Kendi asli unsuruna yabancılaşma yıkım demektir, çöküş demektir. Nitekim Türk milletinin kurduğu devletlerin (hanedanlarının) çoğu, dış nedenlerden ziyade, devleti kuran asli unsuruna yani kendi halkına yabancılaşmasının sonucu olarak yıkılmıştır. Türk Hakanlığı (Karahanlılar) böyledir, Selçuklular ve nihayet Osmanlılar böyledir.

Bugünlerde zilletin aslında dayattığı da budur: Türk devletini kendi halkına yabancılaştırmak. Sayın Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, gayet tabii olarak bu milletin baş tacı ettiği Kuran-ı Kerîm ve Türk milletinin inanç ve geleneklerine uygun şekilde hatırlatmalarda ve tavsiyelerde bulundu. Zillet hemen ayaklandı. Geçmişte sokaklarda “kahrolsun şeriat” naraları atan bu hep aynı zillet, rahatsız oldular. Şimdilerde konjonktür olarak bunu aynısıyla tekrar haykırma cesaretleri bulunmadığından Türk ve Müslüman değerlere olan nefretlerini kenar yollarla, başka kılıflar altına girerek kusma yoluna gidiyorlar. Neymiş lgbt vs….

İşin trajikomik tarafı, cumhura ve cumhurun iradesine rağmen başta üniversiteler olmak üzere bürokraside köşe başlarını tutan bazıları tarafından bu zilletin hâlâ kollanıp, kadrolaşmalarına ve dallanıp budaklanmalarına payanda olunuyor olmasıdır. Kimdir bu zillet aşığı köşe başını tutan bazıları? Bunların dünü unutan gafiller olduğunu düşünmek saflık olur. Bunlar zilletin gölgesinde iz kaybettiren, dava değil de çıkar odaklı şunun bunun pazarlaması ile Sayın Cumhurbaşkanımızın önüne parlatılıp cilalanarak konulan “zübük” misali liyakatsiz kişilerdir. İşte bu zillet, bunlardan aldıkları güçle hâlâ ayaktadır ve bu nedenle hâlâ darbe tehditleri yapma hadsizliğini gösterebilmektedirler. Öyleyse ah vah, tüh pişmanlığına düşmemek adına zaman geç olmadan milletimizin güneşini perdeleyen zübüklerden kurtulmak, zilletten de kurtulmak olacaktır. Yoksa zillet aynı zillettir.