Önce insanın yaratılışına sebeb olan kelam var idi. Ve Allah (cc) “ol” dedi ve insan oldu. Zaman ve mekân yaratıldı. Tek bir zaman ya da mekân da yok. Zat-ı zülcelal zaman ve mekândan münezzehtir. İnsanoğlu farklı bir boyutta, Melekler ve Cinler, Şeytan farklı bir boyutta yaşar. Melekler her boyuta geçerken Şeytan İns ve Cin boyutuna hulul edebiliyor.

Bu ayrı bir konuda, Yaratışımızla ilgili, başlangıç ve nisbet edeceğimiz bir başlangıç noktası yok ki, geçen zamanı ona göre ölçümleyebilelim. Bildiğimiz bir şey “Galu bela zamanı”, “Elestü bezmi” ve sonra dünya hayatı. Evet bizim biyolojik hayatımızın başlangıcı Hz. Ademin yeryüzüne indirilişidir. İlk “Biyolojik insan” Hz. Adem’dir. Bugün geldiğimiz noktada “Biyolojik insanın sonu” nu konuşuyoruz. Birilerine göre “Z Kuşağı” son biyolojik insanı ifade ediyor. Ya da son “biyolojik insan”ın trajik sonuna işaret ediyor, “Zombi kuşağı”na.

Fukuyama “Tarihin sonu”nunu yazdığında bu kitabın ilk baskısında adı “Tarihin sonu / Son insan”dı. Bu kitap 1992’de yayınlandı. O günlerde bir de Huntington’un “Medeniyetlerarası çatışma”sı yayınlanmıştı. Aslında bunlar Stratejik derinliğe sahip bir öngörü değil, aslında Şeytani bir planın bu şekilde paketlenmiş teopolitik bir kehanet, daha doğrusu Din kisveli Şeytani bir  planın tanıtımında kullanılan bir kültürel maya idi.

Avatarlarla tanışmamız bir filmle oldu. Mitolojik bir hikâyeden ekranda bir animasyona döndü 3 boyutlu bir çizgi film kahramanı olarak. Sonra Humanoid denilen yapay zekâ ile hareket eden, enerjisini ortamdan soğurabilen, yapay zekalı insanımsı robotlar, Humanoidlerle tanıştık. Derken “Koyun Dolly” çıktı. Dolly İskoçya’da 5 Temmuz 1996 dünyaya geldi. Bu o gün için bilimsel bir başarı olarak insan sağlığı açısından önemli bir gelişme olarak tanıtıldı, ama aslında onlar o gün nereye  varmak istiyorlardı bu biliniyordu. Bugün “Tanrı Parçacığın ı arayanlar da aslında aynı şeyi arıyorlar. Bu Satanist Pedefolikler, haşa sanki Allah’ı tahtından indirmek istiyorlar. Öyle ya Harari’ninin dediği gibi Tanrı olmak istiyorlar. Yeryüzünde ölümsüz olmak ve cehennemi olmayan, bunun tabii sonucu olarak suç ve günah olmayan, ahlaka ihtiyaç duymayan, ibadet etmeden varılacak bir cennet inşa etmek istiyorlar. Evet İstanbul sözleşmesi, Lanzarote, 5G, Starlinkler, NeuraLink, aşı, gıda ve sağlık teknolojileri aslında hepsi böyle bir gelecek için yola döşenen parke taşları idi. Bu hedefe yürürken siyasileri, bürokratları, mediayı, STKları, cemaat yapılarını, akademiyi, kültürü, sanatı, sporu,iş dünyasını herkesi ve her şeyi kullandılar ve hala birileri, bu kirli oyunun bir parçası olduklarının bunun bile değiller. Gözleri var görmüyorlar, kulakları var duymuyorlar, kalpleri var hissetmiyorlar. Kendilerini ıslah ediciler gösteriyorlar, öyle zannediyorlar, oysa bu içimizdeki beyinsizler bozguncuların ta kendileridir de, sanki bunun farkında bile değiller.

Klonoid’lerle tanıştık. Artık portakal ağacında karanfil kokulu sarımsak yetiştirebilecektik, ya da Koyun, geçi, sığır ve domuz karması yeni ırklar üretmek mümkün olabilecekti. Daha da ilerisi, İnsan hayvan karması canlılar da üretilebilecekti. Düşünsenize tavşan gibi üreyen, koyun gibi büyüyen, sincap gibi beslenen ama insan gibi düşünen bir canlı hayal edin. Bu artık mümkün.

Ya da Mevlana’nın mezarından bir doku alın, Eflatunun mezarını bulabilirseniz bir doku da ondan alın, Mevlana ile Eflatunu yeniden üretelim ve kafalarına chip takıp, ekrana çıkartalım, AYM ile Yargıtay arasındaki ihtilafı, ya da AK Parti CHP arasındaki ihtilafı nasıl çözeriz ona soralım. Ya da Mustafa Kemali yeniden üretelim, Tarikatlar Şeyhlerini yeniden hayata döndürmek isterler mi bilmem. Bana kalırsa insanlar capcanlı peygamberlerine itaat etmediler ki, Klonoid, biyolojik kopyalarına itibar etsinler.

Bakın yeni bir dünya kuruluyor.  Bu Klonoid insanların ruhu olmayacak, ama canlı olacaklar. Onlara ruh diye gelen cin ya da Şeytan da olabilir bu arada. Bunlar biyolojik insana hulul ettikleri gibi, domuz ve koyunlar üzerindeki hulul olayları gibi bunlara da hulul edebilirler.

Bakalım KADEM, bu İstanbul sözleşmesinin başımıza bela ettiği yaratılıştan gelen “Biyolojik Cinsiyet”e  karşı, Şeytani bir plan olarak fıtratı bozma iddiası taşıyan “Toplumsal Cinsiyet” cinsiyet konusunda LGBT topluluğunun “eşitlik” iddiasına karşı, “Adalet” kelimesinin kullanarak bu fitneyi savunmaz. Güya, “Toplumsal cinsiyet, toplumun kandın ve erkeğe verdiği roller”i ifade ediyormuş. Hayır, bu işin bir yüzü, arkada gizlenmeye çalışılan gerçek yüz, GENDER ile tanımlanan “Din, ahlak, gelenek ve biyolojik cinsiyetten bağımsız” bir GENOM’u yani canlı organizmayı ifade ediyor. Sözkonusu olan cinsiyet, BİREY’in kendi tercihine bağlı olarak LGBTQIPE+ ı ifade ediyor. Bunların Türkçesi Fahişelik, edepsizlik, ahlaksızlık, suç oluyor, İngilizcesi pozitif ayırımcılık uygulanması gereken bir Onur, yasal bir tercih, hatta akışkan ve değişken bir kimlik oluşturuyor. Hatta TÜRKİYE Belediyeler Birliğinin tamimlerine bakarsanız, Belediyeler bunun için müdürlükler ve mecliste komisyonlar kurmalı, ve bu talepler sağlık kurumlarında tıbbi yardım kategorisinde değerlendirilmeli. Bize İstanbul sözleşmesinden çekildik diyorlar ama, sözleşmenin bütün hükümleri yasa metninde aynen mevcut. “Ayılana gazoz, bayılana limon”, dostlar alışverişte görsün. Ayazma da var Zemzem’de.

İnşallah o “toplumsal cinsiyet konferansları”nı artık düzenlemezler, Profesörleri, Diyanet mensuplarını çağırıp bu tür haddi aşan işlerde onların itibarlarını bu tür yaklışları topluma yutturmak için oltaya takılan yem olarak kullanmazlar. Ah, ah, CoVID günlerinde Aşı ve Maske için “Farzı ayn” fetvası veren İlahiyatçılar, ya da zorlua sokak köpekleri gibi yakalayıp aşılamaktan söz edenler olmadı mı? Batıdan gelen kavramlar ve kurumlar konusunda bugün hala mesela DSÖ’ye, UN WOMAN’a yargı ve mali muafiyet yanında bir takım imtiyazlar tanınmadı mı? Uluslararası sistemin dayatmaları sonucu Chemistrail, 5G, NeuraLink konusunda kimsenin sesi çıkıyor mu? Batıdan gelen bu teklifler karşısında AK Parti ve CHP; HDP ve MHP ya da İYİ Parti nasıl aynı safta buluşuyorlar ve birlikte hareket ediyorlar. Sadece siyasiler değil, STK lar, Media, Kanaat önderleri de öyle değil mi? Solcusu, sağcısı, Milliyetçisi, Liberali, Dindarı Laiki büyük ölçüde böyle hareket ediyor.

Aslında iş “Biyolojik Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet” sınırını da aştı. MetaVerse’de hiç bunların hepsini kendiniz için modelleyebilecek ve o kimliğe bürünebileceksiniz. Hatta Astral yolculuklar yapabilecek, örgütlenmiş rüyalarla harikalar diyarına yolculuk yapabileceksİniz.

Durun daha bitmedi, kafanıza Chip takacaklar. O zaman adınız Siborg olacak. Orada biyolojik ya da toplumsal cinsiyetiniz de yok. Bunlardan herhangi birini geçici bir zaman için seçebilirsiniz ama artık sizin bir cinsiyete ihtiyacınız yok. Hatta siz insan bile değilsiniz. NESNEsiniz. NESNELERARASI İLETİ;ŞİMin bir NESNEsisiniz. Hayvan ve Makine gibi bir NESNE. Onlar da artık ne Makine ve ne de Hayvan. Herkes bir irinin aklını kullanabiliyorlar.

Farkındasınız değil mi, bunlar hep Allah’ın yarattıkları üzerinde bir operasyon. Sıkı durun, son numara, Atomaltı parçacıklar gibi, ana rahminde, bebeğin ana karnındaki sıvıdan alınan örnekler üzerindeki parçacıklardan yeni canlı birtakım organizmalar gerçekleştirilmiş. Buna NANOBOT diyorlar. Buna göre yeni canlı organizmalar, yani biyonik robotlar üretebileceğiz. Dirençlerini, fonksiyonlarını, kapasitelerini siz belirleyebileceksiniz. İsterseniz dört kollu, beş ayaklı bir canlı organizma da olabilir bunlar. Radyasyona dayanıklı olabilir mesela. Hamam böceklerinden gen implantı yaparsınız olur biter. Kutuplarda görev yapacak olanlara fok balıklarından kutup ayılarından kalp ve tüy aktarabilirsiniz.

İnsan Tanrı olacak ya, ve Tanrı rolü oynayan Şeytan, yeryüzünde bir cennet ve yeryüzünde ebedi bir hayat vadediyor. Bu ‘Nanobot’larla mevcut insan için biyonik yedek organlar üretilebilecek. Nanobotlarla birlikte Nanorobotlar da geliyor. Yapay zekâ bilgisayarlar Nano Chiplerle üretiliyor.  Yapay bilinç ise Nanotüplerle üretiliyor. Bu Grafen denilen nesne canlı olmayan ama canlı hücreleri manipüle eden ya da kendi canlı olmadığı halde, başka bir canlı organizmanın canını kullanarak canlı gibi davranabiliyor.

Böyle bir dünyaya hazır mısınız, bunun felsefesi, ahlakı, hukuku, bilimi ve teknolojisi konusunda ne düşünüyorsunuz? Sahi MEB’in yeni müfredatı buna uygun mu? Hani artık insan beynine data yüklenebiliyor. Ya da kafanıza Chip taktıktan sonra zaten mesele sadece bilmekse zaten her şeyi bileceksiniz. O zaman bu eğitime ne gerek var. Hani, şimdiden ülkemizde hayvan üzerinde deneyler yapıldı. Çoban köpekleri Haradaki atlarda uygulamalar başarı ile (!?) tamamlandı, sıra insanlarda.  Zaten 1970’den ABD, beyin manipülasyonu konusunda bu konuda ülkemizde insan üzerinde bir çok deney yaptı. CoVID günlerinde, bedava, rıza dışı ONAM’la bizi tepe tepe UCUZ KOBAY olarak kullanmadılar mı. Kore’de UCUZ ASKER’dik, CoVID günlerinde millette BEDAVA ve ZORUNLU KOBAY’lığa terfi ettik (Allah kahretsin onları) Esselamü ve dua menittebeal huda!

Not: Bu hercümerç olan, gürültülü dünyada Gazzeli çocukların, şehidlerin çığlıklarını duyalım. Yo hayır onlar için Allah yeter. Onlar bizi uyarıyor, Allaha ve ahiret gününe çağırıyor. Bu gidiş nereye diyor. Ruhları ayaklanmış bizi uyarıyor. Onların bize ihtiyacından daha fazladır bizim onlara yardım etme ihtiyacımız..  Onlar bizi, tüm şehidler gibi, ezanlardaki gibi salaha ve felaha çağırıyor!