Amerika’dan nefret ediyorum ama Amerikancılardan daha çok nefret ediyorum. İran’dan nefret ediyorum ama İrancılardan daha çok nefret ediyorum.

İçinden geçtiğimiz zamanın daralttığı sadece gönüllerimiz değil elbet, elimiz ayağımız da tutuldu. Yüzleştiğimiz sadece kendi acziyetimiz değil elbet, yeryüzünün koca bir tiyatro sahnesi olduğu gerçeği de kafa lüksünü bozmayanların bile anlayacağı bir netlikte ortaya çıktı.

Herhalde bu noktada yazmayı bırakmak gerekir mi diye düşünürken, susmaya gönül el vermeyince yine tuşlara basmaya dönmüş bulunuyorum. Ramazan ayının ardından biraz sessiz kalmak aslında iyi bir seçenekti ama dönüp dolaşıp ekran başına geçtiğimiz bir devirde bir nefeslik üfürük kadar bile etkinin vazgeçilemeyecek kadar önemli olduğunu düşünmeden edemiyorum.

Geçtiğimiz günlerin özeti gibi bir notlar zümresi ile devam edeyim.

Gazze savaşı ile kazandığımız hassasiyeti pek göstermediğimiz Suriye savaşının 13. yılını geride bıraktık. Milyonlar evinden oldu, öldü, sürüldü. Sayıların bir anlamı kalmadı. Bir ülke kendi idarecileri ve kendi silahlı kuvvetleri eliyle yıkıldı. Hala hemen her gün devam eden bombardımanlarla kadın ve çocuklar öldürülüyor. Ama ne yazık ki Suriye’de katiller Şii ya da Nusayri oldukları için bu konuda ümmet olarak bir ortak ses çıkaramadık.

Dahası dünya halkları da Gazze konusunda gösterdikleri hassasiyeti Suriye konusunda göstermediler. Garip bir şekilde bir halk görmezden gelinerek yok oluşa terk edildi.

Gazze için de durum çok farklı değil gerçi. Onlar da gözler göre göre yok ediliyorlar. Çıkarılan onca sesin ve gürültünün ürkütmeye yetmediği vahşi Siyonist katil sürüsü herhangi bir dış müdahaleye uğramasın diye nöbet tutan ABD ve İngiliz uçak gemileri nezaretinde soykırım yapıyor.

Kimsenin herhangi bir fiili müdahalede bulunmaya cesaret edemediği bu katliam bize tarihimizdeki benzer olayların nasıl yaşandığını da tekrar gösteriyor.

Ramazan ayının nasıl bir buruklukla geçtiğini unutmayacağız. Unutmadığımız birçok şey var ama unutmamanın da bir getirisi yok halihazırda. Irak, Afganistan, Çeçenistan, Bosna ve Arakan’ı da unutmadık ama tekrarlanmaya devam ediyor. Demek ki hatırlamaktan bir sonraki aşamaya geçemiyoruz.

Geçtiğimiz günlerde Filistin meselesini propaganda aracı olarak kullanmaktan başka bir amacı olmayan İran ile İsrail arasında yaşanan kayıkçı kavgası tadındaki karşılıklı “füzeleşmeleri” izledik. Samimiyetine asla inanmadığımız İran’ın bu saldırı tiyatrosunu bile Gazze için değil kendi askerleri için düzenlediğini bir kenara not ettik. Herhangi bir beklentimiz olmasa da İran’ın hiç değilse bu meseleyi kullanmasının önüne geçmek için mecburen bahsetmek zorunda kalıyoruz.

İran ve İsrail; benim imanımdan dolayı itikaden, Sünniliğimden dolayı siyaseten ve insanlığımdan dolayı ahlaken düşmanımdır. Bu yeni bir durum değil aksine tarihi bir gerçekliktir. Müslüman öldürme konusunda yarışan katillerin arasında bir tercih yapmam ahmaklık olur. Birbirini yesinler, Allah(cc) onları döktükleri masum kanında boğsun.

Ehli Sünnet bir Müslümanın irancılığı, helal ve temiz şeyler yedikten sonra elini gırtlağına sokarak kusan birinin çıkardığı kusmuk gibi midemi bulandırıyor.

Uluslararası ilişkilerini vela/bera, helal/haram kıstaslarıyla yürütmeyen modern devletler için uyulması gereken tek ölçü menfaat kalıyor. Biz Müslümanların olması gerekenle olan arasında yaşadığı şaşkınlığın temeli de, inandığı ile yaşadığı arasındaki uçurum kadar oluyor.

Yurdum Müslümanları hemen her konuda olduğu gibi; Gazze’ye kim ne yaptı diye yarışmaya  ve herkes namını yürütmeye başladığına göre bu işin içinden Allah(cc) rızası çıkmış ve akıbeti malum olmuştur. İstisnai yapılar ve ferdi gayretler devam eder biiznillah. İhlasını kaybeden hayırlardan hayır gelir mi ya da ne kadar gelir göreceğiz hep birlikte.

Türkiye İslami camiasının genelinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir öfke var. Galiba son 50 yılın tüm sloganik malzemelerini elimizden aldığı için biraz kırgınız kendisine. Geriye bir tek Mescidi Aksa kaldı, onu da başarmayıversin, kurtarmasın, yoksa yurdum Müslümanları adamı çarmıha gerer herhalde.

Yeri gelmişken bir tezadımızı daha not edelim:

Çin malı ucuz ve tatlı geliyor ve kimse bu garip Müslüman halk için harekete geçme çağrısı yapmıyor. Doğu Türkistan Çin’in Filistin’i olduğu halde nedense bir türlü yeterli ilgiyi göremiyor ve kimse Çin’e ambargo çağrısı yapmıyor mesela. Hatta rızık Allah’tan diyenler bile Çin’e dokunmayı düşünmüyorlar. Garip ama gerçek bir muamma bu!

Genel olarak Çinlilerden ve Hintlilerden acayip bir tiksintim var. Müslümanlara en akla gelmedik işkenceleri yaşatan bu ikisinin ardından ise ABD ve Rusya geliyor. Nefret kelimesi yetersiz kalıyor ama malum köşe burası.

Amerika’dan nefret ediyorum ama Amerikancılardan daha çok nefret ediyorum.

İran’dan nefret ediyorum ama İrancılardan daha çok nefret ediyorum.

Şeytanın büyüğü küçüğü, doğulusu batılısı yoktur. Emperyalistin de öyle. Ha bir de münafık kafirden aşağılıktır itikadımızda.

Küçük işlerde görülen, kişinin büyük resmidir diye başlamıştım ama o konuya giremedim bile. Haftaya inşallah günümüz tarikatlarının verdiği son resme birlikte bakalım ve küçük sandığımız, basit gördüğümüz şeylerin buzdağının görünen küçük yüzü olduğunu artık görelim istiyorum.