Ümmet Vakfı, 2019 yılında Kudüs’te yaşananları, bir rapor halinde geçtiğimiz Pazartesi günü basınla paylaştı.

Bu sayede, her şeyden önce “İyi ki, içimizde, korunmasında muvaffak olamadığımız ecdat emanetlerinin birinde olup bitenleri takip eden ve onları kamuoyuna ileten birileri var” söyleyişine muhatap olarak, azmini bir kez İslam mülkü olduktan sonra, neye maruz kalırsa kalırsın bu niteliğini asla yitirmeme hükmünden alan önemli hizmetlerin varlığına tanık olduk.

Nitekim, “Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya hizmet için, Müslüman alim ve aydınların teşvik ve destekleriyle Kasım 2013 yılında kurulan Ümmet Vakfı”nın “İslam ümmetinin ortak davası olan “Kudüs ve Mescid-i Aksa’yı savunma davası”nın sözde kalmadan hal diline geçmesini sağlamak, bu minval üzere hareket etmek ve çaba göstermek” şeklinde tespit edilen miyonuna da aynıyla yansımış söz konusu çaba.

Elbette Ümmet Vakfı, İngiliz, Amerikan ve Yahudi işgalinin şu ağır şartlarında Kudüs’lü Müslümanlara en azından sağlıklık, eğitim ve ekonomi yönünden hizmet ederek, Kudüs’ün savunmasına sosyal katkı sağlamak maksadıyla kurulan tek vakıf değil. Ancak, bir çoğumuzun canını da vermede hiç tereddüt etmeyeceği bu savunmayı, kendileri adına sürekli büyüyen bir can yongasına dönüştürmek isteyenlerin varlığı da maalesef inkar edilemez.

Ümmet Vakfı’nın farkı, işte tam burada ortaya çıkmaktadır. Bu esasta, isimlerinin zikredilmesine bile müsaade etmeyen bir grubun oluşturduğu Ümmet Vakfı, Kudüs’e yönelik hassas bir rasatla, olan bitenleri, Kudüs ve Kudüslüler adına yapılası gerekenleri izliyor ve ifa ediyor. Temenni edelim ki, gelecekte de bu grubun halis niyetlerinde bir bozulma, hasbi gayretlerinde bir bulanma olmasın.

Ümmet Vakfı’nın raporuna gelince:

“Yüzyıldır huzurun ve bereketin şehri Kudüs maalesef, işgalci rejimin haksız ve hukuksuz tecavüzleri yüzünden hüzün, gözyaşı ve zulüm ile anılmaya devam ediyor. Daha düne kadar bütün insanlığın ortak mirası olan Kudüs, bugün Siyonizm işgali altında açlığın, sefaletin, haksızlığın ve ölümün kol gezdiği bir belde haline gelmiştir” tespitleriyle, Kudüs’ün işgal şartlarının çerçevelendiği raporda, Kudüs’ün ilahi esaslı üç büyük dinin ortak mekanı olmasından hareketle, ilgili emanet sorumluluğunun İslam özelini de aşan bir yönünün bulunduğu belirtilerek haksız tutuklamalar, öldürmeler, Beytülmakdis’e yönelik işgaller, eğitim ve ibadet haklarına mahsus kısıtlamalar, şahsi mekana yönelik tecavüz ve tahripler ile sivil toplum kuruluşlarına mahsus baskılar, yasaklamalar sayılarla ve önemli değerlendirmeler eşliğinde veriliyor.

Buna göre örneğin, 2019 yılında Kudüs’te 531’i çocuk, 94’ü kadın ve 1.453’ü yetişkin erkek olmak üzere, toplam 2.078 kişi hak ve özgürlük ihlallerine maruz kaldıkları bildiriliyor.

Burada şu hususu belirtmemizde yarar var: Rapordaki söz konusu veriler, sadece Kudüs’e mahsustur. Kağıt üstünde Filistin Özerk Yönetimi’ne ait görünen el-Halil ile Beytlehem şehirlerinde de pervasızca at oynatan işgal güçlerinin sergilediği gasplar, yıkımlar, cinayetler... rapora dahil değildir. Gazze ve Batı Şeria’da, hayatın tüm alanlarına sirayet ederek, adeta kendi boğuculuğuyla giderek sıradanlaştırılan İsrail işgalinin ürettiği ferdi ya da toplumsal sonuçlara da haliyle yine bu raporda yer verilmemiştir.

Bu bakımdan, örneğin 7 kişi olarak rapora işlenen şehit sayısı tek haneli rakam olmasına da bakılarak makulleştirilemez, zira bunların bir akşam vakti çocuklarına bisküvi almak için Aslanlı Kapı’dan çıkıp, yaklaşık yirmi metre ilerideki bakkala doğru yürüyen sağır ve dilsiz bir annenin “dur” ihtarına uymadığı gerekçesiyle işgal güçleri tarafından şehit edilmesine benzer şekillerde gerçekleştirilmiştir.

2019 yılında Kudüs’te Filistinlilere ait 173 evin yıkıldığı, 355 Müslümanın Beytülmakdis’e, 44 Müslümanın Kudüs’e girişlerinin yasaklandığı, 5 sivil toplum kuruluşunun nedensiz olarak kapatıldığı ve buna karşılık 29.610 Yahudinin İşgal güçlerinin koruma kalkanı içinde Beytülmakdis’e sokulduğunun bilgisi de mezkur raporda yer alıyor.

Bu iç karartan bilgilerden sonra, Ümmet Vakfı’nın onca olumsuzluğa ve engellemeye rağmen, 71 eğitim projesi ile 96.656; 27 sosyo-ekonomik proje ile 39.721; 3 sağlık projesiyle 3.922; mübarek alanlarda ise 43 proje ile 322.367 kişiye ulaştığı bildiriliyor ki, bunlarla Kudüs’teki Müslüman nüfusun neredeyse tamamına ulaşıldığı anlaşılıyor.

Ümmet Vakfı’na, Kudüs’te halis bir niyet ve gayretle gerçekleştirdiği hizmetlerden dolayı teşekkür ediyor, o hizmetlerin Müslümanların katkılarıyla bereketlenmesini temenni ediyorum.