Aile günümüzde parçalanamaz hücreler gibi değil aksine her geçen gün daha da paramparça olmaya devam edentalihsiz bir sosyal süreç yaşamaktadır.

Ailede baba ayrı bir âlemde, anne ayrı bir âlemde, internet gençliği ayrı bir âlemdedir...

Zaten ortada kitaplarda tarif edilen tanımıyla aile diye bir şey de kalmamış denilebilir.

Çünkü "var" denilen yıllar aileye dışarıdan hiçbir etkinin olmadığı yıllardır. Yani kapısını örtüp içeri girdikten sonra aile bireylerinin baş başa kaldığı yıllar.

Önce aile kavramı üzerinde bir ortak nokta arayalım mı? Aile denildiğinde, akla gelen ve gelmesi gereken şey nedir?

Kendine göre bir önceki nesillerden anneden babadan, dededen tevarüs ettirilmiş (miras kalmış) gelenekleri olan... 

Örneğin mutfak kültürü olan... (yemeğinin etlisinin sütlüsünün lezzeti ve çeşidi farklı) 

Ahlâki normları olan... (Annenin ve babanın çocuklarınaörnek olabilecek kendine özgü tutum ve davranışları) 

Aileye özgü prensipleri ve düsturu olan... (Şu saatte evegelen, sabah kahvaltısında şunu mutlaka isteyen, yazın şöyle davranan kışın böyle hazırlık yapan) 

Birbirleriyle sürekli sıla-i rahim denilen ziyaret, iletişim ve yardımlaşma içinde, kendi nüfuzuna oranla akraba çevresi olan... 

Aynı ortamda üç nesli bir arada barındırabilen bir çekirdek kurum değil miydi aile?

Bu çekirdek kurumların her biri işte bu ve akla gelmeyen diğer birçok özelliğinden dolayı kendi başına bağımsız birer devletçik gibiydi cemiyet içersinde.

Her ailenin kurduğu turşu, yaptığı reçel, yaktığı odun veyakömür, giydiği kıyafet, ettiği ziyaret, saygı duyduğu büyük ve değer verdiği kutsalı ayrı veya denkti ama mutlaka vardı.

Ayıp, günah, terbiye, saygı, nezaket gibi yazılmamış anayasal kuralları vardı.

Aileler bu kurallara hem kendileri harfiyen uyar hem de çocuklarını yetiştirirken bu kurallara uyacak bireyler olarak yetiştirirlerdi.

Aile terbiyesi kavramı buydu. Yani ailede her doğan çocuk, kendisi doğmadan önceki yaşayışla ilgili kuralları, örgün eğitim veya yaygın eğitimden vb. değil ailede büyürken öğrenmiş veya öğrenerek büyümüş olurdu.

Şimdi hangi ailenin ya da kaç ailenin böyle bir devletçik yapısı kaldı ise o aileler için elan aile terbiyesi kavramı söz konusu olabilmektedir.

Kapısını kapattıktan sonra dış dünya ile irtibatını istediğinde kesebilen kaç irade, kaç ailede söz konusudur ona bakmak gerekmektedir.

Bugün hemen her aile, hem internet, hem yazılı ve görsel medya tarafından evinde dahi kendine vakit ayıramaz, kendini dinleyemez, kendini kendine bırakamaz haldedir. Üstelik ailede hiçbir fert bir diğerini kurtaracak kadar irade gösteremez haldedir. Ailede her fert bu dış etkiden dumandan zehirlenir gibi etkilenmiş kendi özgün kültürünü soluyamaz hale gelmiştir.

Dolayısıyla artık ne önceki nesillerden tevarüs edecek bilgi ve kültür pınarı kalmıştır damlayan, ne de o bilgi damlacığını alabilecek çap ve kapasitede aile bireyi...

Bunda sadece bahsedilen sanal dünya etkili olmamıştır tabii ki.

Günümüzde, önceki kuşaklarda, yani "aile " kavramının geçerli olduğu yıllarda var olan "aile içi görev dağılımı" da aile içindeki roller ve yaşayış şekli de değişmiştir.

Baba çalışan, anne ev hanımlığı yapan, erkek çocuklar iş meslek öğrenen, kız çocuklar çeyiz hazırlayan bir aile yapılanması, yerini herkesin gelecekte kendi mesleğini ve kariyerini edinmek üzere hayat yoluna revan olduğu bir yapılanmaya bırakmıştır.

Bu yeni yapılanmada birinci neslin yani nine ve dede gibi aile büyüklerinin yeri zaten yoktur.

Bu yeni aile yapılanması, otomatikman üç nesli bir arada tutan aile yapısının birinci ayağını veya direğini yıkmıştır.

İkincisi, meskenler şimdi apartman dairesi deniliyorailede, sabahleyin herkesin evden çıktığı ve herkesin sadece akşama geldiği bir otel odasına dönüşmüştür. Öyle ki bu yeni yapılanmada yeni doğan bebek faktörü dahi ailede kimseyi evde tutmayı başaramamıştır.

Kreş denilen uygulamalar ile çocuklara dahi paralı anne tutulmuştur. Böylece bu sistem sıraya ikinci neslin üçüncü nesilden kopartılmasını almıştır. Böylece ikinci nesil de üçüncü nesille ilgilenemez hale gelmiştir. Diğer bir tanımlama ile annenin kayınvalide ile bağını kesen bu yeni aile yapılanması şimdi de annenin çocuğuna annelik yapmasını ortadan kaldırmıştır.

Ailede herkes dışarıda olduğu olması gerektiği (!) — için akşamlan da evde. aile bireylerini hazır bekleyen arsız misafirler bir tık ötede veya televizyon kumandasının ucunda oturduğu için artık aile içi görüşmeler yok olma noktasına gelmiş, insanın fıtratında var olan arkadaşlık ve dostluklar da dışarıda kurulmaya başlamıştır.

Hatta o kadar ki bir karıkocanın birbirini görmesi, birbiriyle oturması, arkadaşlık yapması; mesaideki arkadaşların birbirini görmesi konuşması arkadaşlık yapmasından daha az süre tutmaya başlamıştır.

Bu sistem, insanların yeme içme giyim kuşam gibi ihtiyaçlarını karşılamada da yeni bir anlayışı beraberinde getirmiştir.

Hepsi "moda", "yenilik" sağlık", "hijyen" vb. adlı atraksiyonlarla yön, renk ve tarz değiştirebilen ama hepsi dışarıdan ihtiyaç temin eden, etmek durumunda kalan bireyler haline gelmiştir.

Evde kimse yaşamadığı için evde yemek de yapılamaz olmuş, akşama eve gelen aile bireyleri canı ne isterse restoranlardan söylenmeye başlanmıştır. Üstelik bu canı istediğini yediğini zannettiği beslenme türü taş çatlasın ızgara-fırın-hamur üçlüsünden oluşan ve aslında nice lezzetten mahrum bir kısır döngü ve dengesiz beslenmeyi içermektedir. O yüzden bugünün çocukları tarhana çorbasından, kelem sarmasından, gül reçelinden vb. habersiz büyümektedir.

Giyim konusu zaten konfeksiyona çevrilmiştir. Terzilik miadını doldurmuş, bir meslek olarak konfeksiyonun emrine amade vasıfsız dikiş işçiliğine dönüşmüştür.

Ailenin, atasözlerindekine göre külüne muhtaç olması gereken komşuları, Kimyayı Saadet’te yazdığı gibi sağdan soldan üstten alttan kırk ev olarak belirtilmesi şöyle dursun kapı komşu denilen haliyle görüşmeler ve misafirlikler, kendi evindekilerle bile ilgisi kalmamış bireyler için anlamsızlaşmış ve otomatikman komedi dizi filmlerinde gösterilen demode olmuş bir gelenek olmuştur.

Selametle kalın...