Kıymetli Dostlar, Değerli Büyüklerim,

Şam-ı Şerif’imiz artık özgür, Suriye’miz artık özgür.  Zulüm devri kapandı, zalim tağut Beşşar Esed ve rejimi çöktü. Esed kaçtı.

Bu büyük bir zaferdir.

Mutluyuz, sevinçliyiz, gururluyuz.

Ancak zaferin ardından yaşanan bu coşkunun, dikkat edilmezse, kalıcı bir başarıya dönüşmesi engellenebilir. Zaferimizi elimizden almak isteyenler ve masada kazandıklarımızı kaybettirmek için harekete geçen güçler olacaktır.

Bu yazıda zafer coşkusundan ziyade, asıl mücadelemizin şimdi başladığını ve dikkat edilmesi gereken noktaları vurgulamak istiyorum.

Bugün kazanılan bu büyük zafer, bir haftada elde edilmiş bir zafer değildir. Bu zaferin temelinde, 50 yıldır yaşanan acılar, 13 yıllık destansı bir direniş, son 4 yıldır gece gündüz demeden yapılan askeri hazırlıklar ve son haftada ortaya konulan kahramanlıklar yatmaktadır.

Bunların da ötesinde, Allah Teâlâ'ya sarsılmaz bir iman ve tevekkül ile mücahidlerin birlik ve beraberliği, bu zaferin asıl mayasıdır.

Bu zafer, Suriyeli kardeşlerimizin bütün dünyaya ve bizlere rağmen kazandıkları bir başarıdır. Ne yazık ki bizler bile bu direnişi çoğu zaman yalnız bıraktık. Bütün bunlara rağmen bu zafer; Allah’ın bize bahşettiği apaçık bir fetih ve büyük bir ikramdır. Hiçbir şey için geç değil. Acısıyla, tatlısıyla geçmişte yaşananları geride bırakıp Suriye ile yeni bir sayfa açmamız gerekiyor.

Mücadele sahada bitmediği gibi masada da bitmiş değildir.

Bu zaferin masada heba edilmemesi için büyük bir dikkat ve strateji gereklidir. Geçmişte yaşanan Libya, Mısır, Tunus ve Yemen gibi acı tecrübeler bize göstermiştir ki, sahada elde edilen başarılar, masada güçlü bir şekilde korunmazsa ellerimizden kayıp gidebilir.

Bu fırsatı elimizden almalarına izin vermemeliyiz. Suriye'deki bu zafer, elimizden alınırsa, İslam ümmeti için direniş ve devrim bilincinin körelmesi riski doğacaktır.

Suriye’nin yeniden inşası sürecinde, kardeşlerimizin yanında olduğumuzu göstermek için harekete geçmeliyiz. Bu zafer, sadece Suriyeli kardeşlerimizin değil, İslam ümmetinin ortak kazanımıdır. Ancak zaferin kalıcı hale gelmesi ve sahada kazanılan askeri başarıların masada korunması, küresel güçlerin oyunlarını iyi analiz etmeyi ve onlara karşı hep birlikte omuz omuza akıllıca bir mücadele yürütmeyi gerektirir.

Bugün karşımızdaki en büyük tehdit, küresel sistemin Suriye’deki İslami hareketleri baskı altına alarak tavizler vermeye zorlaması ve kazanımları gasp etmeye çalışmasıdır. Afganistan’da bunun benzer örneklerini görmekteyiz. Küresel güçler, İslami yönetimler üzerinde askeri, diplomatik ve siyasi baskılar uygulayarak, bu yapıların "ılımlılaşması" ve küresel sisteme entegre edilmesi için çaba harcamaktadır. Suriye’de de benzer senaryoların sahnelenmesi olasıdır.

Bu tabloya, İslam ümmeti içinden gelen önyargılar, ideolojik endişeler veya maslahat ilişkisi gibi nedenlerle ortaya çıkan itham edici, ötekileştirici ve hatta düşmanca eleştiriler ve yaklaşımlar da eklenince, durum kardeşlerimiz için çok daha zor bir hal almaktadır.

Bu nedenle, "masadaki mücadele sahadakinden daha az önemli değildir" ilkesiyle hareket ederek, Suriye'nin yeniden inşasında kardeşlerimizin yanında yer almanın önemine dikkat çekmek istiyorum. Kıymetli hocalarımız varken bu konuda fetva vermek bana düşmez, ancak bu meselenin an’ın vacibi olduğuna inanıyorum.

Bu süreçte, Feth'ul Mubin Operasyon Komitesi’nin ortaya koyduğu hikmetli ve akılcı yaklaşımı desteklemek hayati önem taşımaktadır. İslam’ın adalet ve hoşgörü anlayışını benimseyerek hareket eden bu Komite, Suriye’nin geleceğini sağlam temellere oturtmak için çaba göstermektedir. Ancak onların yanında yer almak ve sorumluluk üstlenmek de bizlerin görevidir.

Türkiye’de, Suriye direnişi ile ilgili önyargıları kırmak ve toplumda bir farkındalık oluşturmak için ilk olarak STK başkanları, cemaat liderleri ve kanaat önderleri nezdinde bir bilinçlenme çalışması yapılmalıdır. Suriye’nin yeniden inşasında, kardeşlerimizin yanında yer almak için atılacak en önemli adım budur.

Ayrıca, Suriye’nin yeniden yapılanma sürecinde, kardeşlerimizin omuzlarındaki bu ağır yükü hafifletmek adına, onların yanlışlarını ıslah edecek, doğruya yönlendirecek, varsa yanlış anlamalarımızı giderecek bir nasihatleşme zeminini oluşturarak, güçlü bir dayanışma ruhunu inşa etmeliyiz.

Unutulmamalıdır ki bu zafer, İslam ümmetinin yeniden dirilişine bir kapı aralamaktadır. Ancak sahada kazanılan başarıların masada kaybedilmesine izin verilirse, bu zaferin etkisi kısa sürede yok olabilir. Bu süreçte, İslam ümmeti olarak birlik ve beraberlik içinde hareket etmeli, küresel sistemin oyunlarına karşı uyanık olmalıyız.

Suriye’deki bu büyük zaferi, kalıcı bir başarıya dönüştürmek için hepimize büyük sorumluluklar düşmektedir. Bu zaferin, İslam ümmetine hayırlar getirmesi ve masada kaybedilmeyecek bir hikmetle korunması için gayret göstermeliyiz.