Geçen hafta, yeniakit.com. tr ve ona bağlı sosyal medya hesaplarından canlı olarak yayınlanacak bir programda Şaban Ali Düzgün’ü konuk edeceğimi söylemiştim. Şaban Bey, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğr. Üyesi ve Kelam Ana Bilim Dalı Başkanı... Programı yaptık. Bence çok güzel ve faydalı bir program da oldu. Ayrıntılarına belki başka bir yazıda girerim. Programın videosu, Yeni Akit’in YouTube sayfasında var. İsteyenler bulup izleyebilirler.

Başka bir şey söylemek istiyorum.

İzleyicilerden biri konuğumla ilgili gönderdiği mesajda diyor ki: Cübbeli bu adam için uyarıyor, milleti zehirleme, kimdir, nedir, ne der, cübbeli ne diyor bir bak.”

Bir başkası “Aklınızı başınıza alın, bu tür adamları bir daha çıkarmayın sakın” diyor..

Değerli okurlar burada çok tanıdık bir mantalite var…

Bu mantaliteyi çok iyi tanıyorum. Hayatımın her döneminde bu ve benzeri şekilde çalışan kafalarla karşılaştım, yeri geldi onlarla mücadele ettim. Bir konunun, özellikle de bu konu din ise, tek bir otoritesi vardır bu mantaliteye göre. Bu bir kişidir, söyledikleri mutlaktır ve siz de bir şey söylemek istiyorsanız en iyi ihtimalle onun söylediklerini tekrar etmek durumundasınızdır.

Kafa böyle çalışınca adam söylediklerinde haklı oluyor. Çünkü Cübbeli o kişiyle ilgili endişesini ima etmiş bir kere. O öyle söylediğine göre, kendisine Müslümanım diyenlerin yorum hakkı olur mu hiç? Tek hakikat vardır bu adamlara göre o da kendileri nerede duruyorlarsa oradadır! Hakikat bir gölge gibi o adamları takip eder, dolayısıyla aklı ermezler olarak onları takip etmemiz, ne derlerse harfiyen yerine getirmemiz gerekir.

Çok uzatmak istemiyorum…

Ülkemizde güçlü bir geleneksel temellere sahip böyle bir hakikat tekeli anlayışı var. (Sadece din alanında değil hemen her konuda bu tekel var maalesef) Ortodoksiyi oluşturan hocalar din adına sınırlar çiziyorlar ve farklı düşünenleri kolaylıkla o sınırların dışına atabiliyorlar. İşin hazin ve tehlikeli tarafı ise bunu Allah adına yapmaları!

“Cübbeli onun hakkında ne diyor bak”  diyen adamın kafasının arkasında böyle bir gelenek var. Tarihimizden aşina olduğumuz “Söyletmen vurun!” diye çok çirkin bir tabir vardır. “Söyletmeyin!” çünkü söyletirseniz insanlar akıllarını kullanmaya başlayabilirler. Söyletirseniz, ortodoks din adamlarının, din yorumu üzerindeki tekelleri kırılabilir. O yüzden söyletmemelisiniz, sakıncalı isimlerle karşılaştığınızda ne dediğine bakmamalı, onu anlamaya çalışmamalı, hemen yargılamalı, kınamalı, gerekiyorsa taşlamalısınız!

Başka bir yazıda geniş bir şekilde bahsetmek istediğim bir kitap var. Adı: Vicdan Zorbalığa Karşı Ya Da Castellio Calvine. Stefan Zweıg’in yazdığı bir monografi bu. Orada Kalvinizmin kurucusu olan Calvin’in adım adım nasıl bir din diktatörlüğü kurduğu anlatılır. Zweig kitabında bu durumu, “Cenevre’de sadece bir tek hakikate tahammül gösterilebilir ve Calvin bu hakikatin peygamberidir” der. 

Calvin, teslise inancın tek Tanrı inancına aykırı olduğunu söyleyerek kendisinden farklı düşünme cüreti gösteren M. Servet’i canlı canlı yaktıktan sonra özgürlükler hakkındaki fikirlerini söyler: “Calvin’e göre, herkese düşündüğünü söyleme özgürlüğü verilmez; çünkü bu, epikürcülere, ateistlere ve Tanrı’yı hakir görenlere yarar. Sadece hakiki doktrin (kendisininki) tebliğ edilmelidir. Bu nedenle sansür asla özgürlüğün kısıtlandığı anlamına gelmez. Aynı fikirde olmayan insanları susturmakla asla bir baskı uygulanmış olmaz; sadece haklı davranılmış ve daha yüce bir fikre hizmet edilmiş olur.”

Buradaki sorun sadece kişinin kendi yorumunun tek gerçek, geçerli yorum olduğunu düşünmesi değildir. Asıl sorun kişinin kendisininkinden başka tüm fikirleri zındıklık olarak görmesi ve onlara yaşam hakkı tanımamasında yatmaktadır. (Ahmet Yaşar Ocak’ın Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhitler kitabına bakılabilir bu konuda. Calvin’in benzerlerinin bu topraklarda nasıl nüfuz kazanarak düşünen insanları yok ettiklerini çok çarpıcı bir şekilde anlatır Hoca.)

Oysa Zümer Suresi 18. Ayet bize, “Onlar sözü dinler ve en güzeline uyarlar” diyor. Fakat hakikati Calvin gibi tekellerine aldığını düşünenler insanlara “sözü dinlemeyin” diyorlar.  Dinleyenleri kınıyor, güçleri yetiyorsa başkalarının dinlenmesine de mani oluyorlar. Bizim hiçbir şeyden endişemiz yok! İnsanların düşündüklerini söylemelerinden rahatsız olmayız. Bizim aklımız, muhakememiz var. Bırakın normalini, sözlerin en sıra dışı olanını bile dinleyeceğiz ve güzel olanına, makul olanına, akla uygun olanına uyacağız. Sesleri susturmak, tek bir yoruma, tek bir sese, tek bir bakış açısına hapsolmak demektir ki bu; koca toplumun tek tipleşmesine, katılaşmasına, mekanikleşmesine neden olur. Oysa Allah her birimizi diğerinden farklı yarattı.  Ben bu farklılığı korumanın, herkesin kendi farklılığını korumasının; hem Allah’ın yaratma şekline saygı duymak, hem de en değerli şeyimiz olan kişisel özgürlüğümüzü korumakla, aynı anlama geldiğini düşünüyorum. Dolayısıyla biz her konuda en güzelini bulana kadar, farklı düşünceleri okumaya da, dinlemeye de devam edeceğiz. Hakikat kimsenin tekelinde değil!