Malatya Film Festivali’nde Türkiye’nin ilk cinsiyetsiz ödülü verileceği açıklamasının ardından duyarlı yazarların ve Malatya halkının tepkisi sonucu Festival iptal edildi. Bu iptal haberiyle birlikte Film Festivalleriyle neler yapılmak isteniyor sorusu tekrar gündeme geldi. Malatya gibi muhafazakâr bir şehirde yapılan bu sapkınlıkla toplum nelere alıştırılmaya çalışılıyor sorusu soruldu. Ayrıca sorunun sadece bu seneye mahsus olmadığı Malatya Film Festivali’nde daha önceki yıllarda da LGBT ve terör yanlısı filmlerin gösterildiği iddia edildi. Biz de bu konuları ve daha fazlasını Uluslararası Sinema Derneği Genel Başkanı İhsan Kabil ile konuştuk.

Malatya Film Festivali “Cinsiyetsiz Toplum” açıklamasından sonra gelen tepkiler üzerine iptal edildi. Bu konuyla ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz?

- Malatya Film Festivalinde “Cinsiyetsizlik Ödülü” kategorisini sorunlu bulmaktayım. Genelde festivallerde “En İyi Erkek Oyuncu / En iyi Kadın Oyuncu” gibi ödüller mevcuttur. Normal olan da bu tarz bir yaklaşımdır. Kadın ve erkek cinslerinin rol yapma yetenekleri, karakter, film de ikna edicilik kıstasları bakımından belli bir değerlendirmeye tabii tutuldukları bir ödüllendirme yöntemidir.

Ama bunu cinsiyetsizlik başlığı altında ne olduğu belli olmayan, muğlâk bir ödül kategorisi eklendi. Bu insanın fıtratını zorlayabilecek düzlemlere itilebilir.  Beni kaygılandıran kısım burası. O yüzden klasik manada en iyi kadın veya erkek ödülü kategorilerinin daha anlamlı olduğunu düşünüyorum.

Festivallilerde LGBT filmleri ve terör yanlısı filmlerin gösterilmesine yönelik tenkitler yapılıyor. Bu hususta neler söylersiniz?

- Festivalleri düzenleyen grupların, kişilerin veya direktörlerin zihniyet dünyalarına bakmak gerekir. İnsan hangi dünya görüşü çerçevesinde hareket ediyorsa ve varoluş telakkisi nasılsa yaptığı işlerde bunun izlerini taşır. Festivallerin, LGBT ve terör yanlısı gibi yapımları hoş göstermesini ya da normalize etme yönünde ki belli tavırların sorunlu olduğunu düşünüyorum. Festivaller, LGBT’yi normalleştirmeye çalışıyor.

Genel insan duruşu, yönelimi, tavrı daha farklı yönde ve alanlarda cereyan ediyor ve etmeli. Yaşadığımız dünyada her türlü olgu mevcut. Bu da bir hayatın gerçekliği ne yazık ki ancak sanat eserlerinde ve kültürel çalışmalarda bunları genel geçer insanlık halleri gibi göstermek problemli bir yaklaşımdır. İnsanın yaratılışına ters düşmektedir. Dolayısıyla insanın yeryüzünde ki duruşuna ve varoluşuna daha sahici bir şekilde bakan, anlayan ve anlamlandıran çalışmaları desteklemek gerekir. Festivallerin, toplumsal sorumluluk çerçevesinde dikkat etmesi gerekiyor. Bir arada yaşamanın kurallarını, tarihten bugüne insanları ve toplumları bir arada tutan değerlerin göz önüne almaları en anlamlı olanıdır.

Sinemada LGBT lobisi neden bu kadar güçlü, ne yapmak istiyorlar?

- Sinemada LGBT lobisi aslında sanat ve kültür sahalarındaki durumuyla benzer bir nitelik taşıyor. Bu kavramı/hayat tarzını toplum içinde daha görünür kılmak için uğraşıyorlar. LGBT’nin  görünür olması kesinlikle problem teşkil ediyor. Bilhassa çocuklar için.

Özellikle 20 yıl önce sol kesim arasında bile bu “Burjuva Sapması” olarak nitelendirilirdi. Ve asla o alanlara girilmezdi. Bu sapkınlığın ayan beyan olması ve toplum nezdinde bir kesin görünürlüğe çıkması durumu, vahametli bir noktaya çıkarıyor. Ve sinema kitlesel bir sanat dalı olduğu için buradan bazı şeyleri kanıksatma amaçlı bir çaba görüyorum.

Anadolu şehirleri festivallere ayırdığı bütçeyle, yerel kültürü öne çıkaracak filmler yapsa daha kalıcı olmaz mı?

- Anadolu şehirlerinin yerel kültürü öne çıkaran filmlere destek olmaları çok iyi bir girişim olur. Kalıcı da olabilir. O şehirlerin insanından beslenen, tarihi değerlerini öne çıkaran filmler muteber çalışmalar olur. Çünkü Anadolu’da hakikaten çok büyük bir potansiyel yatıyor. Her şehrin kendi kültürünü ortaya koyan filmlerinin yapılması çok mühim.

Öte yandan festivallerinde yapılması da bir o kadar önemli çünkü her yıl dünyanın değişik yörelerinden çok nitelikli filmler çıkıyor. Bunların da keşfedilmesi lazım. Hem şehirlerin kendine has kültürlerinden beslenen filmlerin olması hem de yapıcı ve olumlu festivallerin gerçekleştirilmesi Anadolu’nun kültür hayatı bakımından muazzam bir tesiri olur. Çünkü sinema tüm sanatları kendi içerisinde barındıran bir terkip. Bu bakımdan etkisi daha farklı olacaktır.

Uluslararası Festivallerde Müslüman sanatçıların daha güçlü yer alması adına nasıl çalışmalar yapılabilir?

- Öncelikle Müslüman sanatkârların güçlü eserler meydan getirmeleri gerekiyor. Bunun içinde çok donanımlı olmaları, sinema dilini çok iyi bilmeleri, en yeni çalışmaları yakından takip etmeleri, sinemanın bugüne geldiği aşamayı çok iyi bilmeleri, avangard çalışmalardan haberdar olmaları gerekiyor. Bu anlamda hem sinema kültürünü hem estetik duruşu ve bakışı olan hem de senaryo konusunda çok güçlü, içi dolu eserler vermeleri lazım. Bunun için tabi bu sanatkârların desteklenmesi de gerekiyor. Çünkü sinema hâlâ ekonomik kaynak gerektiren bir çalışma sahası. Sponsorluklar ve destekler şart. Ardından Müslüman sanatkârlar, dünya çapında tanınmaya başlayacaktır.     

Uluslararası Festivallerde Müslüman sanatçılara yönelik çifte standart var mı?

- Uluslararası festivallerde Müslüman sanatkârlara yönelik maalesef zaman zaman böyle uygulamalar olabiliyor. Yine de önyargılı yaklaşmamak lazım. Sürekli olan bir durum değil ama bazen buna tanık oluyoruz. Festivalleri düzenleyen organizasyonların, zihniyetleriyle alakalı. Genelde yeryüzünde insanların sahip olduğu o zihniyet dünyası, hissiyat âlemi, entelektüel birikim maalesef, bu yöndeki çifte standartları ortaya çıkarıyor. Dünyanın önemli festivalleri de ne yazık ki bu zihniyetler tarafından yönlendiriliyor, kuruluyor, jüriler o şekilde oluşturuluyor. Dünyanın içinde bulunduğu konjonktürle ilgili bir şey.

Aslında Müslüman toplumlar ve sanatçılar, insanlığa yaraşır mesajlar verebilseler, şahsiyetli bir duruş takınsalar, bütün dünyaya örnek olabilseler zannediyorum ki festivallerin bu tutumu da değişecektir. Ve ön yargılarla da kırılacaktır. Ama gerçek şu an için bunun uzağında.

Sinemada Müslümanlar ne zaman istenilen seviyeyi yakalayabilecek?

- Müslümanlar hala arzu edilen seviyeye çıkabilmiş değiller. Lakin münferit gayretler olmuyor değil. Müslüman toplumlarda çok özel yeri olan filmler var. Türk dünyası, İran, Tunus, Cezayir, Bosna, Endonezya, Pakistan gibi yerlerden çok güzel yapımlar çıkıyor. Ama tabii bunlar genel sinema ortamında cılız sesler olarak kalabiliyor. İran’ı hariç tutuyorum. İran sineması kitlesel anlamda ciddi işler yapmakta.

Ama daha fazla bir sahiplenmeye ihtiyaç var. Hem İslam dünyasının kültür kurumları açısından yani resmi manada bir kurumsallaşmaya gidilmeli hem de özel kuruluşların desteklemeli. Bu bakımından daha atılacak adımlar var.

 Esasında çoğu Müslüman coğrafya da film festivalleri yapılmaktadır. Bu ağ bir nevi kurulmuş diyebiliriz. Bunları koordine edebilecek bir üstyapı gerekli. Bizler bunu Türk dünyası özelinde başlatıp, genişletmeliyiz ve bunu yaparken tüm dünyaya kucak açmalıyız. İnsan değerleri önemseyen çeşitli filmleri bu kapsama dâhil etmeliyiz. 

Son yıllarda öz değerlerimize hâkim gençlerin sinemaya yönelik yoğun ilgisi var, bu konuda ne dersiniz?

- Evet, son zamanlarda gençlerimiz sinemaya ilgi duyuyor ve kısa film alanında çok iyi eserlerde ortaya koyuyorlar. Birkaç isim verecek olursak Bekir Bülbül, Seyid Çolak, Murat Pay, Kaan Atilla Taşkın, Sinan Sertel, Nuray Kayacan, Ensar Altay bunlar önemli isimler ve gelecek vaat ediyorlar. Gençlerin yetişmesine dayanak sağlayacak yarışmalar da var. Siyer Vakfı’nın düzenlediği “Uluslararası Âlemlere Rahmet Kısa Film Yarışması” var. Onların düzenlediği Hasan b. Sabit film atölyesi var. “Kıssadan Hisse kısa Film Yarışması” var. Belediyelerin düzenlediği atölyeler var. Bu çevrelerin tabii ki de artması lazım. Gençlerin kendilerini her yönden donatması gerekli. Bu gençleri değerlendirmek ve sürekli bir iletişim ağında olmak da ayrıca önemli başka bir husus.

Yakın zamanda başlayacak olan Korkut Ata film festivali hakkında bilgi verir misiniz?

- “Korkut Ata Türk Dünyası Film Festivali” aslında benim çok uzun yıllara dayanan büyük bir rüyam ve projem diyebilirim. Bu festivalin neredeyse çeyrek asırlık bir birikimi var. Rahmetli yönetmen ve Profesör Tevfik İsmailov Bey ile Azerbaycan’da, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’yle başlattığımız Türk Dünyası Sineması programlarından bu günlere beraber geldik. 8-12 Aralık tarihlerinde mükemmele yakın bir festival gerçekleştireceğiz. Festival, çevrimiçi ve ücretsiz olacak. Kayıt yaptıran herkes istediği filmi izleyebilecek. Estetik zevke sahip filmlerle dolu bir festival geçecek. Ayrıca festival her yıl İstanbul’da düzenlenecek ve aynı zamanda da o yıl Türk dünyası kültür başkenti hangi şehir seçilmişse orada da gerçekleştirilecek.

Sinema konusunda iş yapmak isteyenlerin bir araya gelebileceği bir dernek kurduk

Başkanlığını yaptığınız Uluslararası Sinema Derneği hangi amaca binaen kuruldu?

- Bu dernek yeni kuruldu. Sinema konusunda iş yapmak isteyen, belli duyarlılıklara sahip insanların bir araya gelebileceği bir dernek. İçinde yönetmenlerin, yapımcıların, akademisyenlerin, münekkitlerin yer alacağı bir dernek.

Kültürel ve estetik zevki yüksek festivaller yapmak gibi hedeflerimiz var ve bu festivalleri diğer ülkelere taşımayı da planlıyoruz. Bilahare aynı insani duyarlılıkta ve toplumsal sorumlulukta dünya çapında üst düzey bir platform kurmak da hayallerimizden birisi.

Son yıllarda başarılı bulduğunuz okuyucularımıza tavsiye edeceğiniz filmler var mı?              

- Türk sinemasında son yıllarda kendi medeniyetimizin köklerinden beslenen eserler var. Örneğin Semih Kaplanoğlu, Derviş Zaim, Atalay Taşdiken, Nazif Tunç, Mesut Uçakan, Murat Pay, Bekir Bülbül, Kaan Atilla Taşkın, Sinan Sertel, Seyit Çolak, Cafer Özgül gibi isimler çok güzel çalışmalar ortaya koymaktalar. Ve bunların filmleri gerçekten de bize ait bir duruşu sergiliyor. Geleneklerine, yenilik katan çalışmalar yapılıyor.

(Kaynak: yeniakit.com.tr)