Töreli sözlü gelenekte, törenin “söz” ile vücûd bulmasının en somut, en veciz ve en kısa hâli olarak atasözleri teşekkül etmiş görünmektedir. Fakat bunların yanında gelenekte kelâm-ı kibar, darb-ı mesel, vecize (özdeyiş, aforizma, motto) gibi deyişlerle töreli söz halkasının hayli genişlediği de bir vâkıadır. Dolayısıyla Hak ve hakikat dairesi içerisinde ortaya çıkan tüm bu sözlere, “töresöz” denilmesini teklif ediyoruz. Zira “töresöz” tâbiri, anonim niteliği ağır basan bu tür deyişler için bir çatı tâbir olarak kabul edilebilir. Böylece töreli daire içindeki tüm deyişlerimizi, müşterek bir çatı altında toplamış olmaktayız.
Malûm olduğu üzere, bu tür sözlü deyişlerin temel nitelikleri, sözlü, geleneğe bağlı, anonim, çeşitlenebilir ve kalıp sözler olmasıdır. Hatta yazılı kaynaklarda kişiye bağlanan kelâm-ı kibar kabilinden deyişlerde bile daha ziyade töreli sözlü sohbet meclislerinde tüketilmesinden dolayı güçlü bir anonimleşme temâyülü vardır. Çoğu zaman, ehlince haklı itirazlara rağmen hadis-i şerîflerde ve din büyüklerimizin bazı deyişlerinde de bu tür anonim geçişlere şahid olabilmekteyiz. Yani töreli bir söz, bazen bir hadis, vecize veya din kaynaklı bir söze dönüşebilmektedir. Tabii bunun tam tersi de vukû bulabilmektedir. Bu durum ise yukarıda da belirttiğimiz üzere daha ziyade sözlü kültür ortamının temel niteliklerine bağlı olarak düşünülmektedir. Diğer taraftan meseleye hakikat alanından yaklaştığımızda ise bu durum daha vâzıh bir karaktere bürünmektedir. Zira bu alan içerisinde hakikî mânâda sözün yegâne sahibi Cenab-ı Hak’tır. Dolayısıyla Yûnus Emre Hazretlerinin de buyurduğu gibi bu tarz sözlerinin sadece bizden sâdır olması mümkün değildir. Aslında burada üzerinde durmamız gereken en önemli husus, töresözde, sözün kime ait olduğundan çok bunun Hak ve hakikatla olan irtibatı; mana, mazmun ve mısdakıdır. Kısacası söz, sadece Hak ve hakikatla nisbeti ölçüsünde gerçek söz niteliği kazanmaktadır.
Hak söz ise halk arasında çok yayıldığı için çeşitlenir. Yani söz, ancak hakikatsa çeşitlenmektedir. Dolayısıyla çeşitlenmeyi, sadece sözlü kültür ortamının teknik hususiyetleriyle izah etmek doğru bir yaklaşım değildir. Kısacası, tıpkı deme ve deyişlerde olduğu gibi yatay ve dikey düzlemde Hak ve hakikat nefesinden sâdır olan her söz, törenin aslını ve esasını teşkil etmektedir. Bu esas üzre, tüm mahlûkâttan sâdır olan sözleri de “töresöz” çatısı altında birleştirmek daha makul görünmektedir. Böylece doğrudan tevhîde dönük bir gayeyle neş’et eden tüm ses ve sözleri, vahdet çatısı altında duymak, anlamak ve anlamlandırmak mümkün olabilecektir. Sözlerimizi, murâdımızın daha da iyi anlaşılması için, Yûnus Emre Hazretlerinin aslında her dizesi bir töresöz teşkil eden şu deyişiyle noktalamak istiyoruz:
İy sözlerün aslın bilen gel di bu söz kandan gelür
Söz aslını anlamayan sanur bu söz benden gelür
Söz var kılur gönüli şâd söz var kılur bilişi yâd
Eger horluk eger ‘izzet her kişiye sözden gelür
Söz karadan akdan degül yazup okımakdan degül
Bu yüriyen halkdan degül Hâlık âvâzından gelür
Ne elif okıdum ne cim ne varlıkdandur kelecim
Bilmeye yüz bin müneccim tâli‘üm ne ılduzdan gelür
Evvel gönül levhinde Hak yazmışıdı çün bir varak
Bu şimdi okınan sebak ezel-i âzâldan gelür
Evvel hitâb kılur câna cânı andan gelür tene
Biz âletüz bahâne ayruk ne elümüzden gelür
‘Aklumuz ol levhe bakar gizli marazlarum açar
Söz gelür gönlüme akar söz dile ansuzın gelür
Yûnus bu dert ile âh et kahr evinde n'eyler râhat
Bu derde dermân kefâret bir âh ile sûzdan gelür