Dünya hayatı; bize verilen müddet içinde, kendi iç yolculuğumuzu yapmak ve doğru erzaklar biriktirerek ulaşabileceğimiz en yüksek mertebeye ulaşabilmemiz içindir. Bu mertebeye ulaşırken, bize lütfedilen iki kaynağı ölçümüz olarak kullanırsak, tutunacağımız dallarımız olarak onlara başvururuz. Zihnimiz kabul ettiğimiz ölçüye göre düşünmeye ve hareket etmeye hazırdır. Biz, var edilme maksadımıza yakın oldukça, zihnimizde canlı tuttukça; ölçüye uygun hareket etme ihtimalimiz artacaktır.

Olaylara bakış açımız, olayların seyrini değiştirir

Hangi duygu baskınsa bizi o yönetir. Oysa kendimizi adadığımız bir davamız olduğunda, bütün duygular oradan neşet edebilir. Öyleyse, sistemi kendi hâline bırakırsak bizi duygularımız yönetir. Bir davaya bağlarsak imanımız yönetir. Aşkın bir duygu bile adanmış bir yüreğin yöneldiği makamdan dolayı zapturapt altına alınabilir. Karşılaştığı durumlarda vereceği tepkiler de aynı paralelde olur genellikle. O zaman diyebiliriz ki bizim olgunlaşmamız, manen ilerlememiz, Rabbimizin (c.c.) bizim içimizdeki cevherleri ortaya çıkarmamızı istediği zorlanacağımız durumlar, bizim için birer nimettir. Sıkıntılar olmazsa ihtiyacın ne olduğunu bilme, tedbir alma ve gereğini yapma durumlarından yoksun kalırdık. O zaman sıkıntılara sorunlara bakışımız; bu sıkıntıdan bize neyin nasip olacağına ne öğreneceğimize ve hayatımıza ne gibi değer katacağımıza göre olmalı.

Yanlış davrandıkça, aradaki bağlar zayıflar, kopma noktasına gelir.

Özellikle eşler arası iletişimde, herkes ideale göre değil hâle göre davrandığında, iki taraf da kendisini haklı görüp haklılığına inandığı kadar karşı çıkarsa, bazen o kadar çok yıpranma olur ki, düzeltmek için uzun bir rehabilite sürecine ihtiyaç olur. Bazen de o ilişki için bir şey yapılamaz hâle gelir. O zaman, bir ilişkide sıkıntılar karşısında tercih ettiğimiz tutuma rağmen ilişki iyiye gitmiyorsa ya usulde üslupta ya da söylediklerimizde sıkıntı ve yanlışlık var demektir. Bu da bizi hemen ana tema ile yani var oluş anlamlarımıza acilen göz atmayı ve kendimize çeki düzen vermeyi gerektirir.

Maksat her insanın kendi terakkisidir

Olaylar bana ne söylüyor? Ben buradan ne anlamalıyım? Rabbimizin (c.c.) bu durumdan maksadı ne olabilir? Ben ne yaparsam ve yapmazsam Rabbimin (c.c.) maksadına uygun hareket etmiş olurum? Benim canımı sıkanı devreden çıkardığımda, hangi zayıf tarafım etkilendi, ben onu nasıl güçlendirebilirim? Karşımdakine duygularıma göre tepki verdiğimde, duygularımı bu kadar alevlendiren tamamen bana ait sebeplerse ve benim onlarla başa çıkabilmem için bunlar bana birer fırsat ise; o zaman birilerinin hak ettiğini düşündüğümüz tepkiyi vermeden önce, ‘burada kendime ne söylemem ve ne yapmam gerekir’ sorusunu sormam, kendi terakkim için fiili bir duam olmuş olur. Bilelim ki; bize yansıyanlar, tepki vermemiz için değil anlamamız ve gereğini yapmamız içindir.