Rusya ve Amerika’nın dünya petrol rotaları üzerinde meydana gelecek ve dünya petrol akışını sekteye uğratacak bir sahte çatışması en çok kimi vurur? Çin ve AB dediğinizi duyar gibiyiz. Kim kazanır? Dünyanın en büyük petrol ihracatçıları arasında olan ABD ve Rusya mı?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Çin ziyareti öncesi ülkenin önemli yayın organlarından “Global Times” gazetesinde “Türkiye ve Çin: Ortak gelecek vizyonu olan iki ülke” başlıklı bir makalesi yayınlandı.

Bu makalede, yeni bir dünya sisteminin ortaya çıkmaya başladığı bu dönemde Türkiye ve Çin’e büyük sorumluluklar düştüğünü vurguladı Erdoğan.

Ülkemizde tartışılan birçok büyük altyapı projelerinin isimleri de zikredilerek “Kuşak Yol Projesi’nin Pekin ile Londra arasındaki bağlantıyı sağlama hedefine doğrudan katkı sunacağını” anlattı bu makalede.

Şu satırlar Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait:

“Asya’nın en doğusunda ve Asya’nın en batısında yer alan iki kadim medeniyete sahip olan Çinliler ve Türkler, tarihi İpek Yolu’nun koruyuculuğunu üstlenerek ticaret ve kültürel etkileşimin gelişmesinde insanlığa büyük katkı sağladılar.

Hâlen tek kutuplu bir dünyada yaşadığımız gibi bir yanlış anlayışın ürünü olan bu tehditler, dünya barış ve istikrarını da zedelemektedir.

Dünyanın çok kutuplu yeni denge arayışı içerisinde olduğu günümüzde bütün insanlığın ortak çıkarını gözetecek yeni bir uluslararası sistem inşasına ihtiyaç olduğu apaçık ortadadır. Bu yeni sistemin inşası sürecinde de insanlık tarihinin en kadim medeniyetleri olan Türkiye ve Çin’e tekrar büyük görevler düşmektedir.”

Çin gezisinden hemen önce G20 zirvesinde yapılan Trump – Erdoğan görüşmesi ise hepimizin mâlûmu.

Muhtemel bir Akdeniz çatışmasında önemli roller üstlenecek S-400 ve F-35 silah sistemleri meselelerinde Türkiye’nin duymak istediği şeyleri söyleyen Trump’ın dediklerini gerçekten ne kadar yapmak istediği, yapmak istese bile Amerikan derin yapılarının bunu yapmasına ne kadar izin vereceği başlı başına büyük birer soru işareti.

Türkiye S-400 meselesi üzerinden aylardır en zayıf noktası olan ekonomi cenahından sıkıştırılmaya çalışılırken, diğer taraftan terör örgütleri üzerinden mesajlar veriliyor.

Mesela Amerika’nın terör örgütü ISIS/DEAŞ’ın lideri Bağdadi çok uzun bir aradan sonra geçtiğimiz aylarda elinde ‘Türkiye haritası’ ile poz verirken Libya’da Amerika’nın başını çektiği Suud, BAE, Fransa ve Mısır’ın ortak terörist başı Hafter, Türkiye ve Türkleri tehdit edip bazı Türk vatandaşlarını rehin alıyordu. Amerika dahil tüm Batı’nın ve bazı Arap ülkelerinin PKK/PYD’ye silah ile birlikte uzman yardımı sağladığını duymayan kaldı mı?

Bitti mi?

Mevzu Türkiye ise mesele bitmez! Bu kez de Birleşmiş Milletler geçtiğimiz hafta YPG/PKK ile sözde çocuk askerler meselesi ile ilgili bir eylem planı imzalayıp terör örgütüne yasal zemin oluşturma derdine düştü.

LİBYA İLE MEB TEKRAR GÜNDEME GELİNCE

Geçtiğimiz haftalarda tekrar konuşulmaya başlanan Libya ile Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşması yapılması gündeme gelir gelmez Batının yıkım ajanı Hafter’in Türkiye’ye karşı tehdit ve söylemlerle piyasaya çıktığını gördük.

Böyle bir anlaşmanın Akdeniz’in batısını bu denizde aç köpekbalıkları gibi tüm donanmalarıyla devriye gezen Batılılara ve onların petrol şirketlerine nasıl dar edeceğini siz düşünün.

103 savaş gemisinin katılımıyla yapılan Mavi Vatan tatbikatını, 100 Kirpi ve Türk kurmay zekâsının savaşma yeteneğiyle Libya’da Türkiye’nin yaptıklarını görenler, uğradıkları hayal kırıklığıyla kuklalarının iplerini daha da gererek Türkiye’nin karşısına sürüyor.

KUZEY KIBRIS’A ASKERİ ÜS VE S-400 DERKEN DÜŞEN S-200

Akdeniz’de iyice artan gerginlik üzerine Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’ta askeri üs kurmaktan bahsedip S-400’lerle adayı korumasının gündeme geldiği günlerde “Suriye’den” İsrail uçaklarına karşı fırlatıldığı “varsayılan” bir S-200 füzesi Kuzey Kıbrıs’a düştü.

Birileri “buralar bir füzeyle vuruş mesafemizde” demek istiyor
olabilir mi?

Bu cümleden Suriye’yi kastettiğimiz zannına kapılmayın lütfen.

DENİZALTILAR SAVAŞI

Bu kadar haberin içinde geçen hafta Rus nükleer denizaltısı AS-12 Losharik’te yangın çıktı ve 14 kişi hayatını kaybetti. Putin’in deyimiyle içinde 7 tane birinci sınıf kaptanı olan, okyanusun 5000 metre derinliklerine inebilen bu gizli nükleer araçta meydana gelen “kaza” ile birlikte ABD Başkanının ortadan kaybolması ve Başkan yardımcısının acil koduyla geri çağrılması dünyayı bir anda paniğe sevk etti.

Bunların haricinde medyamızın aktarmadığı iki haber daha gündeme geldi aynı vakitlerde.

İsrail istihbaratı MOSSAD ile ilişkilendirilen Debka haber analiz sitesi Alaska’da bir Rus denizaltısının ABD denizaltısını vurduğunu bildirmiş.

Diğeri ise Arap denizinde (Pers körfezi)bu kez bir ABD denizaltısı İran denizaltısı sandığı Rus denizaltısını vurmuş. İlginçtir, haberin kaynağı olan CNN daha sonra bu twiti silmiş.

Denizaltı savaşları yaşandıkları yerler itibariyle çoğu zaman gizli kalmakta, gerçekler maalesef yıllar sonra, üzerinde yasaklar kalkınca arşivlerden öğrenilmektedir.

Doğru ya da yalan, dünyanın diken üzerinde olduğu bir sırada bu tür haberlerin ortaya çıkması her anlamda hayli ilginçtir.

AKDENİZ SAVAŞI ÇİN VE AB’Yİ BİTİRİR

Rusya ve Amerika’nın dünya petrol rotaları üzerinde meydana gelecek ve dünya petrol akışını sekteye uğratacak bir sahte çatışması en çok kimi vurur?

Çin ve AB dediğinizi duyar gibiyiz.

Kim kazanır?

Dünyanın en büyük petrol ihracatçıları arasında olan ABD ve Rusya mı?

İşte tam bu sırada “Almanya Savunma Bakanı” Ursula von der Leyen “Avrupa Birliğinin yeni lideri” olurken, Hong Kong’da milyonlar Çin’i protesto için sokaklara çıkıyor. Çin bu konuda İngiliz sömürgeci kafasını suçlarken, İngiliz donanması Cebelitarık’ta Suriye’ye petrol taşıdığını iddia ettiği bir İran süper tankerine el koyuyor.

Bir yandan AB ile yeni SWIFT ödeme sistemi geliştirerek İran’la ticaret yapmak için ABD yaptırımlarını delen İngiltere, diğer yandan ABD’nin ambargo talebini BM isteği imiş gibi uygulamakta.

Türkiye ile de ortak savaş uçağı geliştiren, Kıbrıs üslerine F-35 yığınağı yapmaya başlayan İngiltere’nin her daim, her tarafa oynama, “dostları değil, çıkarları olması” geleneğinde değişen bir durum gözükmemekte.

Ve 100 yıl sonra Türkiye, tüm ekonomik sorunlarına rağmen, Adriyatik’ten Çin seddine kadar bu oyunun içinde…