkt olarak ruhsal hastalıkların oranının arttığı yorumu için yeterli bir veri değil. Bunun başka verilerle desteklenmesi gerekir. Ülkemizde zaman içerisinde ruh sağlığı hizmetlerine başvuruda bir artış görülmektedir. Damgalamanın olmamasından kaynaklı her geçen yıl psikiyatri hastalarının başvurusu artmaktadır. Bu ruhsal hastalığı olan bireylerin yardım arama davranışında artış ile ilişkili olabilir. Ayrıca pandemi öncesinde antidepresan ilaç kullananların pandemi nedeniyle sağlık kuruluşlarına başvuruda bulunmadan ilaçlarını kullanmaya devam etmeleri ve daha önce tedavi kullanmayanların tedavi için başvuruda bulunmaları gibi çok sayıda faktör bu artışa neden olabilir.

Bu dönemde kimler tükenmişlik sendromu açısından daha fazla risk altında? Önlem alınmazsa nasıl sonuçlar doğurabilir?

Tükenmişlik sağlık, eğitim, güvenlik, sosyal hizmetler başta olmak üzere yüz yüze iletişim gerektiren hizmet sektöründeki çalışanlarda çok daha belirgin biçimde ortaya çıkan ve çalışma yaşamındaki etkileşimlere karşı geliştirilmiş olan psikolojik ve fiziksel bir tepkidir.  Tükenmişlik, duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve kişisel başarısızlık hissi ile seyreden bir sendromdur.

Tükenmişlik kavramı 1970’li yıllara kadar dayanmaktadır. Tükenmişliğe yol açan etmenler çalışma ortamından kaynaklanan ve bireyden kaynaklanan nedenler olarak ikiye ayrılabilir. İş yerinde karşılaşılan problemler, sağlık problemleri, demografik değişkenler (yaş, eğitim vb.), vardiyalı sistemle çalışmak, uzamış çalışma saatleri, iş yükünün ağır, günlük çalışma süresinin uzun olması, çalışma koşullarının olumsuz olarak algılanması risk faktörleridir ve tükenmişlik düzeyini etkilemektedir.

Tükenmişlik kişide fiziksel, ruhsal ve davranışsal sorunlara neden olabilir. Kronik yorgunluk, uyku bozuklukları, kilo kaybı ya da aşırı kilo alma, baş ağrıları, alerjik durumlar, vücut direncinin düşmesi ile hastalıklara ve enfeksiyonlara yatkınlık, sindirim rahatsızlıkları ve kalp damar sistemi belirtilerini arttırabilir ya da hastalıkları tetikleyebilir. Ruhsal yönden depresyon, kaygı, uyku bozuklukları, dikkat, konsantrasyon bozukluğu, unutkanlık, sinirlilik, başarısızlık ve suçluluk duygusuna neden olabilir. 

Tükenmişlik sendromunu aşmak için hangi önlemler alınmalı?

Genellikle bireysel, kurumsal ve sistemsel etmenlerin rol oynaması ile ortaya çıkan tükenmişlik, daha çok sistemsel bir sorun olarak ele alınmalıdır. Hem bireysel, hem organizasyonel değişiklik ve düzenlemeleri gerektirir. Tükenmişlik sendromuna çok sayıda faktör neden olabileceği için mümkünse neden olan etmenleri azaltmaya çalışmak gerekmektedir. Devlet ve iş yeri yönetimi kademelerinde ödül kaynaklarının arttırılması, uzun çalışma saatlerinin azaltılması, kişilerin görev tanımlarının net olması, düşük ücret sorunun giderilmesi, tatil ve sosyal aktivite olanaklarının arttırılması, personel yetersizliği sorununun giderilmesi, çalışanların bireysel ihtiyaçlarının karşılanması, alınan kararlara katılımının sağlanması, dinleyen değer veren ve adaletli bir yönetim anlayışı  çok önemlidir.

Tükenmişlik sendromunu azaltmak için mutlaka kişiye özel bir değerlendirme yapmak gereklidir. Ancak yine de genel bazı önerilerde bulunulabilir.

Bireysel anlamda çalışılacak işin zorluk ve risklerinin öğrenilmesi, tükenmişliğin ne olduğunun bilinmesi, belirtilerinin tanınması, birey olarak sınırlılıklarımızın olduğunun bilinmesi, iş dışı yaşam alanlarında kişinin kendini geliştirici etkinliklerde bulunulması, hobiler ve sosyal ilişkilerin geliştirilmesi, mümkün olduğunca tatil ve dinlenme olanakları sağlanması önemlidir.  Bu öneriler hem kişisinin ruhsal yönden kendisini iyi hissetmesine hem tükenmişlik sendromunu azaltmada yardımcı olabilir. Uyku düzeninin korunması, uyuma ve uyanma saatlerine dikkat edilmesi, düzenli fiziksel egzersiz oldukça önemlidir. Genel olarak nefes ve gevşeme egzersizleri kişilerin kaygılarının ve gerginliğini azaltılmasında yardımcı olabilir. Pandemi döneminde fiziksel yakınlaşma imkânı kısıtlı olsa bile kişilerin kendilerine destek olabilecek kişilerle sürekli iletişim içerisinde olması, sorunlarını paylaşması arkadaş ve aile ilişkilerinin geliştirilmeye çalışılması çok önemlidir. Meslek gruplarına özel tükenmişlik nedenlerinin yöneticiler tarafında saptanarak bunları azaltmaya yönelik tedbirlerin mutlaka alınması gerekir.