Bir Ramazan sükûnetine ihtiyacımız var sevgili dost.. Toplum olarak, yorgun insanlığı fıtratıyla buluşturan, ruhumuza bahar yağmurları gibi gelen rahmet iklimine, her zamankinden çok ihtiyacımız var..

Seçim mevsiminde oldukça kutuplaştırıcı bir süreci yaşadık. Hayatın merkezinde politika yerine daha başka şeyler olmalıydı. Davası yalnızca bir siyasi partiden ibaret olanlar kaybeder. Fakat sınırları aşan ümmet bilinciyle hakikatten yana olanlar her zaman kazanacaktır..

İslam coğrafyasının en az bizim kadar ilgiyle takip ettiği sürecin sonunda kim sevindi, mazlumlar mı, zalimler mi..? Bu sorunun cevabı bizi yeni bir dirilişe ve yeni siyasi söylemlere götürmelidir. Suriye’de kimyasal silahlarla bebek katledenlerin sevindiği, mülteci kardeşlerimizin üzüldüğü, siyonist İsrail medyasının kutlama yaptığı Gazzeli çocukların endişe ile beklediği bir zamanda insanlığın umudu olan bu topraklarda bir muhasebe yapmak durumundayız.

Yeni bir medeniyetin inşası için liderlerin kefen giymesi yetmiyor. Sivil toplum kuruluşları, akademisyenler ve bu aziz milletin geleceğini düşünen herkes şu kritik süreçte elini taşın altına koymalıdır. Yıllar yılı darbelerle, koalisyon hükümetleri ile kontrol altında tutulan milli irade, ne zaman ki demokratik bir ortamda yükselmeye başlasa yeni siyasi mühendislikler devreye girdi. “Bu işlerin arkasında hep dış güçler var” diyen, birtakım isimleri eleştiremeyip eleştirenleri etiketleyen analizcilerin ucuz söylemlerinden bahsetmiyorum. “Biz uyarmıştık” deyip kenara çekilenlerden de.. Toplumu tefrikaya götüren unsurlardan arınıp yeni bir siyaset diline ihtiyacımız var. Önceden “Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes..” diyorduk ve en azından tüm prangalara rağmen ayakta kalan bir dava ruhumuz vardı. Sonra İslamî hareket iktidar oldu ve bırakın bir gedik açmayı tüm surlar yıkılmasına rağmen ahlâki açıdan bir medeniyet tasavvuru inşa edemedik. Başörtüsü yasağı kalktı fakat tesettür anlayışı sekülerleşti, imam hatip binaları inşa ettik fakat ‘imam hatipli ruhu’ tükendi. Necip Fazıl’ın “Zaman bendedir ve mekan bana emanettir..” şuurunda bir gençlik tahayyülümüz elbette ki var. Fakat siyasi söylemi slogan atmaktan öteye geçmeyen fanatik bir gençlikle bu mümkün değildir. Kudüs için bir araya gelen ama fikirleri ‘romantik İslamcı’ edebiyatından öte olmayan ‘troll’ bir gençlikle hangi medeniyetin inşasını tartışabiliriz..?

“Tekasür krizi (çoğaltma tutkusu) sizi oyalayıp durdu..”(102:1) ayetini hatırlıyorum bir kez daha. Müslümanlar olarak her ne kadar kapitalist sistemin boyunduruğundan kurtulmak istesek de ‘en büyüğe sahip olma, daha fazlasına ulaşma’ gayesi ile imtihan oluyoruz. Yalnızca yönetim kadrosunun değil hepimizin maddeci ve geçici dünyalık duygulara karşı bir sorumluluğumuz var. Bu seçimde halka tepeden bakan, bir telefonla yandaşını işe alan ve seçmenin kalbini kazanmanın oyunu kazanmaktan önemli olduğunu idrak edemeyen zihniyet kaybetmiştir. Edebiyata, sanata dair hiçbir birikimi olmayan isimlerin şehir milliyetçiliği ile Kültür Müdürü olması, ehliyet ve liyakate bakılmaksızın her dönem hangi güç hâkimse ona yakın kişilerin kadrolaşması bunun bir örneğidir.

Başbakanlık görevinin Peygamberimiz tarafından verildiğini iddia edenler oldu biliyorsunuz. Paralel devletle mücadele ederken ‘paralel din algısı’ ile mücadele edilmezse yeni bir İslami dirilişten bahsedemeyiz ve bir ‘paralel’ gider diğeri gelir. Kur’an siyasete mushaf olarak değil “anlam” olarak şekil vermeli. Cemaatler artık siyasetten uzaklaşıp gençliğin ahlâki problemleriyle ilgilenmelidir. Gerçek yürek fethi uyuşturucu bağımlısı bir gencin elinden tutmaktır, kadrolaşmak ya da seçilmiş iradeye müdahale etmek değil..

Neden mi yazıyoruz bütün bunları..? Çünkü siyaset aynı zamanda kültürü, sanatı, edebiyatı etkileyen, birlikte yaşama, ötekinin hakkına saygı duyma gibi duygulara dokunan bir unsurdur. Çünkü Türkiye’nin seçimi aynı zamanda Filistin’in, Suriye’nin, Mısır’ın seçimidir. Zira yeryüzünde nerede bir mazlum varsa Osmanlı gibi elinden tutmaktır gayemiz. Sonuçlar uluslararası basını, İsrail medyasını ve şiddetten yana olan zalimleri sevindiriyorsa burada hepimiz yaptıklarımızdan çok yapmadıklarımız için sorumluyuz.

İnanıyoruz ki darbe girişimlerini, ekonomik krizleri geride bırakan bu topraklar yaşadığımız sancılı süreci de inanç ve azimle aşacaktır. Yaklaşan Ramazan siyasetten uzaklaşıp ruhumuzla buluşmaya ve tefrikaya rağmen merhamet devrimine vesile olsun..