Değerli Okuyucularım;

Sadık rüyalar görmek, sadece Peygamberlere mahsus bir hususiyet değildir. Son peygamber Hz. Muhammed’in (sav) yolundan giden başta sahabiler olmak üzere günümüzün müminleri de güzel ve anlamlı rüyalar görebilir. Nitekim son hastalığı sırasında ”Ümmetime nübüvvetten sonra sadece mübeşşirat kalmıştır” diyen Peygamberimiz (sav), mübeşşiratı ahir zaman müminlerin görebileceği salih rüyalar olarak tanımlamıştır (Buhari; Tabir: 5). Vahiy son bulmuştur ama Peygamberimizin (sav) ifadesi ile “Ahir zamanda müminlerin rüyaları yalan çıkmaz çünkü müminlerin rüyaları, nübüvvetin kırk altı cüzünden biridir.” (Müslim; Rüya: 6) ifadesi ile belirttiği gibi sadık ve salih rüyalar görülmeye ve müminlere yol göstermeye devam edecektir. Biz bu yazımızda bir başlangıç olarak çâr-i yâr-i güzîn yani peygamberimize (sav) en yakın dost olan dört seçkin sahabinin gördüğü rüyalarına yer vereceğiz. İlk etapta Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer ile başlayalım. Ve siz muhterem okuyucularım, Peygamberimiz (sav) tarafından yıldız misali ile tanıtılan bu güzide sahabilerin rüyalarının nuranî ikliminde bir seyahat yapmış olacaksınız.

Hz. Ebu Bekir, Rüyasında Hz. Muhammed’in (sav) Peygamber Olacağını Görmesi

Hz. Ebu Bekir, tacir olduğu için, çoğu zaman Şam’a giderdi. Bir Şam seferinde, rüyasında ayın gökten inip kucağına girdiğini gördü. Ayı eliyle tutup bağrına bastı. Uyanınca Yemliha adındaki meşhur rahibe gidip rüyasını yorumlattı. Rahip, nereli ve neci olduğunu sordu. “Hicazlıyım ve tacirim.” diye cevap verdi. Rahip, “Ey Arap kardeş! Sana büyük müjdeler var. Öğrenmek istersen hediyesini ver” deyince Hz. Ebu Bekir, rahibe on iki altın verdi. Rahip: “Gökten inen ay, ahir zaman peygamberidir ki, yakınlarda zuhur edecektir ve sen O’nun hayatında veziri, sonrada halifesi olacaksın. Ben sağken sen ona yetirsen, bana haber gönder ki, O’nun yanına bende geleyim. Şayet dünyadan gitmiş bulunursam, O’na selamımı söyle ve O’nun dinine girdiğimi ve O’nun ümmetinden olduğumu ve ahirette beni şefaatinden mahrum etmemesini söyle” dedi. Rahip, Hz. Ebu Bekir’e on iki satırlık bir mektup verdi ki meali şudur.

“Ey Mekkeli, Medineli ve Tehameli olan Muhammed bin Abdullah! Cenab-ı Hakk’ın salat ü selamı senin üzerinde olsun! Sen hakikaten ahir zaman Peygamberi ve Rabbü’l-Âleminin Resulüsün. Bu mektubu Ebu Kuhafe oğlu Ebu Bekir eliyle sana gönderiyorum. Malum ola ki, ben sana iman ettim ve senin ümmetinden oldum. Ebu Bekir’in bana yorumlattığı rüyası, onun senin vezirin ve sonrada halifesi olacağına delalet eder. Ben sağ kalıp da sana yetişirsem, gelip yolunda dövüşürüm. Eğer yetişemezsem ahirette beni şefaatinden esirgemeyesin.”

Aradan on iki yıl geçer. Peygamber Efendimize (sav) ilk vahiy geldiği zaman Hz. Ebu Bekir, yine ticaret maksadıyla Yemen’de bulunmaktaydı. Mekke’ye döndüğünde, Ebu Cehil ve Utbe bin Muayt olmak üzere, Kureyş’in ileri gelenleri hemen toplandılar. Çünkü Hz. Ebu Bekir’in, Hz. Muhammed’in (a.s.m.) en yakın arkadaşı olduğunu biliyorlardı. Hz. Ebu Bekir, “Hayrola,” dedi, “bir haber mi var? Ben yokken bir şeyler mi oldu?” “Evet, hem de pek büyük bir haber var. Ebu Talip’in yetimi Muhammed, peygamberlik iddiasına kalkıştı!” “Bunu bizzat kendisi mi söyledi?” “Evet, kendisi söylüyor ve durmadan putlarımızı kötüleyip duruyor!” dediler. Hz. Ebu Bekir, bunun üzerine, “Demek kendisi söylüyor ha! Kendisi söylüyorsa doğrudur” dedi ve “Şimdi nerede olduğunu biliyor musunuz?” diye sordu. “Evinde” dediler. Bu haberi alan Hz. Ebu Bekir, Peygamber Efendimizin (sav) yanına gitti. Kureyşlilerden duyduğu haberi Peygamber Efendimizden (sav) de duymak istiyordu. Hz. Ebu Bekir’in Peygamberimize (sav) güveni tamdı. Çünkü o, Peygamberimizin (sav) hiçbir yalanını duymamıştı ve onu (sav) her zaman “Muhammedü’l-Emîn” olarak görüyordu.

Peygamberimiz (sav) kapıyı kendisine açtığında tebessüm ediyordu. Çünkü kendisine inanacak yegâne şahsın Hz. Ebu Bekir olacağından emindi: “Ey Ebu Kasım,” dedi, “Peygamberlik iddiasında bulunduğun doğru mu?” “Evet, ey Ebu Bekir! Ben, sana ve bütün insanlara âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim. İnsanları bir ve tek olan Allah’a inanmaya, putlara tapmaktan vazgeçmeye çağırıyorum.”

Hz. Ebu Bekir, hemen iman etmeden önce şöyle bir sual sordu Peygamberimize (sav): “Peygamber olduğuna dair delilin nedir? Ne gibi mucize gösterebilirsin?” Resul-ü Ekrem (sav), mübarek ellerini Hz. Ebu Bekir’in göğsüne dayadı ve şöyle dedi: “Sana o mucize yetmez mi ki, on iki sene evvel bir rüya görüp, Yemliha adlı Rahibe tabir ettirdin ve on iki altın verdin ve yüz altın daha vaatte bulundun ve o, on iki satırlık mektup yazıp bana vermek üzere sana verdi.” Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir, “Ben şahadet ederim ki ey Muhammed, sen, bir olan Allah’ın elçisisin.” dedi. Böylece Hz. Ebu Bekir, erkeklerden ilk Müslüman olma şerefine nail oldu. (el-Bidâye, 3: 30; Sîre, 1: 269)

Hz. Ömer’in Dargınlığını Bitiren Rüyası

Sahabi Hz. Kudâme bin Maz, Bedir, Uhud, Hendek başta olmak üzere Hz. Peygamberin (sav) bulunduğu bütün muharebelere katılmıştı. Hz. Kudâme, Hz. Ömer’in kız kardeşi Safiyye ile evliydi. Halife Hz. Ömer, Hz. Kudâme’ye güven duyduğu için, onu Bahreyn valiliğine getirdi. Vali Hz. Kudâme, bu görevde iken Abdülkays kabilesinin reisi Cârûd b. Muallâ, Hz. Ömer’e onun içki içtiğini haber verdi, şahit olarak da Hz. Ebu Hureyre’yi gösterdi. Hz. Ebu Hureyre ise Hz. Kudâme’yi içki içerken değil sarhoşken gördüğünü söyledi. Hz. Ömer, muhtemelen Hz. Ebu Hüreyre’nin Cârûd’un kız kardeşiyle evli olması dolayısıyla bu şahitliği yeterli görmeyip Kudâme’yi cezalandırmayınca Hz. Ebu Hureyre, Hz. Kudâme’nin hanımı Hind bint Velid’in şahitliğine başvurulabileceğini bildirdi. Hind de olayı doğrulayınca Hz. Ömer, Kudâme’yi valilikten azlederek, onu cezalandırmaya karar verdi. Suçlamayı kabul etmeyen Hz. Kudâme ise içki içmiş olsa bile, inandıktan sonra imanda ve iyi amelde sebat edenlerin tattıkları şeylerden dolayı sorumlu tutulmayacağını ifade eden âyeti (Mâide, 5:93) delil göstererek, cezalandırılmaması gerektiğini söyledi. Ancak Hz. Ömer, bu âyeti yanlış yorumladığını belirterek, içki içtiği gerekçesiyle ona seksen değnek vurulmasını emretti.

Bu olay üzerine Halife Hz. Ömer, Hz. Kudâme ile konuşmayı kesti. Hatta bir keresinde hac yolculuğunu birlikte yaptıkları halde Hz. Ömer, onunla yine konuşmuyordu. Ancak hacdan dönüşünde Hz. Ömer, bir rüya gördü. Uykudan kalktığında etrafındakilerine şöyle seslendi: “Bana acele Kudâme’yi çağırın. Şimdi rüyada birisi bana ‘Kudâme senin kardeşindir. Kudâme ile barış’ dedi.” Hz. Kudâme, istemeye istemeye Hz. Ömer’in yanına gitti. Hz. Ömer, kendi affettirmek için Hz. Kudâme’nin gönlünü aldı ve ona hayırlı dualarda bulundu. (Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe, II, s. 537).

Hz. Ömer, muhtemel ki Hz. Kudâme’nin içki içmesinden dolayı ona küstü ve onunla ilgisini kesti. Ne var ki İslâm, bir Müslümanın başka bir Müslümana kalıcı olarak darılmasını, onu tümüyle terk edip uzaklaşmasını, aradaki ilgiyi tamamen kesmesini uygun görmemektedir. Hz. Ömer, günah işlemiş olduğundan dolayı Hz. Kudâme’ye belki de nasihat olsun niyetiyle ondan uzak durmuştu. Ancak Allah için bazen darılmak her ne kadar makbul bir yaklaşım olarak görülebilirse de günah işleyeni ıslah etmek ve affetmek de güzel bir meziyettir. Nitekim bu süreçte Hz. Kudâme belki de yaptıklarından dolayı çoktan pişmanlık duymuş ve tevbe istiğfar da etmiş olabilirdi. Hz. Ömer’in sürdürdüğü dargınlık, manevi âlemde hoş karşılanmamış olacak ki gördüğü bu sadık rüya sayesinde uyarı almıştır.

Gelecek yazımızda inşallah son Halifelerden Hz. Osman ve Hz. Ali’nin rüyalarıyla tanışmış olacağız.