Yazının başlığının çok da insancıl olmadığının farkındayım. Unutmayalım ki dünyamızda, Dünya nüfusunun 500 milyona indirilmesini savunan, 7 milyar insanın yok olması gerektiğini açıkça ifade eden siyasiler, güya düşünürler var. Bu yazının yazarı büyük ihtimalle o öldürülmesi gereken 7 milyarın içinde yer alıyor. Bu durumda 7 milyarın öldürülmesi gerektiğini düşünen ve bunu söyleyen zihniyeti öldürmek zorundayız yoksa o bizi öldürecek!

Ellerinde dünya finans yönetimine hâkim, matbaada karşılıksız bastıkları kağıda “para” ismini verdikleri kağıtları var. Göğüs göğse çarpışmaya gerek duymadan uzaktan atarak öldürdükleri silahları var. Kendilerini ancak başkalarını öldürerek yaşatabileceklerini düşünen şeytansı, sapkın bir zihniyetleri var. Mübalağa yok dünyada ceberut, hegemonik şeytansı küresel çetenin tarifi budur. Bizi henüz yeni okumaya başlayan okurlarımız için tekrar etmek zorundayım ki, bu küresel çetenin kimliği yoktur.

Ne demek o? Olur mu öyle şey ? Diyebilirsiniz ama öyle. Şöyle ki; Bu küresel çete normal bir insandaki düşünce şablonlarının tamamen dışında ezoterik, batıni bir yapı. Bu örgütün ve mensuplarının vatanı, milleti, devleti ve herhangi bir inancı yok. Hemen belirteyim ki bunlar Yahudi de değil Hristiyan da değil Müslüman hiç değil. “ saçmalama olur mu öyle şey ” dediğinizi duyar gibiyim. Lütfen şunu bir daha düşünün; Bu çete mensupları “tanrı biziz,  tanrı bizde tecelli etmiştir” diyorlar. Bu düşünce veya akım yeni moda değil. Bilinen ve tespit edilmiş kadarıyla M.Ö 3000 yıllarından beri Babil  (Mezopotamya) merkezli olarak mevcutlar. Daha öncesi de var da o mesele tamamen başka bir makalenin konusu olacak kadar derin bir konu.

Bu küresel cani örgüt dünya hakimiyetini sadece kendi öldürme gücüne dayanarak gerçekleştiremeyeceğini elbette biliyor. O nedenle çok çok önemli iki temel stratejisi var;

Birincisi, kendisinin herhangi bir kimliği olmadığından dünyada mevcut veya oluşacak olan her inanca, fikre, kuruma, cemaate, örgüte vb. giriyor, mensup oluyor, aynen içine girdiği topluluğun düşüncesi ve davranışıyla özdeşleşiyor fakat sonuçta içine girdiği topluluğu, kurumu, inancı, topluluğu, örgütü kendine dönüştürüyor. Kendisi nasıl olmasını istiyorsa o şekle ve muhtevaya dönüştürüyor. Başka bir konunun yazısı olacak kadar geniş bir mevzu ama biraz incelediğinizde Hz. İsa (AS) ‘nın  İslami’nın Hristianlığa, Hz.Musa‘nın (AS) İslamı’nın Yahudiliğe ve siyonizme dönüştürülmesi, Hz Muhammet’in(sav) İslamı’nın Hz Muhammet’i (sav) olmayan ucube bir inanca dönüştürme çabaları, sağcılık, solculuk, faşizm, nasyonalizm, cumhuriyet, demokratlık gibi mefhumların başlangıçta iddia edildiği muhtevadan, sonuçta bambaşka, hiç tanınamayacak bir şekle dönüşmüş olması gerçeği, işte bu dönüştürmenin sonucudur.

İkincisi, her şeyi birbiriyle çatıştırmaktır. Her milleti, her devleti,  her cemaati, her kurumu, her örgütü diğerleriyle mutlaka ama mutlaka çatıştırmayı başarmak zorunluluğudur. Bu çatıştırmaya mecburdur çünkü küresel egemenliğini ancak bu çatıştırma sayesinde gerçekleştirip sürdürebiliyor ve her mefhumu, her kavramı, her olguyu çatıştırma bahanesi olarak kullanıyor. İnançları,  ideolojileri, zenginliği, yoksulluğu, coğrafyayı, yapay tarih kurgulamalarını, vehimleri, korkuları, tehditleri çatıştırma bahanesi ve aracı olarak kullanıyor.

Şimdi söylediklerimizi örneklendirelim.

Bu Küresel Çete 1. Dünya Savaşı’nı Türk İmparatorluğunu yok etmek için kurguladı. İngiltere coğrafyasını merkez üs olarak değerlendirdi. 2. Dünya Savaşı’nı da bütün devletleri yok edip, bütün devletlerin yönetimini kendi hükümranlığı altına almak için çıkardı. 2. Dünya Savaşı’ndan beri dünyada bağımsız yekpare hiçbir devlet bırakmadı. İngiltere’sinden Rusya’sına, Amerika’sından Türkiye’sine, Almanya’sından Fransa’sına kadar bütün ülkelerin askeri yönetimlerinde, siyasi organizasyonlarında, medya kurumlarında, bürokrasilerinde, istihbaratlarında, finans yönetimlerinde, toplumsal örgütlerde başat, etkin örgütlenmeyi gerçekleştirdiler.

Bütün devletlerde son sözü bu örgüt söylüyor, ne olacağına bu örgüt karar veriyor, devlet yönetimleri uyguluyorlar. Devlet yönetimleri veya yöneticileri bu küresel çetenin senaryosuna uygun davranmazlarsa ya darbeleniyorlar ya da öldürülüyorlar.

Yani özetle şöyle; aslında tüm devletler bizzat kendi ordularının, derin çetelerin işgali altındalar. Dünyada durum tam tarifiyle bu.

Küresel Çete 2.Dünya Savaşı’ndan sonra coğrafyaları çizerken dünyada değişik çatışma sebebi olacak noktalar oluşturdu.

  • Hindistan ile Pakistan arasında Keşmir,
  • Pakistan ile Afganistan arasında Peşaver,
  • Irak ile körfez arasında Kuveyt,
  • Almanya ile Fransa arasında Alsas Loren,
  • Ukrayna ile Rusya arasında Kırım,
  • Yunanistan ile Makedonya arasındaki bölge,
  • İspanya ile İngiltere arasında Cebelitarık gibi. ..

Küresel Çete ihtiyaç duyduğu anlarda bu çatışma noktalarında tahrikler meydana getirerek ulusları çatışma noktasına düşürüyor. Ayrıca devletlerin ve toplumların içerisinde etnik köken temelli veya mezhep temelli çatıştırma argümanları oluşturuyor. İspanya’da, Almanya’da, İskandinav ülkelerinde, Irak’ta, Suriye’de, Türkiye’de bu gibi çatışmalar sür git devam ediyor. Hepimiz de bunu her gün zaten gözlemliyoruz.

Küresel çete bu çatışmaları ve çatıştırmaları kimler vasıtasıyla yapıyor? Bizzat devletlerin kurumları içine yerleştirdikleri yetkilileri, görevlileri ile yapıyorlar. Bu örgütün elemanlarının yurttaşı oldukları ülkeler için millet, devlet, adalet, beka gibi hassasiyetleri yoktur.  Aynı örgütün elemanlarından biri Ukrayna biri Rusya yönetimindedir veya biri Pakistan biri Hindistan yönetimindedir ve bunları çatıştırırlar. İçerdeki elemanları vasıtasıyla çatışmayı yönetirler. Bu örgütün ve elemanlarının varlık sebebi, hükümranlıklarını devam ettirmelerin yolu bu çatıştırmaları oluşturmalarından ve yönetmelerinden geçer.

Nasıl mı yapıyor?  şöyle yapıyor.

Devamı Yarın İnşallah